Fransa’daki Büyük locayı, "fazla İngiliz etkisinde olduğu için" bölmüş, kendi liderliğinde en az büyük loca etkisinde ve ölçeğinde yeni bir loca kurmuş. (kendi anlatıyor). Masonluktan ötürü sosyal çevresi geniş olan ve haliyle kanalına davet edecek emekli asker, uzman, emekli büyükelçi, üst seviye şirket yöneticisi vs. bulma sıkıntısı çekmeyen biri. Yaş olarak 80'lerinde. Meslek olarak asker (paraşütçü) kökenli ve daha sonra istihbarat tarafına kaymış. Fransa'nın ana (dış) istihbarat servisinin (DGSE) ekonomik istihbarat birimini yönetmiş. Dönem dönem, çeşitli Fransız ve İngiliz şirketlerinde üst düzey yöneticilik yapmış. Gaulist bir aileden geliyor. ("Charles De Gaulle" sempatizanı, Fransa vatanseveri veya derin devleti ilintili diyelim. (tr: Golist ). Görüşlerinin Fransa'da politikayı ve bürokrasiyi az veya çok etkilediğini gözlemleyebiliyoruz. Alain hakkında, Ulusal Kanal web sitesindeki önceki yazımın bağını aşağıya ekledim.
Alain programlarında daha çok güncel jeopolitik konulara değiniyor. Misal: ABD-Rusya'nın Ukrayna üzerinden çatışması, Pasifik'teki gelişmeler, Orta Asya'daki gelişmeler, Sahel Afrikası'nda ve özellikle Fransafrik denen Fransa’nın eski kolonilerinden oluşan bölgedeki gelişmeler. Bazen kendisi anlatıyor, bazen kendisi moderatör rolüne soyunup, davet ettiği uzmanlara anlattırıyor.
Bu yazıda, Alain'in son haftalarda anlattığı Fransafrik politikaları konulara değineceğim ve onun ağzından (birinci tekil) özetleyerek aktaracağım. İfadelerin biraz "bozuk" olması, Alain'in kullandığı Fransızca terimleri Türkçeye çevirirken fazlaca değiştirmek istemememdendir. Alain'in ifadeleri bir görüş beyanıdır ve muhakkak ki taraflıdır. Yazının amacı bu görüşü yansıtmaktır. Başlayalım:
Afrika'dan kademeli olarak bizi avladılar ve attılar, atıyorlar. Her yerde etkimiz kötü algılandı. Diğerleri de bizim durumumuzdan faydalanıyorlar. Çin bu durumdan hiç rahatsız değil. Amerika'ya bakalım, onların da bizim kovulmamız konularında hiç sesini duymadık.
Nijer'de madam Nuland'ın ( Amerikan dışişleri bakan yardımcısı-MA) ziyaretinde (kendisini devlet başkanı karşılamadı, düşük seviyeden karşılandı) aslında bize bir mesaj verildi ve bu mesajı bugün iyi anlayabiliyoruz. Mesaj şuydu: "Biz Agadez askeri üssüne 100 milyon dolar harcadık, dronlarımız bölgede geziyorlar, siz bunlara dokunmayacaksınız, bizim askerlerimiz işlerini yapacaklar, karşılığında biz de sizin darbenizi görmemezlikten geleceğiz". Nijerliler de elbette "evet"dediler. Mali'de de aynı durum yaşandı. Yani bizim Amerika gibi müttefikimiz olsun, Çinli olsun, Rus Wagner olsun, fark etmiyor. Hepsi bizim düşmemize izin verdiler. "Fransızları Afrika'dan kapı dışarı edeceğiz, zamanı gelmişti, zaten orada olmalarının hiçbir gerekçesi de yok, haydi dışarı" dediler.
