Amerikan emperyalizminin desteğinde gerçekleşen 12 Eylül 1980 darbesinin etkisi görüleninden ötesindedir. Ülkemize verdiği zarar yeterince biliniyor. Biz özelliklede sol örgütlerin liderlerinin, kadrolarının sürüklendiği Türkiye gerçeğinden uzak ve teslimiyetçi yönlerine kısaca değineceğiz.
PKK’nin lideri ve kritik kadrolarının bazıları 12 Eylül darbesi öncesi haberdar edilerek yurt dışına çıkmaları sağlandı. Abdullah Öcalan'ın MİT ile bağlantılarının sadece Pilot Necati üzerinden değil doğrudan kurduğu irtibatlar neticesinde erken davranarak Türkiye’yi terk etmiştir.
12 Eylül darbesi sonrası fırsatları değerlendirerek yurt dışına çıkan 49 Sol’un (1980’e gelindiğinde örgüt sayısı 60’a yaklaşmıştı) lider ve kadroları yıllar içinde değişime uğrayarak büyük kısmı mücadeleyi tamamen bıraktı. Bazıları kurdukları örgütten atıldılar. Kalanlar ise CHP ile Alevici kuruluşlara kapağı atarak oraları da bozmada rol üstlendiler! THKO, THKP/C ve TKP (ML)’de bölünmeler neticesinde oluşan grupçuklar ile TKSP’den KAWA’ya kadar tüm bölücü örgütlerin belirleyici kadrolarının neredeyse bütününe yakını Batı Avrupa'ya taşındı. Taşındı diyoruz, çünkü emperyalist Batı devletlerine sığınarak onlardan yardım dilenenlerin bazıları hala keskin siyasette ısrar etmeleri ve illegal görünüme bürünerek efsane yaratma peşinde koşturmaları neticesinde ortaya çıkan bir olgudur taşınmak.
Yunanistan’da Lavrion Kampı’nda kısa konaklamalar ve kendilerine onların değimiyle “yol göstermeler” neticesinde Avrupa merkezlerine taşınan o tür solun liderleri ve kadroları ilk başlarda görece güçlü olan derneklerde başköşeye kurulur ahkâm keserlerdi! İltica ettikleri devletlerin istihbarat örgütlerinin aşağı yukarı her şeylerini bildikleri bu “lider” ve “kadrolar” iş Avrupa'da yaşayan vatandaşlarımıza ve kendi örgütlerine geldiğinde bir numaralı “illegal kesilirlerdi” biz bunu “illegalite oynamak” olarak tabir ediyoruz!
O tür solun Aydınlıkçılara kinle saldırmalarının nedenleri üzerine yıllarca kafa yorduk. Çoğu solumsu kadrolarla yüz yüze görüşürken bu sorunun yanıtını aradık. Yayınlarını didik didik ettik. Bulundukları konumu ve geçmişlerini, hapishane hayatlarını, sol içi çatışmalarda üstlendikleri sorumlulukları, kendi yoldaşlarını infaz etmeleri ve ilticacı konumlarını göz önünde bulundurarak bir gerçeğe ulaştık; Aydınlıkçıların dışında kalan sol çok yönlü zaaf taşıyordu. İdeolojik siyasi ve örgütsel yetersizliklerin yanı sıra kariyerizm hastalığı örgütleri ve elemanlarını saldırganlığa itiyordu. ABD/İsrail’in Türkiye’yi istikrarsızlaştırmak için anarşi ve terörü kışkırtması illegal solumsu örgütleri derinden etkilemişti. 12 Mart ve 12 Eylül darbeleri içeridekilerin bir kısmını devşirmiş, epey bir kesimini ikili ifade kıskacına alarak teslim almış, içerideyken örgütleri dağılmış ve karşıtlıklar başlamış, genel bir güvensizlik ortamı onları yıldırmış ve de yurt dışına çıktıklarında ortamı değerlendirerek örgütlerini geçim kapısı olarak görmüş olduklarından devrimcilikleri havada kalmıştı. Buna bir de Amerikan emperyalizmi, İsrail siyonizmi ve emperyalizme karşı doğru rota izlememelerini de eklersek neden Amerikancı PKK/HEDEP’e dost, Vatan Partisi ve liderine düşman kesildiklerini daha kolay anlamış oluruz.
Somut duruma bakıldığında Aydınlıkçılar ve liderleri Doğu Perinçek ne 12 Mart ne de 12 Eylül darbeleri sırasında yurtlarını terk etmemiş, halkını yalnız bırakmamış, örgütlerini esas olarak muhafaza etmiş ve yoldaşlarını firari duruma sokmamıştı. Hatta 12 Eylül sonrası partimizin aldığı karar doğrultusunda o an Almanya’da toplantılara katılmak için gelen TİKP Başkanlık Kurulu üyesi Mustafa Kemal Çamkıran’ı Stuttgart kentinden Frankfurt’a götürmüş ve oradan Türkiye’ye giderek mahkemelerde davamız savunulmuştur. Yurt dışında sağlam duruş içinde olmazsanız düzen sizi kolayca kapar ve kullanır. Öyle de olmuş, o çok görkemli sansasyonel isimli örgütlerin başındakiler bir müddet sonra “arazi olmuş” kendi başlarının çaresine bakmaya, düzen kurmaya başlamışlardır.
Aydınlıkçılar her şart altında mücadeleyi sürdürme kararlılığında olan serdengeçtilerdir. Bir kere karar verildi mi o kararın arkasında durur ve uygularlar ve de dönüp arkalarına bakarak tereddüt yaratmaktan sakınırlar. İşte bu nedenle Vatan Partisi ve Lideri Doğu Perinçek CIA/MOSSAD’ında yönlendirmesiyle onlar bize karşı psikolojik savaş sürdürmektedir.
1) Vatan Partisi sağlam bir lidere sahiptir.
2) Vatan Partisi sağlam kadrolara sahiptir.
3) Vatan Partisi sağlam gençlik örgütlerine sahiptir.
4) Vatan Partisi sağlam Kadın örgütüne sahiptir.
5) Vatan Partisi sağlam Tüzük ve Programa sahiptir.
6) “Tam Bağımsız Gerçekten Demokratik Türkiye” kurma savaşımının öncüsüdür.
7) Kafasını her şart altında kendi omuzları üzerine taşır ve yönlendirilemez.
Antiemperyalist mücadelenin tam karşısında konumlanan ve Amerikan emperyalizminin kara gücü PKK/HEDEP’in savunucusu Ertuğrul Kürkçü Yeni Yaşam Gazetesi’nde bölücülüğü yağlamak için çırpınıyor. Arkasını dayadığı Türkiye düşmanı örgütün sözcülüğünü üstlenmesini normal görüyoruz! Çünkü o her şart altında farklı kılıflara bürünebilen birisidir.
Burada biz söyleyeceklerimizin kalan kısmını sonraya saklayarak Ertuğrul Kürkçü’yü bir kez de daha önceki arkadaşlarının ağzından tanıyalım: Sol Parti’nin çizgisindeki Sol TV. 2021 yılında 2 saat süren “12 Eylül, Sol ve Günümüz” başlığı altında Oğuzhan Müftüoğlu ve Bülent Forta ile yapılan röportajı yayınladı (Youtubee’den izlenebilir). Oğuzhan Müftüoğlu şöyle söylemektedir: “Mamak Cezaevinde M. Kemal Kaçaroğlu, Mahir Sayın, Şaban İba, İrfan Uçar bizimle değil Bingöl Erdumlu, Münir Ramazan Aktolga, Yusuf Küpeli tarafında yer aldılar. Yusuflar, Münirler yakalandı ve Abdülhamit savunuculuğu yapan, bütün solu ihanetçi olarak damgalayan, açık inkârcı pozisyona sürüklendiler. Yusuf, Münir, Ertuğrul’un bulunduğu grup mahkeme salonunun bir köşesinde ayrı bir yerde tutuluyordu ve araya askerleri koymuşlardı. Sebepte onlar itirafçılık şeklinde bir ifade verdikleri için diğerleri saldırır diye korumak için asker koymuşlardı. Zaten hepsi mahkemede kalkıp biz ihanet ettik, biz yanlış yaptık dediler. Ertuğrul’unda, ben silahlı mücadeleye, silaha sarılarak halkımıza ihanet ettiğimi düşünüyorum diye ifade verdiler. Zaten o dönemde THKP-C diye bir şey kalmadı.”
Ertuğrul Kürkçü PKK/HEDEP’nin kullandığı ve yörüngesinde tuttuğu bir sahte solcudur. Siyasal tarihi zikzaklarla dolu Kürkçü her an başka bir yöne dönebilir. Sağlam bir ideolojik, siyasi ve örgütsel tavır içinde olmadığı için savrulabilir. Yarın kalkıp bugün söylediklerinin tam tersini yapabilir! Ertuğrul Kürkçü Aydınlıkçı düşmanıdır ve Doğu Perinçek karşıtlığı onun esas görevleri arasında yer alır.
Türkiye'de sol etiketli parti ve örgütlerin ulusal ve uluslararası sorunlarda net tutum almadıklarını ve yanlışta ısrar ettiklerini görüyoruz. Sloganların ardına sığınarak solda görünmenin sınırına gelindi. Nesnellikten uzak siyasetlerin en sonunda örgütleri çıkmaza sürüklediği doğrudur. Bu çıkmaz onları Amerikancı PKK/HEDEP’in kuyruğuna takılmakla son buldu. Bazıları karşıt görünüp “Kürt siyasi hareketi” şu yanlışı yapıyor ama dedikten sonra aynı eksende kaldıklarına tanıklık ediyoruz.
Irak'ta Saddam Hüseyin'e karşı çıkışta, Afganistan meselesinde, Suriye’de ki saflaşmada, İran siyasetinde ve Türkiye'de bölücülüğe karşı tavırda hep Amerikan emperyalizminin etki sahasında kaldılar. Böylece doğru devrimci saflara uzak düştüler.
Sahte solun Aydınlıkçı ve Doğu Perinçek (Vatan Partisi) düşmanlığının sıradan bir olay olmadığını tespit ederken, gerçeklere yaslandığımızı yukarıda açıkladık. Vatan Partisi ve Lideri gücünü Türkiye halkından alıyor ve Milli Demokratik Devrimi (MDD) başarıya ulaştırma azmiyle mücadeleyi sürdürüyor.
Yolundan dönenlerin, sapanların, ihanete varan girişimlerin örgütleyicilerinin CİA/MOSSAD çöplüğünden topladıklarıyla düzenledikleri saldırılar onları eritmiş, yok oluşa doğru gitmelerinin kapısını ardına kadar açmıştır.