Kötü ünlü Lavrion Kampı çok konuşuldu, hala konuşulmaya devam ediliyor. Kamuoyunda bilindiği kadarıyla kamp 1985 yılında “mülteciler” için kuruldu! Peki, gerçek öyle mi? Hayır! 15/16 Ağustos 1984 tarihinde Hakkâri’nin Şemdinli ve Siirt’in Eruh ilçelerine PKK tarafından önceden planlanan Askeri Karakol baskınları sonrasında Yunanistan'ın bilgisi dâhilin de Türkiye düşmanı örgütlere lojistik destek vermek ve AB ülkelerine kolay geçiş sağlanması için kamp kuruldu. Geçiş güzergâhı üzerinde olması, Atina’ya yakınlığı nedeniyle Lavrion kasabası tercih edilmiştir. Yunanistan derin devletinin kontrolünde bulunan Lavrion Kampı PKK, değişik Kürtçü örgütler ile sahte solcu örgütlerin hem sığınağı hem de örgütsel varlıklarını devam ettirmelerine yarayan üs görevi görüyordu. Yeni Lavrionların devreye sokularak PKK başta olmak üzere her türden Türkiye düşmanı örgütlerin çalışma alanları güven altına alınacaktır.
Görünüşe değil işin esasına odaklanılmalı. Avrupa’da çok sayıda Lavrion benzeri kamp var ve orada gün 24 saat örgütler çalışmalarını sürdürüyor; eğitim kampları düzenleniyor, pratik eğitimler veriliyor ve Türkiye'ye karşı faaliyetlerde kullanılmak üzere istihbarat eğitimlerinden geçiriliyor. Zira sicili bozuk ülkelerden biri de İsveç olmasına rağmen Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan NATO toplantısında olumlu yanıt verdi.
Avrupa’da 1980’li yılların sonlarından itibaren Lavrion Kampından geçip gelenlerden sıkça dinlemiştim; “Kamp öyle sanıldığı gibi başıboş değil, Yunanlılara çalışanlar var”, “Yunan MİT’i NIS var ya her yerde. Sıkıysa karşı çık bak ne oluyor? Vallahi sonunu kestiremezsin”, “Türkiye’de hapisten kaçtıktan sonra Lavriona gittim ve ora üzerinden Almanya’ya geldim, hem de çok kolay oldu. Bizimkiler (örgüt) orada kongre bile topladılar.”, “Yunanistan devleti ile Türkiye devleti arasındaki çelişkilerden bizler yararlanmalıyız. Burada esas hedef faşist Türk devleti olmalıdır.”, “Türk MİT’i de orada var ve pek çok bilgiyi öyle elde ediyor” vb. Böylesi görüşleri o dönem dinlediğimizde illegal görünümlü solumsu örgütlerin nasıl tuzağa düşürüldüklerini bir kez daha anlamış olduk. AB devletleri karşısında her şeyleri ayan beyan ortada ve legal olan örgütler iş ülkemiz Türkiye’ye geldiğinde oralarda illegalite oynuyorlar! Öyle gizliler ki; toplantılarında aha bu da bizim başkan diyebilecek kadar illegaller!
Lavrion Kampı son yıllara kadar gizemini korudu! Yunan NIS’i, Alman BND’si, İngiliz MI6’i ve CİA/MOSSAD açısından pek fazla gizli saklı şey yoktu. Onlar zaten bu örgütleri denetim altında tutuyordu. Türkiye’de ise Lavrion Kampı pek çok kesim açısından efsane haline getirilmişti! Ama iş hiç de öyle değildi!
Peki, örgütler yalnızca Lavrion’damı kümeleniyordu? Hayır! Atina ve diğer kentlerde de örgüt yandaşları kalıyordu. Örgüt evleri vardı ve oralarda Türkiye’ye yönelik eylem hazırlıkları yapılıyordu. Değişik sol gruplara mensup ama sonradan mücadeleyi bırakmışlardan dinlediğim kadarıyla Lavrion örgüt elemanlarının ilk sığındığı yer. Bunların içinden seçilenler örgüt evlerinde yetiştirilerek eylemlere yönlendiriliyordu. Ayrıca, MİT’inde bunların çoğundan haberdar olduğunu Türkiye'ye giriş yapanların kolayca ele geçirilmesinden anlıyoruz. Zaten pek çoğundan işittiğimiz “içimizdeki MİT'ten haber alıyorlar” sözleri de bunu kanıtlıyor!
PKK ve solumsu örgütler elemanlarını Yunan adaları üzerinden Lavrion’a taşıyordu. Bunların tümü Yunan makamlarının bilgisi dâhilinde gerçekleşiyor. Türkiye'ye karşı kullanılabilecek tüm unsurlar Yunanistan devleti açısından korunması gerekenler olarak görüldü, görülüyor. Yunan derin devleti (Yunanistan gladyosu B-8 ya da SheepSkin – NIS/EYP) ile PKK tipi örgütler arasındaki ilişkiler geçici değildir.
PKK’den TKP (M-L)’ye, DHKP-C’den (Dev-Sol) MLKP’ye kadar aklınıza gelen tüm illegal örgütlerin uğrak yeri olarak Lavrion Kampı çok iş görmüştür! Örgütlerin bazılarının kongreleri buralarda gerçekleştirilmiş ve Türkiye’ye yönelik ittifaklar burada oluşturulmuştur.
Lavrion Kampı o kadar önemli ki örgütlerin bölünmesine bile sebep olmuştur! Örneğin TKP/ ML - TİKKO 1987 yılında 3. Konferansı’nı Tunceli kırsalında düzenlemek ister. Buna karşı çıkan başta Muzaffer Oruçoğlu (şu an bağımsız durumda ve örgütsel ilişkisi yoktur. Avusturalya’da yaşamaktadır) olmak üzere yurt dışındaki bazı kadrolar ise kongrenin Yunanistan’da yani Lavrion’da olmasını önerirler. Öneri örgüt liderliğinin çoğunluğu tarafından reddedilir ve örgüt üçe bölünür. 1987 Eylül ayında Tunceli kırsalında TKP/M-L Genel Sekreteri Kazım Çelik ve arkadaşları kongre yapmadan imha edilir. İki kişi geç kaldığı için hayatlarını kurtarır. Bunlardan biri bana hata yaptıklarını ve bu hatanın bedelini çok ağır ödediklerini söyledi. Üçe bölünen örgüt TKP/ML, TKP-ML (DABK) ve TKP/ ML (2. Konferansçılar-Komünarlar) olarak yollarını ayırdılar. 1981 yılında yurt dışında TKP/ML ikiye bölündü ve içinden Bolşevik Partizan adlı örgüt çıktı. Örgütün lideri H. Yeşil “TKP/ML 3. Konferans Eleştirisi” başlıklı kitabında ağır eleştiriler yöneltir.
Arandığı halde şüpheli bir şekilde Türkiye’ye sahte kimlikle ve kaçak yollardan defalarca giriş çıkış yapan DHKP-C’nin (Dev-Sol) kurucusu Dursun Karataş (Dayı), Dursun Karataş’ın emriyle 1991’de Paris'te öldürülen Dev-Sol kurucularından Paşa Güven başta olmak üzere Lavrion Kampı’ndan geçmeyen sahte solcu lider neredeyse yok gibidir! Yine diğer örgütler açısından da durum pek farklı değildir Tüm bu gelişmeler Yunanistan istihbaratının bilgisi dâhilinde gerçekleşmektedir.
15 Şubat 1999 tarihinde Kenya’dan Türkiye’ye getirilen Abdullah Öcalan örgütün tartışmasız tek yetkilisi ve karar vericisiydi. Kurduğu karanlık ilişkiler ağıyla, örgüt içindeki iç tasfiyelerle, CİA/MOSSAD başta olmak üzere Yunanistan İstihbarat Örgütü NİS/EYP ile ilişkileri Öcalan'ı tartışmasız lider yapmıştı. Atina’nın güneydoğusundaki Lavrion liman kentindeki Kampın PKK’cilere teslim edilmesinde bu ilişki belirleyici olmuştur. Farklı sol maskeli grupları kendine biat ettiren PKK onları kendi amaçları doğrultusunda kullanmıştır, kullanmaya devam ediyor.
Lavrion Kampı PKK’nin çok yönlü üssüdür. Kadroların yurt dışına çıkışı, AB ülkelerine dağıtılması, kara para trafiğinin organize edilmesi, uyuşturucu sevkiyatında kullanılacak elemanlar yetiştirilmesi, Türkiye’ye yönelik eylemlerin planlanması vb. açısından Lavrion belirleyici yerlerden biridir ama tek yer değildir. Konumuz Lavrion Kampı olduğu için esas vurguyu ona yapıyoruz. Yoksa PKK ve sahte solun Avrupa’nın değişik ülkelerinin kentlerinde Lavrion’u aratmayacak kamplara ve olanaklara sahipler. İleride yeri geldiğinde onu da işlemeye çalışacağız.
Abdullah Öcalan'ın yakalanmasından sonra “Genel Sekreter” unvanını PKK’liler bir daha kullanmadılar ve hala Apo Genel Sekreter! Gerçi Abdullah Öcalan’ın Türkiye’ye teslimi ABD/İsrail'in elini rahatlattı ve örgütü çok başlı olarak daha kolay yönetmektedir. Kısacası PKK’de Apo sonrası genel sekreter makamı yok artık! Etkileri sınırlı ve birbirine güvenmeyenlerden oluşan PKK önderliği Eş Başkanlar aracılığıyla yönetiliyor görünüyor!