Bölgedeki darbelere bakalım: Gine, Mali, Nijer, Burkina Faso, Gabon vs. hepsinde işin başında başkanlık muhafızlarını görüyoruz. Ben hatırlıyorum, Fransafrik döneminde mösyö Foccart ( Jacques Foccart, tr:"Jak Fokar") bu sistemi tasarlamıştı. Foccart, ülke başkanlarının korunması için bu başkanlık muhafızları sistemini tasarlamıştı ve sistemin sırrı da bu muhafızların başına bir Fransız subayın konmasındaydı. Böylece hem başkanlara çok yakın olduğumuzdan neler olup bitiyor takip ediyorduk, diğer taraftan kimse darbe yapamıyordu çünkü zaten kontrol bizdeydi. Başkanlık muhafızları da en iyi askerlerden seçiliyordu. Bu da doğaldır ve her yerde böyledir. Sonra ne oldu? Ruslar geldiler, Wagner geldi, Afrika devlet başkanlarına dediler ki: "Fransızlara güvenemezsiniz, laflarından çıktığınız anda sizi kapıya koyarlar. Biz sizin başkanlık muhafızlarınızı eğitelim, sizin de kafanız rahat olur, bize de altın madeni olarak ödeme yaparsınız". Biz naziklik yaptık, bu değişimlere müdahil olmadık, bazı ülkelerde Ruslar, bazılarında biz baskın olduk, yavaş yavaş kendimizi çektik ama bir de baktık ki hiçbir şeyden haberimiz yok, gözümüzün önünde biz aval aval bakarken darbeler oldu. Basınımızın değinmediği başka bir konu daha var. Nijer'de, Mali'de, Gabon'da darbeler oldu. Bizim buralarda askerlerimiz, birliklerimiz var. Darbe kalkışması başladıktan yarım saat sonra biz askerlerimize şehirlerde tur attırsaydık, zırhlı araçlar ile, kamyonlarla kurşun atmadan gezdirseydik, herkes biliyor ki tüm darbe kalkışması dururdu. İnsanlar derdi ki: "Fransızlar hareketlendi, olaya el koyuyorlar". Sade gövde gösterisi ile kurşun atmadan bu işi durdurabilirdik. Ama ne oldu? Nijer'de darbe oldu. Biz parmak salladık ve "hiç iyi değil ECOWAS ile müdahale edeceğiz" dedik. Gabon'da aynısı oldu. Başkanlık muhafızları: "hükümeti devralıyorum" dedi. Biz ne yaptık? Askerlerimiz vardı ama kımıldatmadık. Bu darbelerin hiç birinde zaten sahada olan askerimizi devreye almadık. Sebebini anlayabiliyoruz. "Kolonizatörler devreye girdi, gene başkanı atayacaklar" denmesinden korktuk. Ancak bu çekingenliğimiz, Afrika'nın her yerinden mutlak bir zayıflık olarak görüldü. "Fransızlar rakiplerinin hükümeti ele geçirmesini engellemekten acizler". Afrika’dan görünen ve algılanan tablo bu.
Afrika'da tek kurumsal yapılar ordulardır. Bu ordular da çok performanslı olmayabilirler ama bir istisnası var. Elit birlikler istisnadır. Özel Kuvvetler olsun, paraşütçü birlikleri olsun, başkanlık muhafızları olsun, bu elit birlikler etkilidir ve her darbede görüyoruz ki darbeyi bu elit birlikler yapıyorlar. Afrika ortamında seçimler ile iktidarı ele ele geçirme olayı işlemiyor. Herkes biliyor ki, gözlemciler olmasına rağmen seçimlerin 80% kadarı ayarlanmış, hileli seçimler oluyor. Aksini düşünmek saflık olur. İşte Gabon'daki seçimlerdeki duruma bakın. Sadece Gabon da değil, her seferinde seçimler en hafif tabiriyle "çok tartışmalı" oluyor. Buradan, "Demokrasi Afrika için uygun bir rejim midir?" konusunda geliyoruz ve cevabı açık şekilde "Hayır" dır.
