Jeopolitik harakiri
Amiral Cem Gürdeniz yazdı
Harakiri geleneksel Japon kültüründe törensel bir şekilde karın yararak kendini öldürmek anlamında kullanılan bir terim. Bir nevi intihar. Bu terimi, jeopolitik perspektife oturtarak, Dışişleri Bakanlığı’nın 9 Şubat 2019 tarihinde yaptığı Uygur Türklerine yönelik İnsan Hakları İhlalleri açıklamasından hemen sonra yakın çevremde kullandım. Aynı terimi 24 Kasım 2015 günü Hava Kuvvetlerimiz bir Rus savaş uçağını düşürüp, pilot köktendinci teröristler tarafından öldürüldüğünde de kullanmıştım. “Türkiye jeopolitik harakiri yapıyor.” Maalesef tarihimiz bu tip jeopolitik ölçekli harakirilere sahip. Bizleri toprak bir gemiye benzettiğim Anayurdumuz Anadolu’nun bugünkü jeopolitik konjonktürünün oluşumundaki bazı jeopolitik harakirilere bakalım.
EGE HARAKİRİSİ
Yunan komşularımızın 1936 yılında tek taraflı bir karar ile Ege’deki karasularını 3 milden 6 mile çıkarmasından 28 yıl sonra 15 Mayıs 1964’te tam da Kıbrıs’ta ünlü Johnson mektubuna giden yolda ciddi bir çatışma ortamı şekillenirken, jeopolitik harakiri geldi. Yunanistan, status quo ante, yani bir önceki durum olan 3 mile zorlanacağına, Türkiye de Ege’deki karasularını 6 mil yaptı. Böylece gelecekte kıta sahanlığı sınırlamasına büyük etki sağlayacak açık deniz alanları yüzde 75’ten yüzde 49’a düştü. Ege’de ikinci harakiriyi General Evren, 12 Eylül darbesinden sonra Batı’ya hoş görünmek için Rogers Planı’nı kabul ederek yaptı. Böylece Yunanistan’ın Ege’de tek bir taviz alınamadan 20 Ekim 1980 tarihinde NATO’ya geri dönmesi sağlandı. Batı’dan kuşatılmışlığımız tahkim edildi. Ege’de üçüncü harakiri Kardak krizi sonrası geldi. Devlet egemenliği anlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş Kardak benzeri 152 ada adacık ve kayalığı sahiplenmedi. Edilgen bir siyasetle arsız Yunan işgallerine tepki vermedi. Bu konuda çıkan MGK kararları uygulanmadı.
KIBRIS HARAKİRİSİ
93 Türk-Rus Harbinde, 20 Ocak 1878 günü Edirne işgal edildi. 11 gün sonra mütareke imzalandı. Balkanları terk ettik. İstanbul’u işgalden Rusları caydıran II. Abdülhamit’in ordusu değildi. İngiliz Donanması İstanbul’a gelmişti. Bu kurtarma işleminin faturası ağır oldu. Kıbrıs 99 yıllığına mülkiyeti Osmanlıda kalmak üzere 4 Haziran 1878’de imzalanan Kıbrıs Konvansiyonu ile İngilizlere kiralandı. 22 Temmuz 1878 sabahı yani Rusların Yeşilköy’e gelmesinden tam altı ay sonra İngiliz Amiral Wolseley’in denizcileri Larnaka’dan adaya çıktılar. Anayurdumuzun güneyden kuşatılmasında en büyük yara alınmıştı. Bu yara 20 Temmuz 1974 öğle saatlerine kadar kanadı durdu. Kurtuluş ve Kuruluş’tan 51 yıl sonra da Kıbrıs’taki kanamayı durdurduk. Ancak arkası gelmedi. Yara kapanmadı. Jeopolitik harakiri 24 Nisan 2004 ‘te yaşandı. Kıbrıs Türk halkı yüzde 65 oranla bağımsız ve Türkiye ile bağlantılı KKTC’yi bitiren rezil Annan Planına evet dedi. Rumlar hayır demese bugün KKTC ortadan kalkmış, Türk askeri adadan çekilmişti. Maalesef aynı yara bugün Mustafa Akıncı liderliğindeki yönetim ve onu destekleyen önemli sayıdaki seçmeniyle kanamaya devam ediyor.