Ekim 2023 tarihine kadar avukat yasağı uzatılan Abdullah Öcalan’ın konumu ise tartışılıyor.
Abdullah Öcalan’ın önderliğindeki PKK’ye Lavrion Kampı’nın “tahsis edilmesinin” üzerinden yaklaşık 38 yıl geçti. Öcalansız PKK artık eski gücünde değil ve etki gücüde sınırlandırıldı.
Tüm Lavrionların kapısına kara kilit vurulmasının yolu PKK’nin yan kollarının çalışmalarının bitirilmesinden geçiyor. Esas mesele PKK’nin yurt içindeki HDP/DBP gibi partilerin kapatılması ve bu yönde faaliyet içinde olan ve destekleyenlerin önünün kesilmesi meselesidir.
NATO severlikle PKK tipi bölücü örgütleri bitiremezsiniz. Çünkü PKK’ler NATO’nun kara gücüdür ve bu görevi yerine getiriyorlar. Lavrion kamplarından yakınmak yerine köklü çözümlere başvurmak esas alınmalıdır. Hem HDP/DBP’ni kapatmayacaksınız ve mali destek vereceksiniz ve hem de PKK bölücülüğüne karşı mücadele edeceksiniz öyle mi? Bu ikisi bir arada olmaz ve olmayacağını bir kez daha yaşayarak göreceğiz!
Yurdumuz başta Amerikan emperyalizmi olmak üzere emperyalizmin askeri, ekonomik, siyasi ve kültürel hegemonyasıyla karşı karşıya. O nedenle Türkiye’nin istikrarı ABD emperyalizmini, İsrail Siyonist devletini ve tüm düşmanlarımızı rahatsız eder.
Avrupa ve ABD’deki Lavrionların aktiviteleri kamuoyu yaratmada önemli fonksiyonlara sahip. Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de kullanılan PKK ile diğer bölücü örgütlerin Avrupa’da cirit atmalarına göz yumanlar ve destekleyenlerle NATO savunuculuğunda birleşmek sadece ülkemize kaybettirir.
Mesele Lavrion Kampı meselesinden ötedir. Lavrion ufak bir durak! Esas olan Amerikancı PKK’nin bu topraklardan silinmesidir. Ancak, terörün kökünün kazınmasını yalnızca silaha bağlamak yetmez! Kararlı siyasi tavırda en az silah kadar önemlidir. PKK’nin siyasi ayağı, demokratik kitle örgütlerindeki etkisi, sendikalardan spora kadar tüm alanlardan etkisinin kırılarak bitirilmesi ile ülkemiz rahata ve huzura kavuşacaktır.
Bir görevde; hangi nedenle olursa olsun PKK saflarında yer alanlara, HDP/DBP’de yer alanlara ve hala desteklemekte ısrar edenlere düşüyor! O saflarda kalmaya yeter artık deyin ve gelin birlikte “Tam Bağımsız Gerçekten Demokratik Türkiye” mücadelesinde kol kola olalım, birlik ve kardeşliği ilmek ilmek örelim, düşman çatlatalım. Analara babalara, kardeşlere, akrabalara sesleniyoruz; evlatlarınızı ABD/İsrail'in piyonu PKK/HDP/DBP’nin elinden çekip alınız! Güzel yurdumuz Türkiye’yi birlikte kucaklayalım.
TÜRKİYEM
(Turgut Uyar)
Seni boydan boya sevmişim,
Ta Kars’a kadar Edirne’den.
Toprağını, taşını, dağlarını
Fırsat buldukça övmüşüm.
Sen vatanımsın, ekmeğimsin
Duyduğum, bildiğim zafersin yıllarca…
Zonguldak’ta 63 numara
Nazlı sahiller Akdeniz’de.
Sevdasın ciğerlerimde parça parça
Yarı kalmış dileğimsin…
Sen Koçhisar’da tuzum,
Sille’de kızım…
Çift kulaklı Sürmene bıçağı belimde.
Varmışım çiğ köfte yemeye Adana’ya
Dadaloğlu’ndan bir koçaklama dilimde:
– Şu yalan dünyaya geldim geleli…
Hey vatanım, bacım, sağdıcım, emmim
Senden bir yara her yerimde.
Desteye güreşmişim Kırkpınar’da.
Durmuş da yorgunluk çıkarmışım,
Bir akşam vakti
Dört bardak kırtlama çayla Erzurum’da…
Ardahan’a varmışım yollar uzamış
Bel vermiş, yol vermemiş dağlar.
Yüce Tanrı dört yanını bezemiş,
Beni yakan bir Konyalı kız imiş…
Seni boydan boya sevmişim
Ta Edirne’ye kadar Kars’tan.
Taşını, toprağını, yiğidini,
Fırsat buldukça övmüşüm…