Demokrasi, kültürel olarak Afrika için uygun değildir. Afrika'nın binlerce yıldır etnik, kırsal, kavimsel bir kültürü var ve bu demokrasi sistemini biz Afrika'ya kolonizasyon ile beraber dayattık. Avrupa'da çalıştığı gibi çalışmıyor sistem. Hiç çalışmaz da diyemeyiz ama en iyi örnekte, ülkesine göre uyarlanmış bir demokrasiden bahsedebiliriz. Her durumda Afrika'da başkan, başkandır ve başkan da hemen hiç eleştirilmez. Bu başkan bir diktatör olabilir. Örnek Ruanda’daki Kagame. Veya, yarı-demokratik bir başkan olabilir, misal Nijer'deki Isufu ve Bazum. Sonuç olarak kolonizasyon sonrası dönemde, Batı Afrika'daki Fransafrik bölgesinde, bu kurulan ve bizim empoze ettiğimiz sistemlerin başka bir şeye dönüşmesi lazım. Bizim empoze ettiğimiz yönetim sistemi Afrika'da çalışmıyor. Bu rejimlerin içinde Bongo gibi (Ali Bongo) onlarca yıldır iktidarın ailelerde (Bongo Ailesi) durduğu rejimler var. Senegal başkanı Macky Sall'in seçimlerde tekrar aday olmaması konusunda onu zorladık ve "bu kabul edilemez" dedik. Buna karşıt Outtara'da aday olmak istemiyordu ama zorladık, aday oldu ve gözümüzü kapadık. Fransa'da kendi başkanımız diyor ki: "iki dönemden fazla başkanlık doğru değildir". Peki Fransa'da iki dönemden fazla başkanlık yanlış ise neden bazı Afrikalı liderleri buna zorluyoruz? Bu konu Fransa'da bile tartışmalı, neden uzak ülkelere bu konuda dayatma yapıyoruz? Zamanımızda bazı politikalarımız "enjerans" (Yönetilememe veya kötü yönetim anlamında-MA) diye bir hukuk icat etmişler ve buna dayanarak Afrika ülkelerine "bizim demokratik kurallarımıza uymuyorsunuz, biz de size müdahale ederiz" diyoruz. Bunlar yanlış işler. Hangi hukuka göre onların ahlakı bizimkinden kötü ve onların kuralları bizimkilerden daha kötü??
Gabon'da darbe yaparak başkan olan başkanlık muhafızları başkanına bakalım. Nerede eğitilmiş? Fas'ta Meknes'de subay olarak eğitilmiş. Bizde değil, Fas'da eğitilmiş. Bildiğiniz gibi Fas, tüm Afrika'da gittikçe daha çok rol alıyor ve baskın hale geliyor. Afrika'daki yatırımlar konusunda Fas bankaları, Fransız bankalarının yerini alıyorlar. Fransız bankaları çok riskli buldukları için artık o bölgelere gitmek istemiyorlar ama Faslılar bu alanlara girip para kazanıyorlar.
Mali'ye bakın. Tüm subayları Rusya'da Frunze Akademisi eğitimli. Neden bizim basınımız bunları yazmıyor? Sizin askeriniz yurtdışında kimin ülkesinde eğitim görürse doğal olarak aktif çalışma hayatı sırasında akıllarına çeşitli düşünceler geldiğinde aynı kişiler ile bunları paylaşıyorlar ve onlarla yardımlaşıyorlar. Mali'nin Ruslar ile iyi ilişkilerinin olması bu bağlamda gayet normaldir.
Nijerli askerlere bakalım. Bir kısmı West Point'de ABD'liler tarafından eğitildiler. Bakın şu işe! Bir kısmı bizde, Fransa'da eğitildiler, ve başka ülkelerde eğitim alan bir kesim de var. Görüldüğü gibi ilişkimiz artık eskisi kadar yakın değil.
Afrikalı öğrenciler konusunda da benzer bir durum (kötü yönetim) var. Fransa, artık Afrikalı öğrencileri istemiyor çünkü onlar mülteci olurlar ve Fransa'da kalırlar diye korkuyoruz. Ama bu aptallık. Bu öğrenciler ABD'ye, İngiltere'ye, Rusya'ya, Çin'e, Singapur'a gidiyorlar. Bu öğrenciler okulu bitirip ülkelerinde çalışmaya başladıklarında kimlerle çalışmalarını beklersiniz? Elbette öğrenci oldukları ülkelerde tanıştığı insanlar ile çalışıyorlar. Bu alanda da zemin kaybettik. Bizim gizli servisimizi eleştiriyorlar: "Nasıl olur da istihbaratımız bu olan bitenden haberdar olmaz?" şeklinde. Olmaz tabii... Biz onlarca yıl önce inşa ettiğimiz ve kullandığımız iletişim ve bağlantı kanallarımızı bu şekilde kaybetmişiz.
Peki askerlerin darbe konusuna gelelim. Bu askerler neden iktidarı deviriyorlar? Belki ülkelerindeki yolsuzluk öyle yüksek noktalara gelmiştir ve bu yolsuzluktan kendileri yararlanamıyordur veya kırıntılar kendilerine kalıyordur. Dolayısıyla durum dayanılmaz duruma gelmiştir. Mali de bu örnek olabilir. Mali de bir kesim ceplerini uyuşturucu parası ile dolduruyor. Bu narko trafik öncesinde Gabon'da yerleşik idi ama daha pratik olduğu için bu trafik Mali'ye kaydı. Kuzeye doğru olan kaçakçılık rotası, silah, kokain, ilaçlar filan bu yoldan geçiyordu ve bu ticaret bir kesimi çok zengin yaptı. Bu paralar ile herkesi satın almaya başladılar ve Mali olgun meyve gibi düştü. Sonunda Ordu "bu kadar yeter" dedi ve müdahale etti.
Nijer'de sözüm ona seçimler ile eski başkan Isufu yerini yeni başkan Bazum'a bıraktı. Oysa Bazum seçilsin diye Isufu gereken ayarlamaları yapmıştı. Buraya kadar ne güzel. Bazum seçildikten sonra askerler ne dediler? "Dikkat" dediler, "narko trafikçiler mecliste vekilleri satın alıyorlar ve bakanlıklar üzerine baskı oluşturuyorlar. Hızlı davranmazsak narko trafikçiler darbe yapacaklar". Nijer'de bu büyük sorunların geldiğini görmüştük ama yeni doktrinimize uygun olarak müdahale etmedik ve Nijer'de askerler bu probleme kendi tarzlarında müdahil oldular.
Gabon'a gelelim. Tek bir aile ülkede yaratılan ekonomik değerin büyük kısmını alıyordu. Ülkede işsizlik 40% seviyesinde, açlık çeken nüfus 30% seviyesinde. Bu normal midir? İnsanlar "yeter artık" dediler. Biz bu gelirin daha adil dağıtılması konusunda katkı yapabilirdik. Bunca sene durumu bu halde çeşitli sebepler ile, bazen kişisel çıkar sebepleri ile bırakmamız hatalı oldu.
"Bernard Lugan" benim için Afrika'nın konuştuğumuz bölgesinin en büyük uzmanlarından ve bu alanda harika çalışmalar yaptı, eserler yazdı. Bir eserlerde şu konuya dikkat çekiyor: Acaba biz bu bölgede cihatçılar ile savaşa bulaşarak devasa büyük bir hata mı yaptık? İlk başlarda bu cihatçıların sayısı çok azdı, belki bölgedeki yerel askerleri cihatçılar ile kendi usullerince savaşmaya bıraksaydık bu işler daha kolay mı hallolurdu?
Diyeceksiniz ki cihatçılar Mali'de güneye iniyordu ve başkenti ele geçireceklerdi filan.. Evet olabilir.. Ama asıl soru şu.. Acaba bunlar gerçekten cihatçılar mıydı? Çünkü biz Fransızlar çoğu zaman, çok az sayıdaki cihatçıları, kuzey bölgelerindeki etnik kabileler ile karıştırdık. Kuzey ve güney kabileleri arasında problemler var, eskiden gelen düşmanlık var, bu olay cihatçılık olayı değil. Fransa ordusu kuzeydeki cihatçılara karşı gelmek istedi. Kimdi bu gruplar? Bu grupları kuzeyden Cezayir ordusu güneye doğru kovalamıştı ve Mali ve Nijer’in kuzey bölgelerine bunlar yerleştiler. Bu bölgelerde hiçbir şey yok, son derece fakir yerler olduğu için de uyuşturucu ticareti ile geçimlerini sağlıyorlardı. Güneyden kuzeye doğru olan uyuşturucu, silah ve ilaç trafiği bir köyden öteki köye kamyonlar ile oluyordu ve bölge halkının geçimini sağlayacak geliri üretiyordu. Bizim ordumuz kuzeyde bu işleri engelledi ve bu insanların doğal iş ve geçim alanlarını ve gelirlerini yok etti. Elbette uyuşturucu ile geçinmek iyi değildir ama yiyecek hiçbir şeyiniz yoksa, iş yok, umut yok, kuzeye hiç yatırım yapılmamış, kuzeydeki topluluklar da uyuşturucu ticareti yapıyorlar. Biz de onlara "terörist" diyoruz. Güneydeki zengin ve kalabalık bölge iktidarı elinde tutuyor ve düşman oldukları kuzey kabilelerin bölgelerine hiç yatırım yapmıyorlar. Mali'de bir tarafta Tuareg ‘lerin lideri ve cihatçı olan "İyad al Ghali" var ve kuzeyde bağımsızlık ve otonomi istiyorlar. Diğer tarafta "Amadou Koufa" var. O, Fulani kabilesinden ( Pöl : Fulaniler-MA) bir Müslüman ve uyuşturucu kaçakçılığı yapıyorlar. Zaten uyuşturucu işinin çoğu Fulanilerde. Bu etnik grup kuzeyde yaşıyor, çok fakirler ve göçebeler. Bu insanların uyuşturucu işine takoz koyduğumuzda onlar ne yaptılar? Fransız askerlerini hedefe koydular. Kuzeydeki gruplar ve güneydekiler arasında makul bir anlaşmaya zemin hazırlansa, kuzeye yatırım ve iş imkanı götürülse, uyuşturucu işi ortadan kalkar ve bu insanlar bize savaş açmazlar. Gerçek cihatçılara da eylem yapmaları için alan kalmaz. Mali'de bu işi beceremedik. Nijer'de de benzer beceriksizliği tekrar ettik. Kötü seçimler yaptık.
Bazılarının görüşüne göre kuzey Mali'de "Azawat" isimli devlet kurulması ve Tuaregler ve diğer kuzey kabilelerine istedikleri bağımsızlık ve otonomiyi verilmesi doğru çözüm olacaktır. Bunu Tuaregler istiyorlar. Hangi Tuaregler istiyorlar? Bu Tuaregler kuzeyde Libya'dan indiler. Kaddafi'nin başkanlık muhafızı birlikleri bunlar idi. Biz Kaddafi'ye saldırdıktan sonra bu özel Tuareg birlikleri Kaddafi'nin cephaneleri ile ve bir sürü kamyon ile güneye indiler ve amaçları kuzey Mali'de "Azawad" ülkesini kurmak idi. Biz onlara "Bağımsızlık mümkün değil" dedik. Onlarda "o zaman otonomi istiyoruz, Fransızların sözüne güveniyoruz" dediler. Ama biz otonomiyi sağlayamadık ve güneydeki yönetime, kuzeyin otonomi talebini kabul ettiremedik. Sorunun gerçek çözümü buydu.
