İstanbul son gelen bazı Atlantik menşeyli medya gruplarında yaşam kalitesi en kötü şehirler arasında belirtilmiş. Global sıralamada durum bu kadar kötüdür veya değildir ayrı bir tartışma konusu ancak hepimiz biliyoruz ki İstanbul da yaşam kalitesi kötüdür ve iyiye de gitmemektedir. İstanbulluların ilk yerel seçimlerde Vatan Partisi adayına oy vermeleri ile İstanbul'un küçülme politikalarının başlaması da pek olası gözükmemektedir. En olası senaryolar, CHP adayı ile kötü yönetimin devam etmesi veya AKP adayı ile yeni bir kötü yönetimin işbaşına gelmesidir. Mevcut kötü yönetimin derhal devrilmesi doğru bir yaklaşım olmaz. İstanbullularımız bu seçimi yaptı, mevcut başkanın son gününe kadar İstanbul’un mevcut halinin keyfini(!) yaşamaları gerekmektedir. Malum her millet hak ettiği iktidar tarafından yönetilir.
Peki biraz mevcut sistemin dışına çıkıp İstanbul'u hızla kurtarma planı tasarlayabilir miyiz? Misal TBMM üzerinden veya CHP-AKP uzlaşması ile bir kanun çıkartalım ve İstanbul'un bir dönemlik yönetimini yeterli kaynakları olan yegane kuruma yani devlete bırakalım. Misal Çevre ve Şehircilik bakanlığı görevlendirilebilir. Kamu kaynaklarını büyük ölçüde bu kurtarma programına tahsis edelim ve İstanbul'u 5 sene içinde tekrar yaşanabilir bir kent haline getirelim. Temel olarak konu bir kaynak yönetimi konusudur. İstanbul'un kendi kaynakları ile içinde bulunduğu şehircilik batağından çıkması belki yirmi sene alacaktır. Süpermen gelse belki 18 senede çözülebilir lakin kimsede o kadar sabır yoktur. Kaldı ki İstanbul'a kaynak üretmek için gereken İSKİ zammı, ulaşım zammı, İGDAŞ, işpark zammı gibi konular da zaten politik kısıtlardan dolayı mümkün değildir, yapılsalar da yeterli gelmezler. İstanbul'a en az bir dönem OHAL gereklidir. Bu yaklaşımı CHP'nin de kabul etmesi ve hatta önayak olması gerekir lakin İstanbul seçimlerini HDP ile ittifak yapsa dahi kaybedeceği kesin gibidir.
Kritik olan konu, devletin bütün gücü, kurumları ve kaynakları ile İstanbul'un kurtarılması projesini başlatmasıdır. Mutlaka işin başında milletin gözünün aşina olduğu bir figür konmak isteniyorsa misal "Muharrem İnce" tüm politik şapkalarını çıkartıp projenin halka ilişkiler kısmında görevlendirilebilir. Benzer şekilde Vatan Partisi'nin İBB adayı 2019 yılında Mustafa İlker Yücel idi. Kendisi aynı zamanda FETO'nun hedefindedir, birinci sınıf bir gazeteci ve yurtseverdir. Tekrar aday yapılması durumunda kendisi İnce'den daha iyi bir seçenek olur. İçinden geçtiğimiz olağanüstü dönem, olağanüstü çözümleri zorunlu kılmaktadır.
Bir çok ülkede ormanlara giriş kısıtlanmıştır. Kiminde tam bir yasaklama da mevcuttur. Bunun altında çeşitli sebepler olabilir ancak ilk akla gelen gerekçeler orman ekosistemine zarar vermek, ağaç kesmek, belirli nadir bitki, hayvan veya mantarları toplamak, ormanı yakmak, kaçak avcılık veya kaçak bazı küçük çaplı madencilik girişimleri olabilir.
Yaz mevsimleri malum hem Türkiye'de hem kuzey yarımkürede bir çok bölgede orman yangınları olmakta. Bu kapsamda Türkiye'de ormanlarına belirli şartlarda ve belirli dönemlerde girişi tamamen yasaklayabilir. Misal hava sıcaklığının belirli seviyeyi aştığı ve havadaki nemin belirli seviyenin altına düştüğü yani yangın riskinin artığı dönemlerde bölgesel olarak yasaklar uygulamaya otomatik olarak alınabilir ve bölgedeki herkesin cep telefonuna ilgili yasak bildirim mesajları gönderilebilir. Elbette orman korumak ile görevli emekçiler ve bazı orman köylüleri uygulamadan muaf tutulabilir. Bunun dışında ormana girmek zorunda olan vatandaşlarımız da belirli bir cep telefonu uygulaması çalıştırarak girişlerine kısıtlı olarak izin verilebilir. Bu uygulama üzerinden ilgili vatandaşlarımız ne sebep ile girdiklerini belirtirler ve konum ve veri paylaşımına izin verebilirler. Aynı uygulama üzerinden ormanlardaki nadir bitkilerin resmini çekip konum izi ile yüklemek, riskli durumlarda ihbarda bulunmak ve en yakın yardım ve kamp merkezlerini öğrenmek gibi özellikler de eklenebilir. Belirli risk seviyelerinde, GSM sinyali olmasa dahi bölgedeki hava aracı ve uydular üzerinden de görüntü ve veri iletişiminin sağlanması da mümkün kılınabilir.
