2022 sonunda bir haber çıktı (link aşağıda) ve 2024 sonuna kadar kira sözleşmelerinin E-Devlet sisteminden yapılabileceği belirtildi. Bu çok doğru bir proje ancak bu devirde bu derecede basit bir uygulama geliştirilmesi için iki senelik süre kabul edilemez. Bu işin ederi 3 aydır. Uygulama geliştirilir, hatalarını ayıklamak için 2-3 ay küçük ama yüksek eğitimli bir şehirde ( Misal Eskişehir ve/veya Tunceli) uygulama pilot proje olarak test edilir, yeter miktar stabilite sağlandığında da ulusal çapta devreye alınır. 2 ay pilot, 3 aylık uygulama geliştirme eder 5 ay. Yeter de artar. Temel uygulama devreye alındıktan sonra sürekli geliştirme sistematiği elbette tüm kaliteli ve fayda üreten işlerde olduğu gibi uygulanmalıdır. Kira kontratları konusunda hem ev sahipleri hem kiracılar dertli. E-Devlet üzerinden kontrat yönetimi tüm sorunları çözmez ama doğru yönde atılmış önemli bir adımdır. Misal, hükümetimiz ilgili kurumun kulağını çekmeli ve bu sene 29 Ekim'i geçmeyecek bir termin süresi vermelidir. Zaten bu uygulama, vatandaşa kolaylık sağlayacağı gibi devletin vergi gelirini artıracaktır, savsaklanması kabul edilemez. TTBS ( Taşınmaz Ticareti Bilgi Sistemi) denen uygulama da harita tabanlı olarak ve kullanıcı dostu olacak şekilde iyileştirilebilir. İngiltere'de olduğu gibi tüm emlakların satış değerlerinin kamuya açık hale getirilmesi de ( komşunun evi, en son hangi yılda, kaç paraya el değiştirmiş bilgisi internet üzerinden açık hale geliyor. Link aşağıda) kayıt altına alınmış ekonomi yolunda önemli bir Km taşı olabilir.
E-devlet sistemi ile ilgili bir diğer iyileştirme, eklenen servislere bir kod/numara verilmesi olabilir. Misal geçende yurtdışı çıkış kayıtlarımın tarih bazlı listesine ulaşmam gerekti. Bir fonksiyon var ama kullanabilmek için tam ismini bulmak gerekiyor çünkü kodu yok. E-devletteki arama motoru da çok iyi çalışmıyor. Diğer bir iyileştirme ise E-devletin ürettiği yurtdışı çıkış raporunda, çıkış yapılan ülkenin de yazılması olabilir. Bu tür raporlar sıklıkla yurtdışında yaşayan Türkler için çeşitli konsolosluklardan istenebiliyor.
https://www.cnnturk.com/ ekonomi/kira-sozlesmeleri-e- devletten-yapilabilecek
https://www.gov.uk/search- house-prices
Misal yeni bir adrese gideceksiniz. Neresi olsun? Nişantaşı'nda misal bir pastane olsun. İngiltere'de uygulanan posta kodu sisteminin benzerini Türkiye'de uygularsak istediğiniz pastaneye sadece şu bilgi ile gidebilirsiniz: NS1 3KZ Gördüğünüz üzere 6 adet karakter var. İlk iki karakter Nişantaşı'nı tanımlıyor: NS. Sonraki 1 ise Nişantaşı Merkeze uzaklığı gösteriyor, 1 demek merkeze en yakın, yanı merkezde demek. 3KZ ise tam olarak noktasal konumu belirliyor. NS6 ile başlasaydı bilirdiniz ki adres Nişantaşı’nın dış cepherlerinde bir yerlerde. Yani Avrupa'da kullanılan sadece sayı tabanlı sistem yerine, kodun içine insanların daha kolay algılaması ve kullanabilmesi için harfler eklenmiş. Misal, Sarıyer Muhallebicisinin at çiftliğine gidecekseniz; yani Sarıyer’in tepelerinde bir yerlere gidecekseniz posta kodu SA6 ile başlayabilir. Navigasyon uygulamanıza posta kodunu SA6 5UV olarak yazdığınızda navigasyon noktasal olarak Sarıyer'in tepesinde ilgili kapının önüne sizi götürecektir. Taksiye bu kodu verirseniz aynı şekilde. İstanbul trafiğinin keşmekeşinde otopark yeri aramak istemiyorsunuz. Gideceğiniz kodu yazıyorsunuz ve size oraya en yakın otopark ve fiyatlarını ve varsa ücretsiz park yerlerini uygulama gösteriyor. Yeni eve taşınacaksınız ve evin kapsama alanında hangi devlet okullarının olduğunu sorgulamak istiyorsunuz. İlgili emlak sitesinde evin posta kodunu yazıyorsunuz ve ilgili okul listesi, hastaneler, metro istasyonu vs. mesafeler çıkıyor.
Bu sistemi devreye almak için mevcut uluslararası posta kodu sistemini de değiştirmeye gerek yok. Mevcut sistem olduğu gibi kalır ve posta firmalar tarafından kullanılmaya devam edilir, bu yeni kodlama da paralel olarak devreye alınır ve daha çok İstanbul'da ve bireysel ulaşım amaçlı kullanılır. Yani bu yeni sistemi devreye almanın mevcut durumu bozması gibi bir sakınca yok. Misal mevcut sisteme "Uluslararası Posta Kodu" deriz ( örnek Mecidiyeköy:34387), yeni sisteme de yeni ulusal posta kodu (YUPK) der geçeriz. Kamu firmalarının hizmet standardını da bu yeni sistem artıracaktır ve sonucunda İstanbul'daki ulaşım kaosu bir nebze azalacak, üretkenlik artacaktır. İstanbul artık 15-20 milyonluk şehirdir. Bu şehirde 2 milyonluk şehir gibi yaşamaya çalışmamalıyız. Maalesef hala İstanbul'da adresleri "Serencebey yokuşunu geç, eski belediyenin çaprazı" veya "Ümraniye Kavşaktan gir, BİM'in arka sokağından beni çaldır" şeklinde tarif ediyoruz ve arıyoruz. Bu durumu İstanbul halkı bile zor idare ediyor, bir de yabancıların, turistlerin, Türkçe bilmeyenlerin halini düşünelim. Mevcudu bozmasak dahi yeni ve insan evladının kullanması için tasarlanmış bir posta kodu sistemine İstanbul'un acilen ihtiyacı var. Bu posta kodu sistemini geliştirebilirsek, İnsan Kaynakları sistemlerinden kamu hizmetlerine kadar internet üzerinden çalışan hemen her hizmet, fayda seviyesini yeni ve hassas lokasyon kodlamalarına göre güncelleyecektir ve hemen her alanda üretkenlik artışı ve zaman kazanımı yaşanacaktır. Ayni sistem Ulusal capta da uygulanabilir. ( İngiltere’de Londra bölgesi ve ulusal standartlar aynı temelde ama adres çokluğundan dolayı ufak farklar var).
Bu yeni sistemin diğer önemli özelliği veri güvenliği konusudur. Haberlerde okuyoruz, periyodik olarak kişisel bilgilerimiz ( adres, telefon, TC Kimlik vs.) kamu ve özel kurum web siteleri kırılarak çalınıyorlar ve korsan sitelerde satışa konuyorlar. İngiltere'de bir çok web sitesi tam adresi kayıt etmez, sadece posta kodunu kayıt eder ve her siparişinizde posta kodunu tamamlamak için kapı numaranızı eklersiniz. Böylece ilgili web sitesini bir bilgisayar korsanı kırsa dahi sizin adres bilgileriniz çalınamaz.
Eğer böyle bir geliştirmeye ihtiyaç yok ise ilgili siyasi/bürokrasi sorumlularının ( Ulaştırma Bakanı? İstanbul Valisi? İBB başkanı? PTT GM?) çıkıp mevcut sistemin ihtiyaca çok güzel cevap verdiğini ve geliştirme ihtiyacı bulunmadığını millete izah etmesi gerekir.
Neden Kanada Krallığı'na Kanada diyoruz? Orası Kanada değil, Kanada Krallığı. Başında bir kral var. Orası Monarşi. Parlamentosu var veya yok, ama sonuçta bir monarşi var, kral var. "Governor General" denen Kral'ı temsil eden bir genel valisi var.