AKDENİZ HARAKİRİLERİ
Akdeniz’e çıkışı olan sözde bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasının Türkiye’nin parçalanmasını tetikleyeceğini hükümetler ve yüksek askeri komutanlığın pek çok karar vericisi (Orgeneral Torumtay’ı hariç tutarak) görmek istemedi. Atlantik korkusu ile Batı’ya boyun eğdiler. Süreç soğuk savaş sonrası Birinci Körfez savaşı ile başlatıldı. Türkiye ilk harakiriyi Provide Comfort harekatı ile çekiç güce kendi topraklarında 1991 Mart’ında evet diyerek yaptı. Irak daha sonra paramparça edildi. 2011 yılında emperyal cephe yanında Suriye iç savaşına müdahil olduk. Bu harakirinin bedeli değişen jeo-demografik haritalar, 4 milyon mülteci, Kuzey Ege’ye çöreklenen NATO deniz gücü ve harcanan milyarlarca dolar ile ödendi ve ödenmeye devam ediyor. Diğer yandan 21’inci yüzyılda Türkiye’nin en önemli sorun alanı olarak Doğu Akdeniz ve deniz dibi enerji kaynaklarının gündeme geleceği 90’ların sonunda belli olmuştu. Türkiye bu soruna ön alıcı bir şekilde yaklaşmaktan ziyade Ege’de olduğu gibi -geleneksel Türk Dışişleri siyaseti olan- edilgen reaksiyoner tutumla cevap verdi. Bu cephede ilk harakiri 1 Nisan 2004 tarihinde kendi MEB sınırlarını ilan eden haydut Rum devletine yalnızca BM üzerinden nota vermekle yapıldı. Halbuki karşı hamle olarak kendi kıta sahanlığımızı MEB sınırları ile birlikte ilan edebilirdik. Bugün de sınırlarımızın ilan edilmemesi ile harakiriye devam ediyoruz.
SON HARAKİRİ
Yeni dünya düzeni kuruluyor. Her sabah yeni bir gelişmeye uyanıyoruz. Bu süreçte, Ege ve Akdeniz’de Türkiye karşıtı emperyal cephe her geçen gün saldırgan bir şekilde genişlerken jeopolitik direniş cephesinde başta Rusya ve Çin’den başka dayanağımız olmadığını anlamakta hâlâ zorlanıyoruz. 24 Kasım 2015’de Rus savaş uçağını düşürdük. 15 Temmuz FETÖ darbe girişimi olmasa Atlantik cephenin dümen suyunda parçalanmaya devam ediyorduk. Tam jeopolitik uyanış gerçekleşiyor derken, 9 Şubat 2019 günü Dışişleri Bakanlığı’nın talihsiz Uygur Açıklamasını dinledik. (Kendisi tarafından yalanlandığı halde Halk Ozanı Heyit’in vefatını bildiren SC 06 no’lu bildiri 16 Şubat 2019 tarihi itibarıyla bakanlık web sitesinde durmaya devam ediyor.) BM Güvenlik Konseyi Daimi Üyesi, Bir Kuşak Bir Yol Girişiminin sahibi, yeni dünya düzeninde kurucu lider konumundaki bir ülke, sosyal medya üzerinden manipüle edilen haberler üzerinden uyarılıyordu. Ne devlet ciddiyeti, ne Dışişleri geleneği, ne istihbarat, ne teamüller dikkate alınmıştı. Aynı günlerde İsrail Cumhurbaşkanı askeri işbirliği geliştirilmesi için Güney Kıbrıs’ı ziyaret ediyor, Fransız Savunma Bakanlığı Güney Kıbrıs’ta yeni üs anlaşmalarını imzalıyordu. Son yılların en ciddi harakirisi gerçekleşmişti. 81 milyonun kaderinde sorumluluğu olan Dışişleri Bakanlığımız, dileriz yeni harakirilere sebep olmaz. Harakirinin kişisel onuru korumak için yapıldığını hatırlatarak yazımızı bitirelim.
KİTAP TAVSİYESİ: Emekli Deniz Binbaşı Babür Hüseyin Özbek’in, Post Yayınları tarafından çıkarılan 35 yıllık donanma ve deniz ticaret filosu yaşantısından kesitler sunduğu ‘Güvertede’ isimli kitabını deniz ve denizcilik dostlarına tavsiye ederim.
Aydınlık