1978 tarihini esas alırsak PKK’nin kuruluşundan bu yana yaklaşık 44 yıl geçti. Örgütün 24 Temmuz 2015’e kadar bazı duraksamalar olsa da yükseliş trendi sürüyordu. 24 Temmuz atılımı aynı zamanda diğer Kürtçü örgütlerin silindiği, solumsu cenahın istisnalar hariç tümünün secde ettiği, kurduğu partilerin hükümetler katında ciddiye alındığı dönemin sonu olarak görülebilir. Bazı zikzakların olması bu olguyu değiştirmiyor.
1999 tarihinde bir operasyonla Türkiye’ye teslim edilen PKK’nin lideri Abdullah Öcalan son döneme kadar şu ya da bu şekilde otoritesini örgüt üzerinde hissettiriyordu. Ancak hem içeride olması ve hem de örgütün genel çizgisine ters yönelime girmesi kendisini tartışılır hale getirdi. Artık PKK Abdullah Öcalan’ın bıraktığı yerde değil ve önemli değişimler geçirdi.
HDP/DBP’nin dönem dönem Abdullah Öcalan’ı güncelleştirmesi bazı Kürtçü analizcileri şu görüşe getirdi, “ Bu gündeme getirilişin değişik ayakları ve hesapları olduğu kesin. Önümüzdeki ocak ayının sonu şubat ayının başı ile beraber bu konular daha da netleşecektir. Fakat biz şimdiki manzarayı özetleyebiliriz. Öncelikle PKK neredeyse rutin bir propaganda ve manipülasyon çalışması yaparak yazın sonunda, savaşın durduğu zamanlar Öcalan'ı gündem yönlendirmek için bir konu mankeni olarak kullanır. Yani her yıl “Önderliğe özgürlük, tecrit” vb. başlıklarda kampanyalar düzenleyerek kitlesini hareket geçirir. Böylelikle kitlesinin gündemini elinde tutar. (…) Yani her şeye bakınca görünen bu Öcalan üzerinde bir tecrit yok ama PKK’nin bir Öcalan kampanyasına ihtiyacı var. Kürdistan’ın tüm parçalarında yaşanan süreçle bağlantılı bir ihtiyaç var. (…) Ayrıca dışardaki PKK yönetiminin aslında Öcalan’ı ekarte etme istemini de görüyor. PKK ne zaman “Başkan Apo’nun hayatı tehlikede” demişse altından başka şeyler çıktı.” Bu analizi doğrulayacak yeni bir gelişmeyle karşı karşıyayız.
Yazıyı hazırladığımız sırada HDP’nin Abdullah Öcalan'a yönelik “tecrit” uygulamaları vesilesiyle “Acil eylem planı” hazırlayacağını açıkladı. Zamanlama manidar! Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik harekât hazırlıkları, AKP'nin olası yeni HDP ziyareti, Selahattin Demirtaş ile HDP’nin Abdullah Öcalan ile görüşme başvuruları dikkate alındığında “Acil eylem planının” amacı ortaya çıkıyor. Amaç Abdullah Öcalan’dan öte daha çok Suriye'nin kuzeyine yönelik hazırlıkların durdurulması yada en azından ertelenmesine yönelik hamle olarak değerlendirilmedir.
PKK ve dört ülkedeki kollarının sürekli güç kaybettiği ve üs olarak kullandığı bazı bölgelerden silindiği gerçektir. Kandil’in ZineWerte bölgesi başta olmak üzere sınırımıza yakın yerlerdeki pek çok “kurtarılmış alanı” kaybetti.
PKK, zayıflayan PJAK’ın yanı sıra bazı silahlı elemanlarını da Irak’ın kuzeyinden İran’a sokarak Amerikancı kışkırtmada kullandı. “Rojhilat” dedikleri “İran Kürdistanı” bölgesinde mevcut gücünü korumak ve gelişmek için İran KDP ve Komela ile rekabet halindedir. İran KDP’sinin yeniden birleşmesinden rahatsız olan PKK olabildiğince kışkırtmalarda inisiyatifi ele geçirmeye çalışıyor. Önümüzdeki süreçte PKK ile diğer Kürtçü örgütler arasında çatışma muhtemeldir. İran devletinin PKK’yi desteklediği yönündeki tahliller geçersizdir. Bazı dönemsel taktik uygulamaları yanlış yorumlamak doğru değildir.
Türkiye, Suriye'nin kuzeyine yönelik çok önemli bir hazırlık içindedir ve geciktirilmesi halinde daha büyük zorluklarla karşılaşması muhtemeldir. PKK ve onun Suriye kolu PYD/YPG panik halindedir. Olası bir operasyonun PYD/YPG’yi daha dar bir alana sıkıştıracağını ve çok büyük kayıplara neden olacağını PKK/PYD önderliği görmektedir. Her ne kadar ABD/İsrail desteği arkalarında olsa da bunun belirleyici olmadığı Fırat Kalkanı ile başlayan harekâtlarla defalarca kanıtlandı. Suriye’nin kuzeyine yönelik operasyona Abdullah Öcalan'ın destek vermeyeceği yönlü ikilemlerde örgütte sıkıntıya neden oluyor. Daha önceleri PKK’li Murat Karayılan’ın “Efrin’de direnişimizi kırmak için Rusya ve Türkiye İmralı'ya heyet gönderdi.” yönündeki açıklaması bu bağlamda anlam kazanıyor!
