Gazze'de, İsrail saldırıları dolayısı ile yüzbinlerce insan evsiz kalmış durumda. Bu insanların gidebilecekleri başka bir yer yok. Sığınak yok, elektrik, su, yiyecek çok sınırlı. İnsanı bir felaket durumu yaşanıyor. Gazze'ye Mısır sınırı tarafından, İsrail'in keyfine göre sınırlı miktarda insanı yardım malzemesi dönem dönem giriş yapabiliyor.
Evsiz kalmış insanların, özellikle kadın ve çocukların güvenli barınması öncelik. Gazze malum, boylu boyunca Akdeniz kıyısı boyunca uzanan bir şehir. Elbette tasarlanabilecek en makul ve hızlı çözüm, Gazze'ye birkaç tane otel gemisi göndermek olabilir. Otel gemisinden kastım bildiğimiz gezi gemileri yani Cruise gemileri. Bu türdeki otel gemilerin yolcu kapasiteleri otel konforu ile 7000 misafire kadar çıkabiliyor. Personel sayısı da 25%'den 1750 diyelim. Gazze durumundaki gibi insanı durumlarda biraz daha sıkışık düzen ile bu kapasiteyi 20% artırabiliriz, toplam 10 bin civari Gazzeli tek gemide barınabilir.
Bu gemiler dev jeneratörleri ve motorları ile elektrik üretiyorlar, hastane imkanları sunabiliyorlar, yemek ve diğer sosyal ihtiyaçlar için salonları mevcut.
Bu otel gemilerden dünyada faaliyette olan yüzlerce var. Akdeniz'de de bolca var. Türkiye ile en yoğun çalışan konteyner gemilerinin sahibi olan firma İtalyan kökenli, İsviçre'nin MSC firması. Bu firmanın gezi gemileri de mevcut. Sahibi olan Aponte ailesi yaklaşık 100 milyar dolarlık servet ile İsviçre'nin en zengin ailesi. En büyük konteyner gemilerinden birinin ismini "MSC Gülsün" koymuşlar yani belli ki kültürel, belki ailesel bir ilişki mevcut. Gayet doğaldır ki Ankara'dan bir telefon ile bu aile gerekli otel gemilerini seve seve Ankara'ya kiralayacak/tahsis edecektir. (Tabi Tel Aviv'den de aksi yönde telefon gelecektir, artık kim daha "nazik" konuşursa!)
Bu otel gemilerinden dünya piyasalarından elbette kiralanabilir. Özellikle içinde olduğumuz kış dönemi, bu gemilerin düşük sezonu. Muhtemelen bir çoğu tersanelerde bakım dönemindedir. Bu gemilerin kış sezonunda makul ücretler ile kiralanması da düşünülebilir. Diğer alternatif ise Türkiye'ye, Aliağa'ya söküm için gönderilen gezi gemileri olabilir. Bunlar da motorları sökülmüş dahi olsa, römorklar ile çekilerek Gazze'de otel amaçlı kullanılabilirler. TCG Anadolu gibi büyük gemilerimiz de belki bu tip insanı yardımlar için geçici süre ile tahsis edilebilirler.
Peki gemileri bulduk, bu işe İsrail izin verecek mi? Verecek olsa zaten bu iş çoktan devreye alınırdı, demek ki vermiyor. Geldiğimiz noktada Gazze'ye insanı yardım götürmek için İsrail ile daha üst tonda bu konunun görüşülmesi faydalı olabilir. Öncelikle haksız olarak ambargo altında tutulan bu topraklar İsrail'in değil. Olası engellemeleri uluslararası hukuka aykırıdır.
İsrail’in itirazındaki temel gerekçesinin güvenlik olduğunu varsayalım. Bu otel gemilere sadece kadın ve çocukların alınacağı ve silah sokulmayacağı konusunda garanti verilebilir. Bu konuda gerekli gözetim mekanizması da devreye alınabilir. Böylece İsrail'in geçerli argümanı kalmaz. Diğer taraftan İsrailli rehineler durumu var. Bu rehinelerin bir kısmının bu gemilerde misafir edilmesi de sağlanabilir, özellikle kadın ve çocuk olanlar ve hasta olanlar. Bu rehineler yine anlaşma sağlanana kadar Filistinlilerin gözetiminde kalırlar ve güvenlikleri ve tıbbi bakımları sağlanmış olunur. Bunların güvenliğini de Türkiye, belirli koşullara bağlı olarak garanti edebilir. Aileleri ile iletişimleri sağlanabilir. Taraflar arasında güven seviyesi ateşkes vs. süreçleri ile arttıkça, daha çok rehine bu gemide nihai çözüme kadar misafir edilebilir.
Bu gemileri Gazze açıklarına getirmek için anlaşmanın yapılmasını beklemeye de gerek yoktur. Gemiler önce gelsin, sonra gerekirse uluslararası baskı ile Gazze sahiline yanaştırılabilirler. Gemilerde çocukların okul ihtiyacı vs. de karşılanabilir yani nispeten normale yakın bir hayatı, en zor durumdaki Gazzeliler için sağlamak mümkün olabilir.
Otel konusunu park edelim. Daha geniş kapsamda ve uzun vadede Gazze'ye destek için nasıl destek süreçleri hazırlanabilir? KKTC'de, misal Gazimağusa bölgesinde, Gazze'ye destek için lojistik bir merkez kurulabilir. KKTC'den de küçük ticari gemiler hatta balıkçı gemileri ile Gazze'ye insanı yardım malzemeleri gönderilebilir. Gazze'de er veya geç barış sağlanacak ve yıkılan şehir tekrar yapılacak. Bu dönemde de KKTC'nin bir lojistik merkez olması makul olur. Gazze'ye insanı yardım kapsamında KKTC'ye çeşitli ülkelerden kargo uçaklarının inişi ve gemilerin yanşaması de sağlanabilir. KKTC’nin haksız izolasyonuna karşı bu uygulama uygun olur. Gazze'deki yıkılmış şehir ortamında insan yaşamının sürdürülebilmesi için bölgeye römorkları ile traktörlerin gönderilmesi de uygun olur.
En kötü senaryoyu düşünelim, İsrail otel gemilerine izin vermiyor, yüzbinlerce insan yıkık molozların arasında sefil şartlarda hayat mücadelesine devam ediyor. Bu noktada artık İsrail ile ticari ilişkileri gözden geçirmenin vakti gelmiş demektir. Türkiye’den İsrail’e yapılan uçuşlar, Türkiye'den veya Türkiye limanları üzerinden İsrail’e yapılan petrol sevkiyatları gibi konuların hepsi bu durumda masaya konabilir. Elbette ticari yaptırımlar Türkiye'ye de zarar verecektir ancak yapılan ticaretin de helal kazanç sağlaması için asgari seviyede ahlaki bir temele oturması gerekir.
Mısır üzerinden yapılacak yardım kanalı, Türkiye'nin ilave bir deniz yardım kanalı açmasına engel olmamalıdır. Mısır ile Gazze sınırı zaten karışık durumdadır.
Gazze'ye yapılacak yardımların bir maliyeti olacaktır. Bu maliyetin karşılanması için ilgili yardım projeleri için hesaplar açılıp uluslararası şirketler başta olmak üzere kişi ve kurumlardan, yurtiçi ve yurtdışında para toplanabilir. Özellikle Türkiye'de bazı İsrail ilintili firmalara boykot uygulanmıştı ve bu firmaların Türkiye temsilcileri de boykotlardan etkilenmişlerdi. Bu firma temsilcilerinin de bu kampanyalara maddi katkı sağlamaları uygun olur. Gerekli fonlar toplanamaz ise, İsrail ile olan ithalat ve ihracat işlemlerinin üzerine ilave bir vergi getirilmesi de değerlendirilebilir.