Neden Avustralya Krallığı demiyoruz?
Neden İspanya Krallığı demiyoruz? Demeliyiz.
Neden İsveç Krallığı demiyoruz? Adamlar her gün bize demokrasi dersi ve ifade özgürlüğü dersi veriyor. İsveç Krallığı'na "İsveç Krallığı" demek lazım. Devlet başkanı İsveç Kralı.
Hollanda Krallığını da unutmayalım.
Norveç Krallığı,
Danimarka Krallığı,
Belçika Krallığı.
Bir de Büyük Lüksemburg Dukalığı var. Bu da Monarşi.
Özellikle dışişleri personelimiz, hem Türkçe, hem İngilizce konuşurken bu ülkelerin adını tam olarak söylemeliler. Hele ki "özgürlüklerin ve demokrasinin küresel efendisi" Amerikalı muhatapları ile konuşurken hiç atlamamalılar. Ağzımız alışık değil ama alıştırmalıyız. Hollanda Krallığı ile bir anlaşma mı yaptık? Dışişleri bakanımız müjdeyi açıklamalı: "Türkiye Cumhuriyeti ve Hollanda Krallığı arasında şöyle böyle güzel bir anlaşma yaptık."
Elbette anlaşma sonrasında kadeh kaldırıp, hayırlar da dilemeliyiz:
- Cumhuriyetimizin evlatları ve Krallığınızın tebaası için, prensiniz, prensesiniz, dükünüz, düşesiniz, baronunuz, baronesiniz, Lordunuz, Örlünüz, taa şövalyenize kadar... ve özellikle tatillerini Türkiye’de geçiren Krallığınızın sıfatsız düz tebaası için, topunuza bu anlaşmanın hayırlı olmasını diliyoruz.
Geçenlerde Ümit Özdağ bir açıklaması esnasında yanlış duymadıysam laf arasında havalimanı pasaport geçişteki görüntü kayıtlarının 6 ay saklandığından bahsetti. Doğru olduğunu varsayalım. Bu süre size normal geldi mi? Genel olarak kamu tarafından, veya yetkili özel kurumlar tarafından kamuya açık alanlarda güvenlik amaçlı alınan görüntü ve seslerin ne süre ile saklanması gerektiği konusu önemli bir konudur ve bu konuda güvenlik önceleyen yüksek standartların konması ve kamuoyu ile paylaşılması uygun olacaktır. Şahsi görüşüm havalimanlarında giriş çıkışlarda, pasaport kontrolleri sırasında alınan görüntü ve seslerin bırakın 6 ayı en az 20 yıl, tercihen 50 yıl saklanması gerektiğidir.
Yıl olmuş 2023, Türkiye hala 1990 larda işlenmiş cinayet davalarını aydınlatmaya çalışmaktadır. Kamera kayıtlarının saklanma süresi konusu, suç işlemeyi caydırıcı bir faktördür. Bu devirde bu kayıtları depolama maliyeti hayli ucuzdur. Bazı durumlarda belirli sürelerde ( misal 5 yıldan eski görüntüler ve düşük risk kategorisindeki kişiler) ve belirli profildeki kişiler için bu görüntülerin (görüntü kayıplı halde) sıkıştırılarak maliyet etkinliği sağlamak da mümkün olabilir. Aynı şekilde hastaneler, adliyeler, köprü geçişleri, otoyol geçişleri, plaka tespit sistem kayıtları, gümrükler, vatandaşlık ve oturum mülakatları, vize mülakatları, diplomatik misyonların civarındaki ve kapılarındaki kameralar, X-Ray tarama cihazı kayıtları, kritik kamu kurumlarının giriş/çıkışları, metro ve otogar kamera kayıtları vs., bu görüntülerin de en az 20 yıl saklanması uygun olur. Elbette özel sektör firmalarına bu hak verilmemelidir. Özellikle güvenlik ilintili kamu kurumlarında bu saklama ve arşivleme yetkisi bulunmalıdır. Uzun süre görüntülerin arşivleneceği bilgisi de dosta düşmana açık şekilde ilan edilmelidir ki suç işleyecekler yakalanacaklarını bilerek hesaplarını yapsınlar ve kararlarını versinler.