Sonuç olarak eğer güncel teknolojik imkanları halkın erişimine hızla ve beceri ile sunabilirsek orman yangını riskini önemli ölçüde azaltabiliriz.
Dünyadaki jeopolitik gelişmelerden dolayı doğu-batı arasındaki ticaretin ana taşıyıcısı olan konteyner fiyatları dibe vurmuş durumda. 2021 sonbaharında 10.000 dolar olan bir konteyner transferi işi bugünlerde 2.000 dolarlarda. Bu durum, binlerce konteyner taşıma kapasitesi olan konteyner gemi fiyatlarını da düşürdü ve Türkiye gibi bu sektörü geliştirmek zorunda olan ülkeler için önemli bir alım/yatırım zaman aralığı yarattı. Konteyner gemileri genel olarak dünyanın en büyük gemileridir ve kriz dönemlerinde işletme ve finansman maliyetlerinden dolayı maliyet fiyatlarının altına satılırlar. Türkiye, ilgili kamu kurumu üzerinden (Varlık fonu? TDİ?) milli konteyner gemicilik filosuna yatırım yapar ise bu gemiler hem ticaret amacıyla kullanılabilir hem de bu dev mühendislik yapıtları içlerinde yapılacak modifikasyonlar ile bir çok şehircilik ve toplumsal probleme çözüm üretmek amacıyla kullanılabilirler. Hele ki nüfusunun büyük bölümü denize yakın bölgelerde yaşayan 90 milyonluk bir ülke için bu tür yüzer platform yatırımları gerekliliktir.
Rusya-Ukrayna çatışmalarının geldiği noktada, sivil deniz taşımacılığının da hedef alınması tehlikesi ile karşı karşıyayız. Saldırılarda kullanılan etkili araçlar ise SİDA ( Silahlı insansız deniz aracı) araçları. Türkiye otonom silahlı deniz dronlarının geliştirmiş durumda ve bu yerli SİDA'ların sivil deniz taşımacılık filolarını korumaları da gayet mümkün. Sivil gemilere hızla yaklaşıp çarparak patlayan türdeki SİHA'ları etkisiz hale getirebilecek silahlar TSK envanterine girebilir durumdalar. Bu SİHA'ların başta boğazlar ve Karadeniz olmak üzere, bölge denizlerinde sivil taşımacılık yapan gemileri (misal petrol tankerleri) korumaları mümkün ve bu sayede hem uluslararası terörizm faaliyetleri önlenebilir/azaltılabilir, hem de çevre felaketlerinin önüne geçilebilir. Bu SİDA'ların hem Rus petrol tankerlerini korumaları için gerekli anlaşmaların yapılması hem de tahıl taşıyan farklı ülke tankerlerini korumaya almaları mümkün olabilir. Koruma SİDA'larının tehditleri erken algılamaları için kendi radar ve sonarları yanında havadan görüntü ve erken ihbar sağlayan sistemler de devreye alınabilir. (misal korunan tankere bağlı ilgili elektronik donanımları içeren balon sistemleri veya küçük İHA türevleri)
Avrupa Birliği bakıyor ki Türkiye'nin ipleri gevşedi, ellerinden kayar gibi oluyor, lütfetmişler vize serbestisi meselesini sonbaharda görüşme kararı almışlar. Hiç acele etmesinler. AB üyelik müzakerelerinde hatırlarsınız bir zamanlar fasıl müzakereleri yapılıyordu. 35 fasıl vardı. Topu topu 1 tanesi o da geçici olarak tamamlanabilmişti. Bir kaç tanesi zaten Güney Kıbrıs'ın sabotajına takılmıştı. AB fasılları kafasına göre açıp kapatıyor, Türkiye’ye işbirlikçileri üzerinden ev ödevi veriyorlardı.
AB'nin keyfiyetini bilemem, Türkiye'nin iplerinin gerginliğini dönemsel manevralar ile ayarlarlar elbette. Ne çok gevşek olsun kaçsın, ne çok sıkı olsun ölsün. İlkeli ve egemen bir Türkiye'nin AB'ye uyum fasılları konusundan, "Egemen Türkiye" fasılları konusuna geçiş yapmamız gereklidir. Bunun ilk şartı da şimdiye kadar Atlantik işbirlikçisi malum siyasiler tarafından yapılan bütün fasıl müzakerelerinin tekrar elden geçirilmesi ve A dan Z ye yapılan düzenlemelerin tam egemen Türkiye hedefine göre düzenlenmesi ve yürürlükten kaldırılmasıdır. AB tarafından Türkiye'ye dayatılabilecek yasa, standart, kural, kanun, çerçeve adedi sıfırdır. (rakam ile 0)
Türkiye kendi standartlarını ortaya koymalıdır ve AB'nin Türk standartlarına uyumu için fasıl görüşmeleri de TBMM'nin keyfiyetine uygun bir bahar günü başlatılabilir. Türkiye yeni yolunda, çok kutuplu yeni dünya düzenine ve BRICS'in benimsediği çerçeveye uyumlu şekilde ilerleyebilir. Türkiye, AB üyelik süreci konusunda tecrübeli diplomatlarının mesaisini ziyan etmemelidir. NATO için de benzer bir durum mevcut. Örnek olarak Mevlüt Çavuşoğlu'nun NATO kapsamında Türkiye için hiçbir değer üretmeyecek bir rol üstlenmesi uygun değildir. Misal, Afrika işlerinden sorumlu başkan yardımcılığı, üniversitede diplomat yetiştirmek vb. görevlerde çok daha fazla milli fayda üretebilir.
Türkiye'ye bu yaz döneminde de Avrupa'dan araba ile gurbetçi akını yaşanmakta. Araba ile gelen turistin hem harcama, hem taşıma kapasitesi ( dönüşte bagajı mal ile doldurmak) yüksek olduğundan diğer yabancı turistlerden daha fazla ekonomiye katkı yapmaları beklenmelidir. Haberlerden öğrendiğimiz kadarıyla gurbetçilerin bir kısmı yolda, gümrüklerdeki kontrollerde beyan etmedikleri yüksek miktardaki paraları veya altın vs. değerli eşyaları çeşitli kontrollerde gümrük memurlarına kaptırmaktadırlar. Gurbetçilerimiz bu paraları neden kayıtlı şekilde getirme yolunu seçmemişler, bu paraların suç ile ilintisi var mıdır konusu bizim konumuz değil. Aksi ispat edilene kadar bunlar helal paralardır. Türkiye'deki tüm suçlar kontrol altına alındıktan sonra, Avrupalılar da Türkiye ile suçluların iadesi konusunda işbirliği yaparlar ise belki sıra Avrupa makamlarına mali kontrollerde destek verme noktasına da gelebilir. Ancak bugün itibariyle sorun, Türkiye'ye tatile gelen gurbetçilerin el konulan paralarıdır. Politika yapıcılarımızın gurbetçilerimizin güven ile anavatanlarına para ve kıymetli eşyalarını transfer edebilecekleri basit, hızlı, kanuni yolları göstermeleri gerekir. Misal Avrupa'da anlaşmalı kuyumculara teslim edilip karşılığında alınan evraklar ile (dijital sertifika da olabilir) Türkiye'deki anlaşmalı kuyumcu veya finans kurumundan bu varlıkların alınması mümkün olabilir. Paraya dönmesi zor olan , hatıra vs. değeri olan özel bazı mücevher vs. durumlarında ise anlaşmalı noktalara bu malların satılması, ilgili kurumun bu eşyaları Türkiye'ye transferi ve sahiplerine makul bir kar marjı ile geri satılmaları da mümkün olabilir. Türk bankalarının yurtdışında vatandaşlarımıza kiralık kasa transfer hizmetleri sunması veya TR onaylı kripto paralar ile transfer kolaylığı sağlanabilir. Gurbetçilerimizin memleketlerine para, altın, sanat eseri vs. transferi konularında ilgili elçiliklerimiz ve THY'nin ilgili iştiraklerinin de destek olması beklenmelidir. Elbette bu işlemlerde Türk kanunlarına uyum ve varsa ilgili yerel kanunlara uyum esas olmalıdır. Türkiye girişinde bir takım paralara vergi kesintisi yapılması da bazı hallerde gerekli olabilir. İngilizce de "remittance" denen ve alıcı ülkelerin gelişimi için hayli önemli olan bu tür para transferlerini ağır mevzuatlar altında zorlaştırmak ve yasa dışı yollara itmek değil, önlerindeki engelleri kaldırmak esas olmalıdır.
Önceki fırsatlar yazıları için: