Berfo anamın elleri

Gazeteci Yazar Av. Erkan Karagöz'ün Kaleminden...

Berfo anamın elleri

Berfo Ana öleli uzun bir zaman oldu.

Tarihi boyunca insanlarına, aydınlarına şüpheyle bakılan, potansiyel suçlu sayılan Kars’ın 12 Eylül günlerindeki önemli kayıplarından biriydi Berfo anamın oğlu. Muhtemelen o dönemde işkence gören kimi eski devrimcilerin çekine çekine sözünü ettikleri “Dibi yok kuyu’ya atılmıştı.

Kars’ta Hafız Paşa lojmanlarının arkasında, şimdi bir mahallenin içinde kalmış olan ve muhtemelen toprak doldurulmuş, üstüne bina yapılmış olan bir meteor çukuruydu Dibi yok Kuyu. Çocukluğumda gitmiştim bir iki kez. Belediye o yıllarda o kuyuya başıboş ve hasta hayvanları atıyordu. Söylentilere bakılırsa, Oniki Eylül’ün eli kanlı, sinik, korkak ve psikopat cellâtları da burayı kullanmış olmalılar. Eğer böyleyse, çok vahim…

Berfo ana, susmayan analardandı. Acısını bağrına basıp saklayan, boynunu büküp başına gelenlere razı olup, tevekkeltü tealalllah, diyen analardan değildi. Çocuğunun hakkını, hukukunu arayan, dökülen kanının hesabını sorandı.

Yaşamının son günlerini genç bir fidanken kırılan oğlunun hesabını sormaya adamıştı.

Sonra? Sonrası belli.

Dünyanın en büyük, en katlanılamaz, en öldürücü acılarına direnen yüreği, yüzsüz, vicdansız, pişmiş kelle gibi sırıtan, sözüm ona devlet adamlarının duyarsızlığına daha fazla dayanamadı, gözleri açık, göçtü gitti bu dünyadan.

Berfo anamın elleri, iki yakasında kaldı devletin ve gözleri açık gitti.

Sonra? Sonrası belli.

Berfo anamın feryatlarını duyup, silkinip, kendine gelen aydınlarımız yeniden karanlıklarına geri döndüler.

Evet, öyle yaptılar. Evet, öyle yaptınız. Evet, öyle yaptım.

Berfo ana öldü, çığlığı boşlukta kaldı. Elleri, devletin, elleri, hepimizin yakasında kaldı.

Bir ay kadar önce Kars’taydım. Bir müvekkilimin dosyasına bakmak için adliyeye uğramıştım. Adliyenin çıkış kapısının önünde ilk gözüme çarpan şey, ellerinde kamerayla bekleşen iki kişi oldu. Besbelli gazeteciydiler ama bir olağanüstülük yoktu. Neye geldiklerini anlayamamıştım. Etrafıma bakındım. Adliyenin kapısının solunda, yaşı belli olmayan bir kadın, bir çocuk ve bir erkek vardı. Çömelmiş oturmuşlardı. İki büklüm olmuş iki yetişkin ve bir çocuk. O kadar. Hiç bir şey söylemeksizin öylece oturuyorlardı. Doğrusunu isterseniz bir anlam verememiştim.

Sonra günün koşuşturması içinde, unuttum gitti.

İstanbul’a döndüğümde Serhattv'nin internet sitesinde okuduğum bir haberle irkildim.

Onlar Berfo ananın kızı, eşi ve torunuydular. Analarının bıraktığı yerden başlamışlardı direnmeye. Devletten, kardeşinin kemiklerini olsun, geri vermesini, istiyorlardı.

Bir mesajı vardı Berfo anamın kızının: her ay aynı gün burada olacağım, diyordu. Bu günlerde yine o duvarın dibinde olacak.

Yine yalnız kalacak; bizler yine içimizden, vah vah edip, belki de hissedilmesinden korkarak onun o eli kanlı katillerine verip veriştireceğiz.