Kişisel Verilerin Korunması Hakkında kanun da gerekiyorsa bu yönde düzenlemeler yapılabilir. Bu sistem kurulduğunda aynı güvenlik altyapısını yeterli yetkinliğe sahip olmayan farklı ülkelere de kurabilmemiz ve işletebilmemiz mümkün olabilmeli.
Son dönemde basında okudugumuz diğer konu ise Türkiye'de bazı suçlardan dolayı aranan ve yurtdışında olan bazı şahısların farklı ülkelerden vatandaşlık alıp yeni pasaportları ile Türkiye'ye girme olayı. Anlaşılan bu şahısların bazıları yakalanıyor, bazıları yakalanamıyor. Bu soru da akla giriş/çıkışlarda uygulanan güvenlik sürecinin etkinliğini getiriyor. Misal Türk vatandaşları farklı ülkeye girişte genelde parmak izlerinin uyumu ile vize kontrolünden geçerler. Türkiye'de bu sistem yok mu? Türkiye kendi vatandaşlarının parmak izi kayıtlarına ve ilgili (milli yazılımlı) kontrol sistemlerine sahip değil mi? Türkiye güvenliği ile ilgili hiçbir konuda uluslararası kurumların veri tabanlarına güvenmemeli ve tamamen milli yazılımları ile şifrelenmiş veri tabanlarını kurmalıdır.
Bireysel Emeklilik Sisteminde 10 seneyi dolduran, yaş limitine ulaşan ve düşük vergi kesinti dilimiyle sistemden ayrılmak isteyenlerin sayısı son dönemde arttı. Bu da beklenen bir durum idi. Anlaşılan katılımcılar düzenli maaşı pek tercih etmiyorlar ve toplu para alarak sistemden çıkmayı tercih ediyorlar. Elbette ekonomi yönetimimiz için BES sisteminde emeklilik hakkı kazananların dahi fonlarını sistemde tutmaya devam etmeleri faydalıdır. Diğer taraftan emeklilik sisteminin özü toplu para almak değil, ileri yaşta güvence sağlayacak düzenli gelir elde etmektir. Bizim sistem anlaşılan biraz daha toplu para alıp çıkmaya göre ayarlanmış. Elbette toplu para çıkışları ile de emeklilik planlarına uygun olarak ev/araba vs. alımları yapılmaktadır ve dolayısı ile toplu para ile çıkışların vergi vs. ile cezalandırılması uygun olmaz. BES sisteminin ulusal faydasını artırmak için politika yapıcılarımız aşağıdaki önerileri değerlendirebilirler:
1) BES sisteminin reklamını yapmak, son dönemlerde elde edilen yüksek getiri oranlarını vurgulamak ve sisteme olan ilgiyi artırmak.
2)KKM benzeri ilave yatırım enstrümanlarını sisteme dahil etmek
3)Emeklilik hakkı kazananların düzenli gelir elde etmesine yönelik cazibeyi artırıcı tedbir almak
4)BES fonları ile milli projelere yatırım imkanının sağlanması ( TOGG, TPAO projeleri, nükleer santral, madencilik projeleri, milli uydu, milli savunma projeleri vs.)
5)BES çıkışlarındaki toplu para ile konut projelerine girişin ( veya kredilerine ulaşımın) kolaylaştırılması ( Böylece toplu paranın Türkiye'de harcanması teşvik edilir)
6) BES çıkışlarındaki toplu paranın yine yerli ve milli firmalarımıza aktarılması amacıyla belirli yerli/milli firmalardan iskontolu hisse senedi alma opsiyonu tanınması. ( misal Ahmet bey 70 yaşında BES'ten toplu çıkış yapacak, 1 milyon TL birikimi var, 1 milyonu cebine atmak yerine 10% iskonto ile ( ve bir sene satmama şartı ile) THY, Aselsan, Turkcell, Türk Telekom, Halkbank, Türkiye Sigorta vs. gibi milli firmalarımızın hisse senedinden alabiliyor olmalı. Böylece BES'deki 1 milyon TL sını 1,1 milyon TL lık milli firma hisse senedine dönüştürmüş olacak. Hem her sene temettü geliri ile emeklilik hayatına uygun düzenli gelire sahip olacak, hem BES birikimleri yerli kamu firmalarımıza aktarılmış olacak, hem de yerli firmalarımızdaki yerli sermaye oranı artmış olacak. Bunu yapmaz isek, Ahmet bey parasının bir kısmı ile dolar ve altın satın alabilir bu da ekonomimize pek fayda sağlamaz hatta daraltıcı etki yapar.
