Asırlık çınarını yitiren Türk arkeolojisi yasta
Türk arkeolojisinin simge isimlerinden biri olan Prof. Dr. Halet Çambel, İstanbul’daki evinde yaşamını yitirdi.
Yusuf Yavuz
Karatepe Höyüğü’nde yaptığı bilimsel çalışmaları nedeniyle adı bu höyükle özdeşleşen Çambel, 98 yıllık yaşamına pek çok başarı sığdırmıştı. Çambel’in cenazesi, Salı günü İstanbul Üniversitesi’nde yapılacak törenin ardından Çarşamba günü Muğla Akyaka’da eşi mimar Nail Çakırhan’ın yanında defnedilecek.
İstanbul Üniversitesi’nden emekli olan Halet Çambel için Salı günü burada bir tören yapılacağı öğrenildi. İ.Ü Edebiyat Fakültesi’nde düzenlenecek törenin ardından Çambel’in cenazesi Çarşamba günü Muğla’nın Ula ilçesine bağlı Akyaka beldesinde, Ağa Han ödülü sahibi olan ve 2008 yılında yaşamını yitiren eşi mimar Nail Çakırhan’ın yanına defnedileceği belirtildi.
ÇAMBEL’İN ADI KARATEPE İLE ÖZDEŞLEŞMİŞTİ
Ağustos 1916’da Berlin’de doğan Çambel, Robert Kolej’in ardından Paris Sorbon Üniversitesi’nde arkeoloji eğitimini tamamlamıştı. Atatürk’ün emriyle başlatılan Hitit araştırmaları çalışmalarında görev alan Çambel’in adı, bugün Osmaniye iline bağlı olan Kadirli ilçesi sınırlarındaki Karatepe Köyüğü’nde 1950’li yıllarda başlatılan çalışmalarla özdeşleşmişti. Türkiye’nin olimpiyatlara katılan ilk Türk kadın sporcusu olma unvanını da taşıyan Çambel, bir asra yakın süren yaşamına pek çok bilimsel başarı sığdırmıştı.
ÇAMBEL’İN ÖĞRENCİLERİNDEN TAŞKIRAN: ‘HER YAZ GİDİP GÖRÜRDÜM’
Türk arkeolojisine büyük hizmetleri olan Çambel’in yetiştirdiği öğrencilerden biri olan ve ABD’de yaşayan antropolog Ayşe Taşkıran, ölüm haberini aldığında büyük bir üzüntü yaşadığını belirterek, “her yaz gidip görürdüm” sözleriyle andığı Çambel’le ilgili anılarını anlattı.
‘DOĞUM GÜNÜNDE PARTİ VERECEĞİZ DİYE ODASINDAN ÇIKMADI’
Kaliforniya’da bulunan Butte College’de öğretim üyesi olarak görev yapan profesör Ayşe Taşkıran, Çambel’in ölümünün ardından duygularını ve anılarını şöyle dile getirdi: “Prehistorya bölümüne ilk başladığım yıl Halet Hocam emekli olmuştu. Öğrencilik yıllarımın çoğu evinde kütüphanesinde çalışmakla geçmişti. Kitaplarını arşivliyordum. Birlikte çay içer sohbet ederdik. Bana yaşamından hikâyeler anlatırdı. Keşke o hikâyeleri yazmış olsaydım. ABD'ye ilk geldiğim yıl Almanya için geçiş vizesi almam gerektiğini bilmiyordum. İki günüm kalmıştı. Telaşla evine gidip durumu anlattığımda bir telefonuyla 24 saat içinde vize almamı sağlamıştı. Sonradan söylediğine göre telefon ettiği kişi ile yıllardır konuşmuyormuş. Benim için yüzünü karartıp aramış. Son maaşımı verirken ‘gittiğin yerlerde lazım olur’ diyerek elime birkaç kuruş da fazladan vermişti. Evinde kalaylı bakır tabaklarla servis edilen öğlen yemeklerimizi, Çayönü kazısında doğum gününde parti vereceğiz diye odasından çıkmadığını hatırlıyorum. Her yaz gidip görürdüm. Keşke geçen yaz yine ziyaretine gidebilseydim.”
Fotoğraf: İstanbul Üniversitesi arşivi
ulusalkanal.com.tr