Yerel seçimler kapıda. Kamu reklam panoları belediye başkan adaylarının afişleriyle donanmış vaziyette. Gerek iktidarın gerek muhalefetin belediye başkan adayları kuru, ‘arabesk’ sloganlarla birbirleriyle rekabet ediyor. Afişlerde üretime, istihdama yönelik sloganları görmek neredeyse imkânsız. Bu değerlendirme de bizi mevcut sistemin belediye başkan adaylarının halka, kamuya hizmet edemeyeceklerini kanıtlıyor. Adayların çok büyük bölümü halkçı değil; rantçı adaylardır. Çözüm, hizmet üretemezler.
Peki, ‘Halkçı belediyecilik nasıl yapılır, kam odaklı belediyecilik nasıl olur?’ bu hafta sütunlarımızı bu konuya ayırdık; rantçı belediyecilikle halkçı belediyeciliği baz başlıklarda karşılaştıracağız
Emperyalizmin talimatıyla hareket eden yönetimler kamu hizmetini ve malını özelleştirerek halkçı belediyeciliğin içini boşalttılar. Belediye makamları halk için değil; rant için hizmet verir. Siyasi çıkar çevreleri, rantçılar, komisyoncular, belediye hizmetlerini satın alan özel şirketler Cumhuriyetin belediyelerini teslim almış, Cumhuriyetin kamucu anlayışını yıkmış durumdalar. Gerek iktidarın gerek muhalefetin adayları ise yıkım anlayışının sloganlarıyla seçmenin karşısındalar. Mafya ve bazı tarikatlar da Atlantik belediye sisteminin içerisindedir; onlar da pastadan pay almaktadırlar.
Son yıllarda iyice palazlanan rüşvet, yolsuzluk, ve vurgunlara kan olan müteahhitlik ve ihale sistemi bir grup rantçının cebini doldururken halkın cebinden parasını hortumlamakta, halka ulaşacak hizmetleri de kesmektedir. Bu rantçı sistem bir an önce lav edilmeli, belediyeler kendi öz kaynakları ve kurumlarıyla halk için hizmet vermelidir. Sosyal ve kamusal bir gerçektir ki; belediyelerin sahibi bir avuç rantçı değil; halktır.
Mevcut iktidar döneminde dayatılan Büyük Şehir Yasası, özellikle kırsalda hayatı zorlaştırdı. Yasa sebebiyle muhtarlıklar işlevini kaybetti; köylü, kasabalı, mahalleli siyasetin dışına sürüldü. Köy hayatı ve üretimi neredeyse bitti. Bir an önce ilgili yasa halkın yararına değiştirilmelidir. Bu yasa yurttaşa değil; rantçıya, mafyaya, tarikatçıya hizmet ediyor…
Ülkemizin önemli sorunlarından olan liyakatin ihmali, israf ve lükse düşkünlük ise rantçı belediyelerin kazancını artırıyor. Siyasi rant gereği kabiliyete/yeterliliğe göre değil de siyasi çıkara göre görevlendirmede bulunma halka verilecek olan hizmetleri ciddi ölçüde kesintiye uğratıyor. Liyakat sahibi olmayan yöneticiler lüks ve gösterişin içinde belediyecilik yaptıklarını zannediyorlar, göstermelik hizmetlerle de kendilerini şehir sevdalısı olarak lanse etme yarışındalar. Bu anlayıştan derhal vazgeçilmelidir. Ehil insanlar iş başında olmalı, kamunun kaynakları gösterişe, şatafata peşkeş çekilmemelidir. İhtişamlı başkan odaları, lüks makam araçları, gereksiz dekorasyon maliyetleri terk edilmelidir. Belediye kaynakları belediye yönetiminin değil halkın çocuklarınındır. Belediye meclisleri de halka açık olmalıdır. Yurttaş beldesi için alınan kararları kararın merkezinden sıcağı sıcağına takip edebilmelidir.
Belediye binaları lüks, makam araçları can yakıyor, sözde itibar harcamaları gırla; torpil, rüşvet, kartvizit kol geziyor. Böyle bir yapıda halk için hizmet üretilebilir mi? Bu anlayışla halk kazanır mı? Hayır; sadece rantçı, vurguncu, mafya, tarikatçı kazanır. Bu çarpık zihniyet yıkılmalıdır. Belediye şeffaf karar alma ve uygulamalarla halk için hizmet üretmelidir.
Bürokrasi ve ‘bugün git yarın gel’cilik belediyeleri ele geçirmiştir. Karlılık, verimlik, kamu yararı ikinci plandadır. Belediye çalışanlarının çoğu mesleki eğitimden yoksundur; ne yazık ki birilerinin adamı olarak görev başındadırlar. Şahıslar değil; kamu hizmeti belirleyici olmalıdır. Kamu ahlakıyla donatılmış, halkçı/dürüst/ehil kadrolar iş başında olmalıdır. Belediye emekçilerinin de maddi/manevi/sosyal hakları gözetilmelidir; çünkü halkçı belediyecilikte yurttaşlar ve belediye emekçileri esastır.
Mevcut belediyecilik anlayışında üretici kambur ilan edilirken çiftçiye destek budanmışı, sanayicinin ise beli kırılmıştır. Rantçı sistem, işsizliği de beraberinde getirmiştir. Nüfusun yanlış yoğunlaşması, köylerin mahalle sınıfına alınmasıyla meraların ve hayvancılığın bitmesi, önemli/kritik sorunlar arasında. Bir başka deyişle Atlantikçi/Rantçı belediyecilik üretimle adeta kavga ediyor; bir an önce üretim kültürüyle barış imzalanmalıdır.
Üretime değil; rantçılığa hizmet eden belediyeler üreticiyi görmezden geliyor. Rantçı belediyeler üretim girdilerinin düşürülmesi yolunda çaba sarf etmekten fersah fersah uzaktalar. Üretici beldesinde kendisine yük olan girdi maliyetleriyle baş başa bırakılıyor. Mazot, elektrik, doğalgaz giderler çok yüksek. Adeta üreticinin üretimden çekilmesi isteniyor. Kooperatiflere kapılar kapalı. Girişimciler için de durum farklı değil. Onların projelerine de belediyeler kaynak ayırmıyor. Kısa yoldan, rantçılıkla para kazanma belediyelerin temel stratejisi olmuş durumda. İstanbul Büyükşehir Belediyesi başkan adaylarından biri İstanbul’un ticaret merkezi olacağını vadediyor; dikkat ediniz üretim merkezi olacağını değil. Belediye başkan adaylarının çoğu üretimi hedeflemiyor; onun yerine tüketim söylemiyle seçmenin karşısına çıkma yarışındalar.
Kentleşmeye bakış açılarında da ciddi sorunlar var. Verimli topraklar, tarım arazileri ya imara açılıyor ya da yandaş bazı sanayicilere veriliyor. Bu politika tarımsal üretimde dışa bağımlı olmayı getirirken çevre sağlığını da yüksek boyutlarda riske sokuyor. Ne yazık ki bu belediyelerin çoğu bilim çevreleriyle de koordineli çalışmıyor. Fay hatlarına yapılan siteler, adam diksen adam çıkacak toprakların termik santralleri dönüştürülme çabaları hep bu çarpık bakış açısının yansımalarıdır.
Ülkemizin kanayan yarası ekonomi her geçen gün kötüye gidiyor; başat nedeni ise üretimden kopuş. Gerek iktidar gerek muhalefet parti programlarında üretim ekonomi modeline değil, liberalizme yer veriyor. Tüketimi teşvik, ranta zemin sağlama, kolay yoldan para kazanma stratejileriyle 600 Milyar dolar dış borç, 100 Milyar dolar da cari açık kapanına alındık. Hükümetler gibi yere yönetimler de üretimden kopuk. Ne yazık ki; mevcut iktidar çiftçiyi çok zor duruma sokmuş, muhtarların da fonksiyonlarını budamıştır. Köylerin mahalle yapılmasıyla tarım ve hayvancılık gerilemiş; yurttaş üretim azlığı nedeniyle tarımsal ve hayvansal gıda ve içecekler için fahiş rakamlar ödemeye mahkûm edilmiştir. Halkçı belediyecilikte üretici ve mahalli yöneticiler değerlidir. Sistem onlarla çalışır. Planlı tarım, sulama imkanlarının geliştirilmesi, tohum/fidan/gübre üretim tesislerin kurulması, soğuk hava ambarlarının tamamlanması, üretim maliyetlerinin de düşürülmesi, meraların genişletilmesi, küçük ve büyükbaş hayvan sayılarının artırılması, sağlıklı kesimhanelerin kazandırılması, çoban sayılarının artırılması ve çoban barınaklarının kurulması, kurbanlık satış döneminde sağlıklı hayvan pazarlarının oluşturulması, satıcıların bu süreçte banyo/tuvalet/konaklama vb. sorunlarının giderilmesi, üreticiye araç ve makine desteğinin sağlanması, halkçı belediyenin önemli fonksiyonları arasındadır. Bu pencereden hep beraber bakalım rantçı belediyelerde bu fonksiyonlar yerine getirilmiş midir? Lütfen bağlı bulunduğunuz belediyenin hizmetlerini bu kriterler doğrultusunda değerlendiriniz…
Rantçı belediyeler esnaf ve sanayiciye de görmezden gelmektedir. Özellikle küçük ve orta ölçekli sanayici, esnaf, dükkân, atölye ve fabrika üretmek/para kazanmak için adeta çırpınıyor. Rantçı belediyeler bu yapıların arkalarında olmadıkları gibi, bu yapıların önlerine de engeller koyuyorlar; sırf kendi çevrelerinden küçük bir azınlık rant elde etsin diye… Yüksek kiralar, altyapı yetersizliği, yüksek üretim girdileri büyük sorular arasında…
Ülkemiz turizm cennet. Dört mevsimi bir arada yaşayan, onlarca uygarlığın izlerini taşıyan bir coğrafya. Beldelerimizin çoğu da turizm potansiyeline sahip. Ne var ki rantçı belediyeler bu gerçeği de görememekte, beldelerini iç ve dış turizme açamamaktadır. Temel sebeplerden ilki liyakatsiz, başkana koşulsuz biat eden kadrolar. Turizm sadece deniz kıyısıyla sınırlı değildir. Halkçı belediyecilikte ülkemizin her köşesinde bulunan tarihi/kültürel miras turistlerle buluşturulur; ülke turistik değerleri belde belde Batı’dan Asya’ya gezginlere açılır, turizm çeşitlendirilir; sağlık, doğa, hobi, kaplıca, spor turları da beldeye ve uygarlığa katkı sağlamak için seyahat acenteleriyle yapılacak işbirliğiyle düzenlenir.
Cumhuriyetin çok kıymet verdiği kadınlarımız ve aile kurumu da rantçı belediyeler tarafından sistematik bir şekilde ihmal edilmiştir. Özellikle büyük şehir belediyeleri yaşam alanlarında kadını sadece para harcayan bir robot olarak değerlendiriliyor. Çağdaşlığın, eşitliğin, özgürlüğün güvencesi, sokak/mahalle, kentleri güzelleştiren, spor/sağlık/sanat alanlarında da özel güce sahip, girişimci kadınlarımız evlere hapsedilmiş, ekran başlarına kilitlenmişlerdir durumdadır. Belediyelerde kadın çalışan sayısı ise her geçen gün azalmaktadır. Rantçı belediyecilik kadınlarımızı görmezden gelme gafleti içindedir.
Bir de Cumhuriyetin teslim edildiği gençliğe bakalım, rantçı belediyeler gençler için ne yapıyor? Rantçı belediyelerin mensubu oldukları siyasi partiler Türk Gençliğini Cumhuriyetin Gençliği değil de siyasetin oy deposu olarak görmüyor mu? Gençlere verdikleri sözde önem de sadece seçim kampanyalarında dillendiriliyor. Halkçı belediyecilikte ise gençlik Cumhuriyetin emanet edildiği, enerjisi milli üretime ve milli menfaatlere aktarılan, kendini sürekli şarj eden bir enerji deposu olarak değerlendirilir. Rantçı belediyelerin bünyesinde aktif gençlik üniteleri ve merkezleri, bilim/kültür/teknoloji kurulları yok. Gençlik üretim dışı bir unsur.
Rantçı belediye anlayışında eğitimin esamesi okunmaz. Her şeyi bir grubun maddi menfaati için örgütleyen rantçı belediyelerde belde insanının eğitim ihtiyacı akla gelmez. Halkçı belediyecilikte ise ilkokuldan üniversiteye parasız öğrenim hakkı muhafaza edilir. Çağdaş yurtlarında barınma, eğitim/öğretim araçlarının temini, kültürel faaliyetlere yönlendirme esastır. Milli Eğitimin temel görevleri arasında olan bu konular halkçı belediyeciliğin de odaklandığı konulardır. Gerek iktidarın gerek muhalefetin belediye başkan adaylarının kampanyalarında eğitime dair bir söylem, proje görüyor musunuz?
Kentlerimiz, beldelerimiz betona hapsedilmiştir. Yeşili ve maviyi görmek şehirlerimizde serap görmek gibi. Yeşil ve mavi sürgünde dersek abartmış olmayız. Aktüel belediye başkan adaylarının kampanyalarında ise mavinin, yeşilin rengi yok. Şehir ve beldelerimizde kirli hava, gaz, toz yurttaşın sağlığını tehdit ediyor. Halkçı belediye betona değil, doğaya odaklanır. Çocuklar, gençler ve yaşlılar için ferah parklar, yeşil alanlar oluşturur; AVM’ler değil… Şehir içi imalathane ve fabrikaları şehir dışına taşır. Tarihi eserleri korur. Tarıma elverişli arazileri imara açmaz. Şehir içi çağdaş parklarda ördeklerin, kuğuların yaşamasına imkân sağlar.
Kentlerimiz kent kimliğinden uzak bir görünüme sahip. Mahalle kültürü bitti; komşu komşuyu tanımıyor, aynı binada kapı komşuları birbirlerine kıtalar arası kadar uzak mesafedeler. Bir avuç meclisi üyesi ve müteahhidin maddi menfaati için onlarca yılın kültürü yok edilmiştir. Komşuluk, ağabeylik, ablalıklar dönem dizilerinde kaldı. Komşu komşunun külünü ne görüyor ne de lazım olduğunda komşu komşuya kül verebiliyor. Rantçı belediyecilik toplumsal dokuya emperyalist ölümcül hücreleri nakletti. Halkçı belediyecilikte ise toplumsal, ahlaki, geleneksel değerler canlı ve diri tutularak belediyecilik hizmeti verilir. Sokaklar, mahalleler şendir, hayat sokaktadır…Belde insanı birbiriyle yaşamanın huzuru ve onurunu muhafaza eder. Beldenizde durum nasıl değerli okurlar, komşunuzu tanıyor musunuz?
Rantçı belediyecilikte konut sorunu diridir. Konut sahipleri yüksek kira almak için evlerini suç potansiyeline sahip kişi ve gruplara vermekten asla çekinmezler. Rant açlığı toplumsal huzuru tehdit etmektedir. Halkın yaşadığı evler ise sınırlı düzeyde barınmak için tasarlanmıştır. Depreme güvenli, sağlığa uygun evlerin fiyatları da kiraları da astronomiktir. Dar ve orta gelirli aileler niteliksiz evlere mahkûm edilmiştir. Halkçı belediyecilikte ise çağdaş konutlar esastır. Kooperatifleşmeyle soruna çözüm bulunur. Kamu kurumlarıyla yürütülen işbirliğiyle yurttaşların bütçelerine uygun sağlıklı evlere sahip olmaları hedeflenir. Amaç, yurttaşları kiradan kurtarmaktır.
Trafik günümüzün önemli sorunlarından biri. Rantçı belediyecilikte toplu taşıma, bisiklet kullanımı planlı bir şekilde ihmal ediliyor. Yurttaşları borçlandırarak trafiğe çok sayıda araç sürmek temel strateji; yurttaş değil oto ön planda. Özellikle büyük kentlerde işe, okula yetişmek ve eve dönmek yurttaşların birkaç saatini alıyor. Ömür yollarda törpüleniyor. Yurttaşın beden ve ruh sağlığı tehlikede. Milyarlarca litre benzin havamızı zehirliyor. Yetersiz toplu taşıma araçlarında yurttaş balık istifi. Halkçı belediyecilik sorunu kökten çözme felsefesine sahiptir. Toplu ulaşım araçlarının sayısının ve kalitesinin artırılması, en ucuz haliyle toplu ulaşımın sağlanması tamamıyla yurttaşın lehinedir. Otomobil değil, yurttaş önemlidir…
Rantçı belediye başkan adaylarının seçim propagandalarına baktığımızda sürekli insanlara bir şeylerin verileceği vurgusu yapılıyor. Emeklilere 2500 TL, öğrencilere tavuklu pilav, millet parklarında yuvarlana yuvarlana çay eşliğinde kek yeme vb. Halkçı belediye yurttaşa bir şey vermeyi vadetmez; halkçı belediye yurttaşı iş/oluş/eyleme yönlendirir. Toplumun her kesimini üretimin içine çekmeyi sağlar. Kırsalda çiftçiye en uygun şartlarda gübre, tarım ilacı, fidan, tohum, akaryakıt; hayvancıya en uygun şartlarda damızlık ve yavru temin eder, meraları korur, öğrenciye çağdaş yurt ve spor sahaları, sosyal alanlar, kütüphaneler, tiyatro ve konser salonları; emeklilere beden ve ruh sağlıklarını diri tutacak sosyal alan ve hobi salonları sağlar; ev hanımları için yine aynı şekilde spor alanları ve sosyal sahaları oluşturmayı hedefler. Halkçı belediye yurttaşların bedensel, ruhsal ve zihinsel gelişimi için kapılar açar.
Özetle; halkçı belediyecilikte yurttaşın tüketim çıtasını artırmak değil; yurttaşın üretim çıtasını, sosyal ve kültürel dünyasını geliştirmek, sağlıklı kafa ve bedene sahip olmasını sağlamak esastır.
Devam edecek…