Deprem derin izler bıraktı, kabuk bağlaması zaman alır!
Kahramanmaraş merkezli depremin birinci yılını doldurdu. Depremde yaraların sarılması zaman alacaktır. Yaraların kabuk bağlaması bile uzun yılların içinde gerçekleştirilecek bir süredir.
Depremin en çok yara aldığı illerinden birisi Hatay’dır. Hatay depreminde 11 ilin yarasına yakın can kaybı, yarısına yakın da binalar yıkılmıştır.
Büyük felaket öyle bir anda vurmuş ki, sabahın aydınlanmasına yakın, insanları derin uykuda yakalamıştır. Bu öyle bir felaket ki, deprem anında kurtulmak mucize eseri sayılmıştır.
Depremi yaşayan bir gazeteci olarak, bu depremin anlatılması zor ve insana acılarını yeniden tazelenmesine neden olmaktadır.
Sabahın 04.17 insanın unutamadığı bir an, bütün binalar yerlerinden ayağa kalkıyor, bütün kilitli kapılar açılıyor, bütün sürgülü pencereler bir işaretle açılıyor.
Depremde can verenleri yakından izledim, bende depremden sağ çıkanlardan birisi olarak kendimi sokağa attım. Birinci depremden sonra tekrar yıkılmayan eve döndüm ve fotoğraf makinem, Kamaramı aldım ama şehirde yıkılmayan yer kalmadığı için yolumu karanlıkta bulamadım.
Hatay’da depremin birinci yılını doldururken konteyner kentlerde kalan depremzedelerin bulundukları alanlarda görüştük. Sorularımıza kimisi “biraz bekle” diyerek gözünün yaşını sildiler. Bazıları da ne anlatabiliriz ki “Bir tek canımızı zor kurtardık” her şeyimizi yitirdik, diyorlar.
Depremde zarar görmeyen kimse yoktur. Öyle bir deprem ki, her şeyi yerinden oynatmıştır.
Depremde evi yıkılanlar evleri süresi belli olmamakla birlikte bir konut teslim edileceği Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından açıklandı. Kirada iken evleri yıkılan kiracı depremzedeler ise “bizim halimiz ne olacak, deprem öncesi kira 500-5000 arası idi şimdi ise en kötü ev 10 binden başlamaktadır” diyorlar.
Her kapısını çaldığımız deprem mağduru, hem hüzünlü hem de bizi karşılamaktan büyük onur duymaktadır. Hatice Ciğerli, kapıyı açarken gözleri yaşlı olarak açıyor. Ulusal Kanal ve Aydınlık Gazetesinden geldiğimizi söylüyoruz. Çok seviniyor. “Bari gözümün yaşını sileyim” diyor ama biz zararı yok diyerek röportaja başlıyoruz. Dünya Dalman depremde eşini yitirmiş, 7 bin lira aylığı var, kirada oturuyormuş, “Benim bir evim olmazsa ben ne yaparım” diyor. Şükriye Nalcı kanser hastası, bana başımı sokacak bir evim olmazsa ne yaparım? Diyerek, derdini anlatıyor.
Bazı konteyner kentlerin otopark, çocukların oyun alanları, kütüphaneler ve temiz su çeşmelerden verilmiş ama bütün konteyner kentler için söylemek mümkün değildir.
Çocukların okuma ve ders çalışmalarını yapmaları için kütüphaneler yapılmış, çocuklar orada öğretmenlerin yardımı ile derslerini çalışıyorlar. Nasıl olduklarını sorduğumuzda ise “Burası sıcak ve öğretmenimizde bize derslerimize yardımcı oluyor” diyerek, yardım yapan herkese teşekkür ediyorlar.
Bazı konteynerlerin fosseptik çukurları patlamış, yine konteyner zeminleri çökmüş, ağırlıkları kaldırmadığından, verilen elektrikli aletler son derece kalitesiz olduğundan yanmışlar.
Yetkililerle görüşmelerimizde: Doğru eksiklerimiz var ama tamamlamaya çalışıyoruz. Diyerek yanıt veriyorlar. Örnek veriyorlar, zeminler çöktü, yine sular içeriye akıyor, kapılarının önünde korumalık yoktur. Bunları düzeltmeye çalışıyoruz, şeklinde yanıt veriyorlar.
İnsanlar 150 metre kare, 100 metre kare konutlardan 20 metre yere yerleşmişler, düşünün tuvalet, mutfak, banyo, salon, yatak odası hepsi bu 20 metrenin içindedir. Bu insanların nasıl bir moral içinde olacaklarını tahmin edebilirsiniz.
Cumhurbaşkanı Erdoğan TOKİ’ler için kura ile anahtarlar vermiş ama bunların ihtiyaçları karşılaması mümkün değildir. 260 Bin konut ihtiyacı ama daha 33 binin ihalesi yapılmış ve %40 teslim edilmiştir. İnsanlar bizim konutlarımız ne zaman teslim edilecek diye sormaktadır.