PKK denildiğinde akla ilk önce iç infazlar gelir. Sayısı belli olmayan iç infazlara en çok da kadrolar maruz kalıyor. Geçenlerde PKK’nin sözde askeri kanadı HPG’li 30 yıllık üst düzey yöneticisi Bilal Karakuş’un (Ali Haydar Dersim- Ali Haydar Şevaxi) hayatını kaybettiğini kuşkulu biçimde açıklayan örgüt yalana sarılarak olayı örtbas etmek istedi. Ancak tanıyanlar ve arkadaşları açıklamanın manipülasyon olduğunu söylediler.
Habere bakalım: “DarkaMazi’nin bu konuda başvurduğu PKK’ye yakın kaynaklar Karakuş’un son dönemde PKK ile sorunlar yaşadığını belirtiyor. Özellikle Dersim Eyaletinde HPG’nin üst üste Atakan Mahir tüm komuta kademesinin tasfiye olması ve toplu kayıplar vermesinden dolayı PKK’ye büyük tepki duyduğu belirtiliyor. Yani PKK’nin Dersim’deki gerilla yapısı tasfiye oldu. Karakuş’un bu durumdan dolayı içine kapandığı, kendini çalışmalara vermediği, PKK’yi eleştirdiği belirtiliyor. Özellikle de kendisi gibi Dersim’li olan Ali Haydar Kaytan’ın öldürülmesinden sonra PKK ile ciddi sorunlar yaşadığı ve küskün olduğu belirtiliyor. Fakat Cemil Bayık’ın “eski Dersimli kadrolarımız pek kalmadı, Ali Haydar Dersim sallantıda görünüyor, idare edin, kaçmasın, oyalayın” dediği de gelen bilgiler arasında. PKK içinde başvurduğumuz kaynaklar Ali Haydar’ın hayatını kaybetme biçiminin gizlendiğini belirtiyorlar. Ayrıca kaynaklar son dönemde PKK yönetiminin dahi kayıpları -Türk devletinin açıklamaları veya kendi medyasından öğrendiği- moralsizlik ve iç kırılmaları engellemek için kayıpların gizlendiğini belirtiyorlar.”
Görüleceği gibi PKK kör çıkmazda ve çıkış yolu bulması neredeyse imkânsız. Yukarıdaki alıntıdan da anlaşılacağı gibi örgüt ülkemizin kırsalındaki sığınma ve saldırı üs alanlarının neredeyse tümünü yitirmiş durumda ya da pek azında kısmen barınabiliyor. PKK bir dönem “Dersim” denilen Tunceli ve çevre illerinde çok sayıda silahlı elemanını üslendirdiği gibi “kurtarılmış alan” olarak da görüyordu. Zaman içinde hem PKK’nin izlediği yanlış çizgi ve hem de iç infazlar nedeniyle Tunceli'de belediyeyi, üniversitedeki etkisini ve görece “halk desteğini de” yitirmiştir.
Şu anki çok parçalı PKK önderliğinin, İmralı ile ülkemiz içindeki güçleri ve özelliklede Avrupa örgütü ile başı belada! Ne kendi içinde ve ne de yan kolları arasında eskisi gibi egemen değil ve bu örgüt önderliğini fena halde zorluyor. Eskiden beri PKK önderleri Avrupa’ya elini kolunu sallaya sallaya gider ve daha sonra tekrar aynı şekilde Bekaa’ya geri dönerlerdi. Ali Haydar Kaytan, Duran Kalkan, Rıza Altun, Sakine Cansız ve diğerlerinin yolu Avrupa’ya sıkça düşerdi. AB devletlerinin istihbarat örgütlerinin bilgisi dâhilinde cereyan eden “gitmeler-gelmeler” hala sürüyor. PKK kurduğu organizasyonlarla sadece kendi adamlarını değil diğer örgütlerin elemanlarını da Avrupa’ya taşımıştır.
Hava destekli kara harekâtının sınırlarını şimdiden belirleme ve ilan etme anlayışı örgütün tedbir almasına ve zaman kazanmasına yol açıyor. Ayrıca bu operasyonun kalıcı etkisinin yolu Suriye Arap Cumhuriyeti’nin desteğiyle mümkün hale gelebilir.
Suriye'nin kuzeyine yönelik Amerikancı terörün bertaraf edilmesi harekâtının Şubat ya da Mart aylarına sarkması zamanlama açısından doğru olamayacağını söyleyebiliriz. PKK, Abdullah Öcalan'ın yakalandığı tarih olan 16 Şubat ve 21 Mart Nevroz kutlamaları bahanesiyle harekâta zarar vermesi ihtimal dâhilindedir!
Unutulmamalı ki PYD/YPG-SDG’nin ezilmesi aynı zamanda ABD/İsrail’in Suriye’den çıkarılmasının önünü açacaktır. Türkiye/Suriye omuz omuza Amerikan emperyalizmiyle işbirlikçilerini söküp atacaktır. Böylesi bir gelişmenin dünya çapında etkisi olur.