Diğer ilgili konu Kızılay'ın yapısı konusu. Kızılay benzeri yapılar hemen tüm Müslüman ülkelerinde mevcut. Büyapıların Kızılay çatısı altında toplanması ve mali kaynakları geniş olan bir Kızılay yapısı ile Gazze trajedisi ve benzeri küresel insani yardım faaliyetlerine daha etkili, hızlı ve koordineli olarak müdahale edilebilir. ÖZellikle Körfezdeki küçük ve zengin arap ülkeleri, Kuveyt, Katar, BAE, BAhreyn vs. ile bu birliktelik daha kolay sağlanabilir.KAynakları güçlendirilmiş ve daha uluslararası bir yapı haline getiurilmiş Kızılay'ın yardım amaçlı gemi tedarığı ve işletmesi gibi organizasyonları daha kolay yapabilir. Kızılay'ın idari yapısını da büyük ölçüde devlet kontörlündeki bir yapıya çevirmek uygun olabilir.
İlave olarak Güney Lübnan'ın en büyük şehri Sur'da ( ing:Tyre) Türkiye konsolosluk açmayı değerlendirebilir. Bölge arkeolojik olarak bir hazine ve Türkiye'den ekiplerin bu bölgede çalışması faydalı olur. Liman şehridir, Türkiye ile deniz ticaret bağlantısı kurması kolaydır. Turistik potansiyeli yüksektir. Ayrıca İsrail sınırına 30 Km kadar yakın olduğu için bölgedeki siyaseti destekleyecek ve kritik bilgileri erken almayı sağlayacak bir şehir olabilir. Şam'a da hayli yakındır. Muhtemelen yakın gelecekte bölge sahillerinde petrol ve gaz arama çalışmaları da yapılacaktır.
Diğer konu ise Gazze operasyonları ile beraber, İsrail’den başka ülkelere geçişi veya kalıcı olarak göçmek isteyen Yahudilerin sayısı da muhtemelen artmıştır. Zaten çoğu İsraillinin çifte vatandaşlığı vardır. Belki bunlar arasında askerlik görevini yapmak istemeyenler de olabilir. Hatta mevcutta asker olanlar, ancak ilk fırsatta İsrail'de güvenli ortam sağlanana kadar İsrail’den uzaklaşmak isteyenler de olabilir. Türkiye’nin bu insanlara da süreli olarak oturum izni vermesi faydalı olabilir. İsrail’in yayılmacı ihtiraslarının arkasında, dünyanın dört bucağından İsrail'e göçen Yahudilere yerleşim yeri açmak amacı da vardır. İsrail'den ayrılma süreci kolaylaşırsa, İsrail'in etrafını işgal etme güdüsü ve imkanları da azalabilir. Ayrıca İsrail ordusunda savaşmayı ahlaki olarak doğru bulmayan askerler veya asker adaylarına ve ailelerine de güvenli bir çıkış yolu göstermek uygun olabilir. Sonuç olarak, İsrail'in saldırgan politikaları ile normal hayat yaşamak isteyen İsrail vatandaşlarını birbirinden ayırmalıyız. İsrail vatandaşlarına dost eli uzatmalı ve savaş ortamından kaçmak isteyenleri ülkemize davet etmeliyiz ve güvenliklerini sağlamalıyız. Muhtemelen bu politika bölgedeki barışı kolaylaştırıcı ve İsrail’i uzlaşıya yönlendirecek bir adım olur. Elbette tüm savaş suçlularını ülkemize almamız gerekmez, bunun makul bir ayarı bulunabilir. Zaten İsrail’in küçük nüfusu göz onuna alındığında bahsettiğimiz rakam 40-50 bini geçmez, Türkiye ölçeğinde devede kulaktır, kimse varlıklarını dahi fark etmez. Rakam konusunda bir endişe varsa (bence yersiz), bu işe kota da konabilir.