Filenin Sultanlarının ‘Püsküllü Belası’

Bayan Milli Voleybol takımımızın Avrupa şampiyonluğu ülke ve dünya gündeminde. Filenin Sultanlarının başarısı geniş halk kitleleri arasında Cumhuriyetin ve Türk Kadının zafer ve onuru olarak kabul görürken bazı çevrelerde eleştiri konusu.

Ragıp Ferda AYDINALP Yazar admin@ulusal.com.tr

Bayan Milli Voleybol takımımızın Avrupa şampiyonluğu ülke ve dünya gündeminde. Filenin Sultanlarının başarısı geniş halk kitleleri arasında Cumhuriyetin ve Türk Kadının zafer ve onuru olarak kabul görürken bazı çevrelerde eleştiri konusu. Cumhuriyetin Başarılı Kadınları ile ‘İslam’a aykırı Kadınlar anlayışı’ karşı karşıya… Gündemdeki karşılaştırmaya bir de ‘Fesin püskülü’ düştü ki sormayın…

Galibiyet sonrasında şampiyon takımın oyuncularından birinin ‘fes ile smaç karikatürü’ tartışmaları alevlendirdi. ‘Hükümet taraftarı olduğunu iddia bazı gazeteciler’ de fesin bu şekilde karikatüre edilmesini şiddetli bir şekilde eleştirme yarışında; ne yazık ki böyle bir atmosferde Bayan Milli Voleybol takımının Avrupa şampiyonluğunun ülkede yarattığı sevince gölge düşüyor... Bu hafta, çok izlenen tartışma programlarında açık açık fesin devlet sembolü olduğunu iddia eden bir grup gazetecinin önermelerini analiz edeceğiz: Fes gerçekten devletimizin sembolü mü?

Tarihe bir göz atalım…

Fas’ın Fes şehrinden 1800’lü yılların başında ithal edilen Fes, Yeniçeri Ocağı’nı kapatan II. Mahmut’un kurmuş olduğu yeni ordunun başlığı olarak kabul ediliyor ilk olarak. Dönemin Kaptan-ı Deryası tarafından getirilen, kırmızı çuhadan yapılan sipersiz fesin halk tarafından kabulü için bir yasa da yayınlanıyor. Sarığından vazgeçemeyen, fesin dine aykırı olduğunu iddia eden geniş erkek kitlelerinden ceza alanlar bile oluyor… Gel zaman git zaman fes toplumda kabul görmeye başlıyor ve 600 yıllık cihan imparatorluğunun son yüz yılında fes yaygınlaşıyor. Hatta İstanbul’da bir ‘Fes Başkanlığı’ bile kuruluyor, başkanlığın görev ve üretim bölgesinin adı ise Feshane olarak kabul görüyor. Zamanla erkekler sosyal konumlarına, milliyetlerine, padişahlar ise kendi fes beğenilerine göre kendi adlarıyla anılan fesleri kullanmaya başlıyorlar; Hamidiye vb… Feslerin sürekli taranması gereken püskülleri de toplum yaşamına kısa sürede giriyor; köşe başlarında, para karşılığında ellerindeki taraklarla fes püskülü tarayan çocuklar sıkça görülüyor, bir türlü şekle girmeyen fes püsküllerinden üretilen bir deyim bile var: ‘Püsküllü bela…’

Tarih penceresinden baktığımızda, anlıyoruz ki; Osmangazi ile başlayan Osmanlı devleti çökme dönemine geldiğinde bir Arap başlığı olan fes ile tanışıyor. Osman Gazi, Orhan Gazi, I. Murat, II. Murat, Bayezidler, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim, Kanuni Sultan Süleyman gibi kuruluşun, yükselmenin padişahları fes kullanmazken 1826’dan 1925’e kadar Osmanlı coğrafyasında ve padişahların başında fesi görüyoruz. Akabinde Cumhuriyet döneminde kıyafet devrimi oluyor; fes de tarihe karışıyor...

Evet sevgili okurlar, bu bilgiler çerçevesinde çok rahat bir şekilde söyleyebiliriz ki; fes asla ve asla devletimizin sembolü olamaz. Sipersiz ve korumasız olan fes şekliyle de Anadolu topraklarına da uygun değildir; fes, başına konduğu kişiyi ne güneşten ne tozdan, ne de yağmurdan koruyabilir. Fes Arap coğrafyasına uygun bir başlıktır. 3 bin yıllık tarihimizde kullanılma süresi tam olarak yüz yılı dahi bulamayan fes bizi temsil edemez.

Bu yazımızda eleştirimizi fesi yanlış değerlendiren gazetecilere yönelttik. Ve hatta düşünmekteyiz ki, bu belirgin mantık hatası ve cehalet kasıtlı bir şekilde emperyalizm tarafından servis edilmektedir; sözüm ona Bayan Milli Voleybol takımımızın püsküllü belaları…

Seyyahi’nin bir dörtlüğü ile bitirelim:

Devletimin sembolüymüş 'Fes',

Buyurdu acı karışıklı,

Tarih bilmiyor vallahi pes,

Emperyal ile danışıklı...

Tüm yazılarını göster