Depremin birinci yıl dönümünde konteyner ketlerde; Depremin birinci yılı nasıl geçti, beklentileriniz neydi, çözüldü mü? Sorumuza konteyner kentte kalanların yanıtları ise “Başımızı sokacak bir evimiz olsun istiyoruz” yanıtını alıyoruz. Depremde gidenlerin geri gelmeyeceğini herkes bilmektedir. Eski düzenin olunmayacağı kesin ama hiç değilse “sokakta kalmayalım” diyorlar.
MAHMUT DAĞKESEN: "YARALARIMIZIN SARILMASINI İSTİYORUZ."
Allah bir daha böyle bir felaket yaşatmasın, ailemizle birlikte kendimizi dışarıya zor attık. Dışarı çıktığımızda her yer zifiri karanlıktı, komşularımız enkazın altında kaldı. Bir hafta sokaklarda kaldık, daha sonra vatanseverlerimiz bize çadır gönderdiler, devletimiz ve milletimiz hep birlikte bize kol-kanat gerdiler, aradan bir sene geçti ama bir ay geçmiş gibi, halen yaralarımız sarılmadı. Biz canımızı kurtardık ama yakınlarımızı, komşularımızı depremde yitirdik.
Bir yıl içinde yaralarımızın kapanmasını, acılarımızın biraz hafiflemesini istiyoruz. İnsanlarımız gerçekten perişandır. Biz kiracı idik, bu konteyner sonsuza kadar sürmez, şimdi başımızı soktuk ama sonrası var, kiralar çok pahalı yine hayat çok pahalı, bundan sonra ne yapacağız bilmiyoruz. Bari normal bir hayata dönülmesi beklentisi içindeyiz.
ŞÜKRİYE NALCI: "BAŞIMI SOKACAK BİR EVİN OLSUN YETER"
Biz perma, perişanık, herkese ev çıktı, bize çakmadı. Ne yapacağımızı bilmiyoruz, ben kanser hastasıyım, şekerim var, tansiyon emin olun ne yapacağız onu bilmiyorum. Allah razı olsun bu konteyneri verdiler başımızı soktuk. Biz bundan sonra başımızı sokacak bir ev istiyoruz, başka bir şey istemiyorum.
DÜNYA DALYAMAN: "DEVLET KİRACILAR İÇİN DE KONUT DÜŞÜNMELİDİR"
Eşimi depremde yitirdim, yalnız yaşıyorum ve böyle yerlerde sürünüyorum. Devletimizden destek bekliyorum, kendime ait bir evin olmasını istiyorum. Emekliliğim var ama 7 bin lira, şimdi ben kiraya çıksam en az kira parası 15 bin liradır. Çocuklarımın da durumu iyi değildir. Devlet kiracılar konusunda yardım etmelidir.
HATİCE CİĞERLİ: "YERİNDE DÖNÜŞÜM İÇİN BAŞVURDUM AMA DAHA NE OLACAĞI KONUSUNDA BİLGİ VERİLMEDİ"
Depremi Hatay’ın İskenderun ilçesinde yaşadık. Canımızı kurtardık, evimiz depremde yıkıldı ve enkazını kaldırdılar. Evim için yerinde dönüşüm istedim ama ne AFAD ne de Çevre ve Şehircilik Bakanlığı gelip incelediler, ne de ilgilendiler. Benim üç oğlum var üçü de binalarından sağ çıktılar. İlk iki-üç gün aç kaldık, iki ay çadırda kaldık, millet bim, yüzbir gibi marketleri kırarak, ekmek ve su aldılar. Hastane bahçesinde yaşadık, tuvalet ve banyolar yoktu. Bir müddet Pakistan çadırında kaldık ve okulun tuvaletini kullanmamıza izin verdiler. Çadırlardan daha iyiyiz ve güzel konteynerler, ama eksikler bulunmaktadır. Konteynerler zaman, zaman su alıyor, misafirimiz geldiğinde terlikleri ve ayakkabıları dışarıya bırakıyoruz onlar su içinde kalıyorlar. Konteynerlerde zeminde çökmeler var, kaplaması parçalanmakta, verdikleri ısınma aletleri ve ocaklar son derece kalitesiz ve kabloları yanmaktadır. Bize esen kart verdiler, kimisi kalkacak kimisi yeniden verilecek diyorlar. Konteynerlerde bize iki öğün yemek veriyorlar. Klimaları aldılar, soba verdiler ısınınca eriyor. Mecburen gündüzleri sokakta kalıyoruz, hepimiz soğuk algınlığından hasta olduk. Her şeyimiz sokakta ama dostluğumuz var, arkadaşlıklar var, ama eksiğimiz bulunmaktadır.
AYSEL KARAKUŞ: "HALEN KORKU VE PANİK İÇİNDEYİZ"
Depremden bir yıl geçmesine rağmen hale biz o şoku üzerimizden atamıyoruz. Halen korku ve panik içindeyiz. Devletten beklentimiz de: Evi olmayanlar için evlerinin yapılmasını ve teslim edilmesini istiyoruz.
Depremden sonra üç-dört ay çadırda kaldık. Burada çadırlardan daha güzel, buranın yemekhanesi var, çocuklar için kreş, top sahası ve kütüphane gibi yerlerimiz yapıldı. Allah bir daha böyle bir felaket yaşamasın, birçok evden her gün cenazeler çıktı, altı gün sonra cenazelerimize ulaşma oldu. Ne diyelim?