7) Emeklilik hakkı ile çıkışta 5% vergi kesintisi var. Misal Ahmet bey, 1 milyon TL birikimi için 50 bin TL vergi ödeyecek. Toplu çıkışlar için katılımcılara seçecekleri bir hayır kurumuna bağış imkanı ( seçeneği) getirilebilir. Misal Ahmet bey Darüşaffaka Vakfı'na destek olmak istiyor. 5% yerine 7% kesinti ödemeyi kabul ediyor. Karşılığında Devlet Baba da 5% almak yerine 3% almayı kabul ediyor. Bu durum toplam milli faydayı artıran bir durum. Ahmet bey 930 bin TL cebe atıyor, 70bin TL kesinti ödüyor ve Darüşşafaka'ya yardımcı olduğu için mutlu, amel defteri bakiyesini biraz toparlıyor. Darüşaffaka 40 bin TL bağış alıyor ve güzel işler yapıyor, Devlet'te 30 bin TL vergisini alıyor. Elbette bu bir seçenek, Ahmet bey, bağış yapmayı arzulamaz ise mevcut 5% kesinti çalışacak. ( Darüşşafaka, Turged gibi kurumlara özellikle Kahramanmaraş depreminden sonra daha çok destek olmak gerekli)
8) BES Emeklilik hakkını elde etmiş veya son senesinde olan vatandaşlarımız eğer arzu ederler ise kendilerine çeşitli finans kurumlarından tekliflerin gelmesine izin verebilmeliler. Misal Ahmet bey'in 1 milyon TL’sini mevduat havuzuna katmak isteyen X,Y,Z bankaları ( kamu bankaları ve Türkiye Sigorta dahil) veya fon yönetim şirketleri, Ahmet bey'e özel bir teklif yapabilirler. Ahmet Bey’de arzu ederse bu teklifleri değerlendirebilir. Bu kanalın açılması ile, Türkiye'deki özel ve kamu yatırımlarını fonlayan ilave bir kanalı devreye alabiliriz.
9) Yurtdışında yaşayan ve yabancı emeklilik sistemlerinde birikimleri olan vatandaşlarımız emeklilik dönemlerinde Türkiye'ye taşındıklarında yurtdışındaki emeklilik hesaplarını BES'e aktarabiliyor olmalılar. Hatta Türkiye'ye taşınmıyor dahi olsalar, özel portföy yönetimi şirketlerinde olan emeklilik portföylerini BES sistemine taşıyabiliyor olmalılar. Bu konu hükümetler arası anlaşma gerektirebilir çünkü amaç emeklilik sistemini bir ülkede sonlandırmadan (vergi ödemeden) diğer ülkeye taşıyabilmek. Sadece bu konu milyarlarca dolarlık fonun kalıcı olarak Türkiye'ye aktarılmasını sağlayabilir. Mütekabiliyet hakkı ilgili ülkeye verilse dahi dip toplamda bu işten Türkiye kazançlı çıkar.
10) KKTC ekonomisini desteklemek için de toplu BES çıkışlarına sağlanacak bazı seçenekler tasarlanabilir. Misal Ahmet bey aslan sütunun ucuz olduğunu duymuş ve emekliliğini KKTC'de geçirmek istiyor. Oradan bütçesine göre ya ev alacak veya devre mülk alacak. BES birikimi ile KKTC'de emlak yatırımına özel bazı seçeneklere sahip olabilir. Benzer şekilde KKTC'deki bazı finans kurumları da Ahmet Bey’in birikimini yönetmeye talip olabilmeli.
Önceki fırsat yazıları için: