Sol maskeli "Avrupa Sürgünler Meclisi" (asm) üzerine (2)

Murat İnce köşe yazısı

Murat İnce Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Bağımsızlık Marşı (Aydınlık Korosu)

Biz bu topraklarda ekin ekeriz

Fabrikalarında terler dökeriz

Biz bu güzel yurda canımızı verdik

Emperyalistlere teslim etmeyiz

(Marşlarımız Türkülerimiz. İşçi Partisi Yayınları-İzmir. s.10)

Türkiye solu bağımsızlık mücadelesini devrimle taçlandırmayı hedeflemiş ve bu uğurda can bedeli mücadele vermiştir. Solun hataları vardı ama TKKKÖ gibi istisnalar hariç hiç biri etnik ve dini bölünmeyi amaç edinmemişti. Örgütler kurulurken ait oldukları ülkenin ismini taşırdı. 1980 sonrası sol hatalarının bir bakıma kurbanı oldu! Devran değişmiş piyasaya emperyalizm destekli sol etiketli örgütler peydahlamıştı. Artık Türkiye ismi kaldırıyor ve vatansızlık övülüyordu. Vatanları (ulusal devletleri) tarihe gömmek için emperyalizmden medet ummaya başladılar. Bunun en tipik örneğini PKK ve benzerleri oluşturuyor. Bağımsızlık Marşı dizeleri mülteci solumsulara artık yabancıdır ve o dizeler onları fena halde ürkütür! 

ASM’yi anlatırken aslında maceracı ve aynı zamanda sol maskeli gruplarında bir değerlendirmesini yapmış oluyoruz. Sol denilince herkesin aklına ilk önce antiemperyalist, yurtsever ve eşitliği savunan devrimciler gelir. Zira halka doğru giderken onların bu yaklaşımıyla sıkça karşılaşmak mümkündür.  Ayakları Türkiye topraklarına basan bilimsel sosyalistlerle, keskin mülteci komünizmini birbirine karıştırmamak gerekiyor. Biri gerçekçi diğeri ise şabloncu, ezberci, kopyacı ve ülkesine yabancı!

KÖKLERİNDEN KOPANLARIN AKIBETİ

Atatürk, Cumhuriyet, Türk Milleti, Türk Tarihi ile barışık olamayan bir sol olabilir mi? Türkiye, katliamcı, soykırımcı ve her türlü musibetin sorumlusu tutulursa neye dayanarak, hangi birikimle Türkiye halkını geleceğe taşıyacaksınız? Soyut, aktarmacı, hayattan kopuk teorilerle bir avuç taraftarınızı oyalayabilirsiniz ama halkımızı asla! Eğer bugün halkta bir karşılığınız yok ise bunun üzerinde düşünülmesi gerekmez mi?  

Türkiye'de sol kendi içinde ve sol arası çelişkileri çözmede iyi bir sınav vermedi. Şiddetle çözme yöntemi örgütleri birbirine düşman ettirdi. Her kurulan sol etiketli grup doğrunun kendisiyle başladığı savını öne sürdü ya da benden başka doğru yok saçmalığıyla taraftarlarını oyaladı. Tecrübeli kadrolarını dışlayan ya da infaz eden bir harekete sol etiketi bol gelir! Bazı solumsu örgütlerin başına 20’li yaşların başında olanlar genel sekreter yapılarak dağa sürülüyor ve hayatlarını kaybetmelerine neden olunuyorsa biraz oturup düşünmek gerekmez mi?

Avrupa'ya giden örgütlerin ileri düzeyde yöneticileri Marksizmi iğdiş etmede uzmanlaştılar! Yurt dışına çıkan örgüt kurucuları ya TİKB (Aktan İnce)  ve TKP / ML –Hareketi’nde (Garbis Altınoğlu) olduğu gibi örgütü bıraktılar ya da kovuldular. Bazı örgütlerin sembol isimleri ise örgüt üzerinden geçimlerini sağladılar, bazıları hala sağlamaya devam ediyor. Avrupa başkentlerinde “illegal pozlar” takınarak ne kadar büyük ve tehlike altındaki devrimci olduklarını komik derecesine düşerek rol yapmayı sürdürüyorlar. Romanya’da, Polonya’da, İtalya’da iş tutanlar ise köşeyi döndüler. İflas edenlerin halini yazmaya gerek duymuyoruz. Dursun Karataş’tan sonra Dev-Sol’un en önemli iki kurucusundan biri olan Erzincanlı Paşa Güven ise uyuşturucu gelirinin paylaşımı meselesinden dolayı örgüt tarafından infaz edildi. Avrupa merkezlerinde örgüt yönetenlerin çoğu en sonunda mücadeleyi bırakarak ASM gibi yerlerde oyalanmayı tercih etmiştir.

Türkiye’de banka soygunundan elde ettiği 15 milyon lirayı Paris'e yerleşerek iç edeninden, Şam’da zincir marketler kurup dolandırıcılığı ispat edilince Paris'e rücu edenine kadar hepsiyle konuştuğunuzda devrimciliklerine toz kondurmazlar ve mangalda kül bırakmazlar! Peki, biz bunlara sahte solcu dediğimizde niye bazıları küplere biniyor? Doğruya doğru deme cesareti göstermiyorsanız bari gösterenlerin önünü kesmeyin!

İsimleri ve konumlarına uygun efsaneler yaratanların bir müddet sonra araziye ayak uydurduklarına ve örgütlerinden sıvıştıklarına sıkça rastladık. Ama bunların bir özelliği vardı; Türkiye düşmanlığına dört elle sarılmaları ve Aydınlıkçılara karşı psikolojik savaş elemanlığını bırakmamaları. Türk Bayrağı gördükleri yerde azgın boğalar gibi saldıranların emperyalist devletlerin bayrağı altında rahatlıkla etkinlik düzenliyor ve hiçbir rahatsızlık duymuyorlardı. Ne de olsa AB’nin emperyalist devletleri demokratikti ve o demokratik havayı değerlendirerek Türkiye'de devrime katkıda bulunacaklardı. Evet evet tam da böyle!

UZAKLARDAN MAVAL OKUMAK

Bir örgütü kurmuş veya lider kadronun içindeyseniz yapmanız gereken ilk şey ülkenizde mücadele etmektir. Yanlışı da doğruyu da orada işleyeceksiniz. Dünyanın öbür ucunda her türlü imkânın içinde Türkiye halkına devrim mavalı okuyacaksınız ve bunu Türk Milleti kabul edecek; var mı öyle yağma? Ülkenizin ve halkınızın yaşadığı yoksullukları, yoksunlukları, haksızlıkları, baskıları, sömürüyü görmeden, yaşamadan ahkâm kesmek ancak sahte solcuların işi olabilir.

HERKES SÜRGÜN EDİLMİŞ

Yazılanlara göre 1971 yılından beri “sürgünde” bulunan Doğan Özgüden ise Avrupa'ya çalışmak için giden vatandaşlarımızın da sürgün sayılması gerektiğini iddia ediyor ve şunları söylüyor:  “Oldum olası bu göçmen-sürgün ayrımından rahatsızlık duydum. Bir insan, hangi nedenle olursa olsun, doğduğu, büyüdüğü, kişiliğini bulduğu topraklardan zorla kopartılmışsa, göçmen değil sürgündür.” Avrupa'da 1980 sonrası yayınlanan Demokrat Türkiye Gazetesi’nde sorumluluk üstlenen Doğan Özgüden’in önüne kırmızı halı serseniz bile Türkiye'ye dönmez. Çünkü orada hayatını kurmuş ve kalmada karar kılmıştır. “Minareyi çalan kılıfını uydurur” özdeyişi Doğan Özgüdenleri iyi tarif ediyor!

Toplantıya mesaj gönderenlerden birini ise şöyle takdim ediyorlar, “Doğu Ermenistan’dan Sarkis Hatspanian”. Onlara göre Doğu Ermenistan şu anki Ermenistan Cumhuriyeti olduğuna göre Batı Ermenistan’da Türkiye Cumhuriyeti’nin Doğusu oluyor! ! Görüyor musunuz vatansız sol maskeli bölücüleri? Hadi gel bunlara solcu de bakalım yakışıyor mu? PKK zihniyeti tümünün ciğerlerine işlemiş. ASM’nin emperyalizme karşı kuruluşundan beri bir tek eylemi olmuş mudur? Hayır. Çünkü onların çökmüş ruhunda emperyalizmin yerini Türkiye almıştır.  Sözde “Ermeni soykırımını” savunan ASM’den başka bir şey beklemek zaten mümkün değildir.

ASM SENARYOSU

Avrupa Sürgünler Meclisi (ASM) denilen sol görünümlü, mülteci komünizmi savunucularından ülkemize sadece zarar gelir. Onlara kalın kaldığınız yerde ve gölge etmeyin başka ihsan istemez diyoruz. Diyoruz da onlar durmuyor, kaşınıyorlar! Batının emperyalist devletlerinde PKK savunuculuğu, sözde “Ermeni soykırımı” savunuculuğu, “Alevilik dini” savunuculuğu ve kısaca Türkiye’ye karşı ne varsa hepsinin savunuculuğunu üstlenen karşı devrimcilerin maskelerini indirmek Türkiye’nin devrimcilerine, bilimsel sosyalistlerine düşüyor.

