1945 sonrası ve özelliklede 1950-1960 arası dönemde başlayan dini gericiliğin örgütlü güçlerinden tarikatlar ağı, Türk siyasi hayatında yer etmeye başladı. Bayar-Menderes iktidarı altında Amerikan emperyalizmine tüm kapılar açıldı ve gericilik güç topladı. Emperyalizm bizim gibi ülkelerde ortaçağ gericiliğini besler ve kullanır. Atatürk sonrası dönemde devrimlerden vazgeçilmesi, sürdürülememesi ve Batıya bağlanması ülkemize çok şey kaybettirmiştir. Askeri, siyasi, ekonomik ve kültürel bağımsızlığımız yara almış yarı sömürgeyi andıran konuma düşmüştür. Bu olgu yurdumuz içindeki tüm çelişmeleri belirlemiştir.
Anadolu Aleviliğine karşı geliştirilen provokasyonlar ve kenara itme girişimleri 1990’lı yılların ortalarına kadar inişli çıkışlı olarak devam etmiştir. Bu durumdan en çok emperyalist merkezler yararlanmıştır.
Alman İslamı tanımını dar çerçeveye oturtmak yanıltıcı olur. Çünkü Almanya’da Amerikan emperyalizmi çok etkilidir ve ondan bağımsız bir Alman İslamı tanımı eksik kalır. Türk Toplumunun en yoğun yaşadığı ülke olması hasebiyle ABD, Alman istihbaratı ve kollarıyla içli dışlı olarak bu sürece dâhil olmuştur. Alman İslam’ına gidiş yolunun taşları 1975 yılından itibaren Oryantalistlerden Peter Heine ile döşenmeye başlamış ve gelişerek günümüze ulaşmıştır. Bu kervana “Türk kökenli” olarak lanse edilen Birlik 90/ Yeşiller Partisi milletvekili Cem Özdemir'de katılmıştır. 17.05.2001 tarihli özel oturumda yaptığı konuşmada, “Türkiye’de Ortodoks Müslümanların çoğunluğu oluşturmalarından dolayı dini baskının özellikle büyük olduğu bölgeler var. Bu bölgelerde insanlar, fakat özellikle de Aleviler Ramazan ayında sabah erkenden kalkıp ışığı yakıyorlar ki, Ramazan kurallarına uydukları sanılsın; komşuları onların kötü Müslümanlar olduklarını düşünmesinler…”
İlk önce şunu açıkça tespit edelim; Cem Özdemir Türkiye’yi tanımıyor ve PKK ile sahte solcu grupların cirit attığı Almanya’da onların etkisinde bu türden tespitlerde bulunuyor. Geçmişte yaşanan bazı acı olayları ve deneyimleri dillendirerek konuşmasına haklılık kazandırmaya çalışıyor. Dünü bugüne taşıyarak siyaset yapma alışkanlığı Cem Özdemir’i adeta esir almıştır! Ermenistan ziyareti sırasında Türkiye düşmanı sözde anıta giderek ülkemize karşı çirkin saldırılarda bulunması durumun özeti gibidir!
Batılı etnologların büyük bölümü Alevileri Türk asıllı görmemek için çırpınır, ayrı bir etnik ve dini grup olarak değerlendirirler. Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonu (AABK) ve aynı çizgide yürüyen Alevi maskeli devşirmelerin “İslam dışı Alevilik”, “Türk olmayan Aleviler”, “Alevi milleti” gibi açıklamalarının kaynağı emperyalizmin uzmanlarıdır. Bu gerçeği görmek istemeyenler Aleviliğe zarar verirler.
Batılı oryantalistler Anadolu Aleviliğini Türkiye karşıtı konuma yerleştirmek için her yolu deniyor. “Türk olmada ne olursan ol” zihniyeti yurt dışında yaşayan Alevilerimize monte edilmeye çalışıldı. Türk tarihi, Türk devleti, Türkçe, Atatürk denilince hoyratça saldırılara girişen emperyalist devletlerin uzman kılıklı oryantalistlerinden Manfred Kock 27 Şubat 2000 tarihli basın bildirisinde, “İslam dininden ayrı bir cemaat olan Aleviler de, en az Sünni Müslümanlar kadar kendi inançlarını öğrenme hakkına sahiptirler.” Derken günümüzde “İslam dışı Alevilik-Alevi dini” savunucularının hangi kaynaktan beslendiklerini göstermesi açısından öğreticidir. Kock, Kemalizmi, “Müslümanlara karşı haşin davranan totaliter bir ideoloji” olarak değerlendirir.
Yurt dışındaki AABK gibi Alevi etiketli kuruluşları kimler ziyaret etti, hangi özendirici projeler hazırlamaları için teşvik edildiler, ilgili devletlerin ilgileri hangi düzeydeydi, ABD’nin Büyükelçilikleri ve konsoloslukları ile iletişim kuruldu mu? Sözde “Ermeni soykırımı” yalanına karşı düzenlenen etkinliklere AABK vb. neden katılmadılar ve engellemeye ( Berlin'deki 2006 eylemimize katılan Alevi canlar söylediler) çalıştılar. Gibi sorular yanıt bekliyor.
Anadolu Alevilerini Türk devletine düşman yapmak için Amerikancı PKK ile sahte sol kol kola girmiş ve ister haklı ister haksız uygulamalar olsun tümünü anti propaganda da kullanmıştır. Devlet olgusunu emperyalistlerin çıkarına göre tanımlayan ve yıkıcılığı devrim zanneden bir zihniyetle karşı karşıyayız. İktidar/devlet, halk/devlet, sınıflar/devlet, ordu/devlet ikilemleri arasındaki ilişkileri, zıtlıkları doğru analiz etmeyenler kolaylıkla alet haline dönüşebilirler. Burada devlet teorisini tartışmıyoruz.
Başta AABK olmak üzere PKK’nin FEDA/DAD ile ABF, PSAKD, ADFE vb. her olayın içine devleti, Cumhuriyetimizin kuruluş yıllarını yerleştirerek Alevileri dönüştürmeye çalışıyorlar. Bu uğraşın başını çekenlerin şeceresine bakıldığında çoğunluğunun sahte solcu ve Kürtçü gruplardan geldiğini görürsünüz. Legal ve illegal solumsu çevrelerden umduğunu bulamayanlar kapağı buralara atmıştır!
Genel Türk devleti düşmanlığına bir örnek verelim. Kürtçü/Alevici bir yazar “Devletin Alevilere Yönelik Saldırıları Püskürtülmelidir” başlıklı yazısında, “ Türk devletinin en başından beri Aleviliğin her süreğine düşman olduğu bilinmektedir. Kemalist iktidarın ve onun içinden çıktığı İTF’nin Aleviliği Türklüğün ve İslam’ın içinde asimile etmeye çalıştığı da sır değildir. Çünkü en nihayetinde Alevi düşmanlığı, Kürt düşmanlığı gibi Türk devletinin stratejik bir politikasıdır.” Diyerek Atatürk'ü, Cumhuriyeti ve Devrimleri bir çırpıda düşman ilan etmiştir. Türkiye Alevilerinin Cumhuriyetle beraber özgürlüklerine kavuştuğu ve dağdan şehirlere indiğini görmeyen gözler kördür! Bu bağlamda Dedem Hüseyin’in “oğul oğul biz Atatürk’le barabar şeher yüzü gördük” deyişini hatırlamadan edemedik!
Artık, Aleviliğin istisnalar hariç genel kabul gördüğü, Cem Evlerinin rahatça kurulduğu, TRT dâhil medyada Alevi türkülerinin, deyişlerinin Alevilik anlatılarak söylendiği, devletin Alevilere yaklaşımının son derece olumlu olduğu bir dönemde PKK/HDP ağzıyla konuya yaklaşanlar Türkiye halkının birlik ve dirliğini istemeyen halk düşmanlarıdır.
Aleviliği kullanan tacirler Türkiye’de iç barışı bozmak, Sünni/Alevi kardeşliğini yıkıma uğratmak için şimdi de devletin olumlu adımlarını, “Aleviliğin yok olma süreci hızla ilerleyecektir.” Sözleriyle karşılıyorlar. “Kürt ve Arap Alevileri ana dillerinden ibadet yapamayacaklardır.” Diyerek de Anadolu Alevilerinin birliğini tarumar eden açıklamalarıyla bölücülük yapıyorlar. Alevi canlarımızı, Türk, Kürt, Arap Alevisi diye parçalara ayıran anlayış PKK/HDP çizgisiyle birleşiyor. Bu dil Amerikancı PKK’nin dilidir.
Alevilerimiz haklarına kavuştukça bölücü çevrelerde telaş artıyor. Devletin Alevileri kucaklaması bunları korkutuyor. Şu tespitleri görüşlerimizi doğruluyor, “O nedenle başta Alevi toplumu olmak üzere, Kürt Aleviler ve kurumları, Kürt toplumu ve kurumları soykırımcı saldırıları önlemelidirler. Çünkü Kürtler ve Aleviler kaybederse bütün toplumsal güçler kaybedecektir.”
Baştan bir yanlışı düzeltelim; yurdumuzun bağrında Kürdümüz ve Alevilerimiz kazanıyor PKK/HDP ile destekçileri kaybediyor. Türkiye’de ne Alevilerimize ve ne de Kürdümüze soykırım uygulandığı söylemi uluslararası bir yalandır, emperyalist bir yalandır.
Özelliklede Amerikan emperyalizminin beşinci kol faaliyeti PKK üzerinden Alevilerimizin içinde de sürdürülüyor. PKK’nin uygulamaya koyduğu yaratıcı yıkıcılık eylemleri Kürdümüzle sınırlı değil. Alevilerimizde bu sürece dâhil edilmek isteniyor.
Bakınız Alevi canlara bölücüler tayfası ne öneriyor hep birlikte görelim: “Aleviler “öz savunma” ve “sivil itaatsizlik” yöntemlerini acilen gündemlerine alması sağlanmalıdır. Öz savunma ve sivil itaatsizlik olmadan Alevilere yönelik saldırıların göğüslenmesi ve püskürtülmesi mümkün olmayacaktır. Bu türden etkinlik ve eylemlerin yapılması kararlaştırıldıktan sonra, bir dizi eylem biçimi tartışılabilir. Örneğin Cemevlerinde oturma eylemleri yapılabilir. Türkiye’nin, Kürdistan’ın ve Avrupa’nın her yerinde
Pirlerin, Dedelerin, Anaların, Alevi aydınlarının ve kurum yöneticilerinin katılacağı, sürekliliği olan eylemler gerçekleştirilebilir.”
“Öz savunma”, “sivil itaatsizlik” sözleri PKK’nin eylemleriyle ve söylemleriyle aynı. PKK’nin yayın organlarına bakıldığında önerilerin tıpa tıp aynı olduğu görülecektir. Öz savunma ve sivil itaatsizlik çağrıları ayaklanma hazırlığının ön kapısı vazifesini görüyor. Cemevlerini eylem alanı ilan etme kurnazlığını gösterenler ateşle oynadıklarının farkında olmalıdır.
Sünni ve Alevi’yi birleştiren ana unsur yurdumuz Türkiye'nin varlığıdır. Bu coğrafyada yaşayanlar birlik harcıyla karılmış yekvücut olmuş Türk Milleti’nin bileşenleridir. Onları etnik ve dini ayrışmalara zorlayanlar yanıldılar ve yine yanılacaklardır.
Sözü Ozan Vuslati’ye bırakıyoruz:
Alevi de Benim Sünni de Benim
Birinden birine değil iltimas,
Başbağlar olayı Maraş ve Sivas,
Nesilden nesile kalmasın miras;
Sözümüz bir değil Velimiz birdir,
Muhammed Mustafa, Alimiz birdir.
Değişmez inançla rengim ve tenim,
Aynıdır kökümüz ben de bir senim,
Alevi de benim Sünni de benim;
Sözümüz bir değil Velimiz birdir,
Muhammed Mustafa, Alimiz birdir.
İster Geygel olsun ister Kızılbaş,
Nedir bu ayrılık nedir bu savaş,
Bektaşi de benim benim arkadaş;
Sözümüz bir değil Velimiz birdir,
Muhammed Mustafa, Alimiz birdir.
Tahtacı da bizden bizden Caferi,
Abdal da bu yurdun asli neferi,
Vatanı uğruna kurban her biri;
Sözümüz bir değil Velimiz birdir,
Muhammed Mustafa, Alimiz birdir.
Vuslatî der Türk’üm yetmez mi şanım,
Ezelden beridir damlıyor kanım,
Bende bir insanım ben de bir canım;
Sözümüz bir değil Velimiz birdir,
Muhammed Mustafa, Alimiz birdir.
Vuslatî: Kırıkkaleli Osman Öcal