ASM kurgusu içinde aralarında gazeteci Doğan Özgüden, yazar Kemal Yalçın, Hatice Kılınç, yazar Erdal Boyoğlu, gazeteci Günay Aslan, avukat Neslihan Çelik,  yazar-yönetmen Hayri Argav, yazar Atilla Yalçın,  Enver Toksoy, Ali Seçik, Abibaba Karakaş, Selma Metin’in de bulunduğu 23 kişiden yer aldı. Seçilen Meclis yaptığı ilk kısa oturumda 9 kişilik bir yürütme kurulu seçerek Platform sözcülüğüne Hayri Argav ile Avukat Neslihan Çelik'i getirdi. ASM emperyalizmin kurgusudur ve bu kurgu aracılığıyla bozgunculuk örgütlenmektedir. Avrupa’da Türk Toplumunun huzurunu bozan, birliğini örseleyen böylesi bir yapılanmadan, orada yaşayan vatandaşlarımız için olumlu bir girişim beklenemez. Almanya başta olmak üzere diğer AB ülkelerinde bu çevrelerin düzenledikleri seminerlere, gecelere sıkça tanık oldum ve orada konuşulanlar hafızamızda ve notlarımızda kayıtlı.

Hayri Argav Platform Sözcülüğüne seçildikten sonra katılanlar adına yaptığı kapanış konuşmasında 12 Eylül darbesinden, Anayasasından başlayarak ülkemizde ne kadar olumsuzluk yaşanmışsa onları sıraladı. En dikkati çeken ve vurguladıkları ise bilinenlerdi, “Kürtler, Aleviler, Ezidi ve Asuriler, Emeniler baskıya uğradıkları, köyleri yakıldığı, gidecek başka yerleri olmadığı,  Türkiye’de yaşayamaz durumda bırakıldıkları için, Türkiye’yi terk etmek zorunda kalmışlar. Türkiye’de kendilerine yaşama hakkı verilmediği için bugün burada sürgün konumundadırlar.  (…) Sadece bu kadar değil, iç sürgünleri unutamayız, tarihin en büyük soykırımlarından birinin sürgün yollarında yaşandığını biliyoruz. 1.5 milyon Ermeni ile birlikte binlerce Süryani ve Rum sürüldü. Yine kara tren vagonlarına doldurulup bilmedikleri dillerin, toprakların ortasına bırakılan Dersim’in, Zilan’in Zaza ve Kürt sürgünlerinin, Maraş, Çorum gibi yerlerde uğradıkları katliamlar nedeniyle topraklarını terk etmek zorunda bırakılan Alevilerin anıları önünde de eğiliyorum.  Bugün bile başbakan Erdoğan’ın hedef gösterdiği, saldırılara açık hale getirdiği Ezidilerin sessiz sürgün yolculuklarının acısı önünde eğiliyorum. Köylerini terk ederek katır sırtlarında, top mermileri altında yürüyerek Güney Kürdistana sığınan ve bugün Maxmur’da yaşamakta olan Kürt sürgünleri de buradan selamlıyorum.” Dedi.

ASM’nin kuruluş amacını yukarıdaki satırlarda görmek mümkün. Gelecek yazılarımızda daha da açarak incelemeye çalışacağımız ASM’nin nihai gayesinin Türkiye’nin emperyalizm karşısında zayıf halka haline getirmek ve karşı devrimci iç savaş ile parçalanmasını sağlamak olduğu görülecektir. ASM vatansızların toplandığı devşirmeler alayıdır. Karen Fogg’ların “Türk tarihinin hakkından gelme” görevini seve seve yerine getirenlerin biraraya geldiği ASM’nin asli görevi PKK/HDP destekçiliği, her türden solumsu örgüt destekçiliği ve emperyalizmin sunduğu olanakları sonuna kadar kullanarak Avrupa’da vatandaşlarımızın arasına nifak sokma organizasyonudur.

Hayri Argav’ın konuşmasında zerre kadar umut yoktur, direnç yoktur ve insanların haklı isyanlarının havası yoktur. Karamsarlığın, olmazlığın, başarısızlığın hâkim olduğu ASM’nin geleceği de yoktur.

(Devam edecek)

Tüm yazılarını göster