Bazum örneğine bakalım. Bazum ( Muhammed Bazum) başkan oldu. Bazum'un ait olduğu etnik grup, nüfusun 1% den azını oluşturuyor ve Arap bir etnik grup. Diğerleri ne dediler? "Nasıl oluyor da ülkeyi kuzeyli bir Arap yönetecek" diye sordular? Ama Bazum seçimle geldi. Yani seçim derken "Afrika usulü seçim" diyelim. Ama problem burada değil, Afrika da olay başka. "Houphouet-Boigny", "Senghor" ve diğerlerinin temsil ettikleri etnik grup son derece önemli bir grup.
Fildişi Sahili'ne gelelim. Oradaki darbe hemen olmayacak daha zamanı var. Eski başkan "Henri Konan Bedie" iktidardan düştü ve muhalefet lideri oldu ve şimdiki başkan Outtara'nın rakibi. Peki bugün Outtara'nın karşısında kim var? "Laurent Gbagbo" var. Laurent ise Fransa'nın talebi üzerine on sene hapiste yattı. Lahey Uluslararası Adalet Divanı'na talebimiz sonucu adam on sene hapiste yattı ve sonunda delil yetersizliğinden tahliye edildi. Şimdi Laurent'in başkan olduğunu hayal edin. Herhalde bizim yüzümüzden on sene hapiste yatan adam, başkanlık koltuğuna oturduğunda bize şefkat eli uzatmayacaktır.
Eski kolonizatör dünya görüşünü sürekli olarak empoze edemez çünkü artık dünya değişti. Bizim bu ülkelere demokrasi, insan hakları vizyonu ihraç etmemiz, kendi değerlerimizi ihraç etme çabalarımız, bizim olayı anlamadığımızı gösteriyor. Bu çabalarımız sonucunda yolsuzluk yapan birileri bizden faydalanıyor ve daha büyük yolsuzluk yapıyor ve bizim Fransa olarak bölgedeki imajımız zedeleniyor.
Önümüzdeki aylarda bu bölgelerde kaybedeceğimiz başka ülkeler de olacak. Elimizde kimler kaldı? Çad ve Kamerun kaldı. Moritanya sağlam tutuluyor, orası kımıldamıyor. Moritanya'da sistem çalışıyor; Kuzey, güney vs. dengeler yerinde, problem yok.
Çad konusunda unutmayalım ki darbeyi yapan biziz. Eski başkan "İdris Debi" öldürüldüğünde hemen aynı gün Fransa oğul Debi'yi yeni başkan olarak desteklediğini açıkladı. Bu ise yasalara aykırıydı çünkü bütün Çad muhalefeti İdris Debi iktidarına karşıydı. Onlara göre İdris Debi çeşitli şekillerde rakiplerini ortadan kaldırmıştı ve koltuğunu bu şekilde korumaktaydı. Fransa olarak oğul Debi'yi başkan olarak dayattığımızda elbette memnun olmadılar. Zaten oğul Debi iktidara getirilince ülkeyi Macron'dan başka ziyaret eden devlet başkanı da olmadı. Oğul Debi iktidarında muhalefet ile belirli bir uzlaşma arayışına girdi, bunu kabul etmeliyiz ama zeminin hayli hareketli olduğunu da kabul edip görmeliyiz. Oğul Debi'ye kim yardım etti? Mareşal Haftar yardım etti. Libya'nın güneyine bir askeri operasyon yaptı ve oğul Debi'nin rakiplerine saldırdı. Haftar olaya müdahale etti çünkü Çad'da sorun olsaydı mutlaka sorun Libya'ya da sıçrayacaktı.
Bizim Libya müdahalemiz bir felaketti ve felakete yol açtı. Libya müdahalemiz ile Mali'den Sudan'a kadar bütün bölgede istikrarsızlık yarattık. Haftar, Çad'da oğul Debi'ye destek verdi ama yine de durum ve zemin çok hareketli. Çad'da her zaman Tubular, Zagavalara karşıdırlar ve Zagavalar da diğer kabilelere karşıdırlar. Tüm bu kabileler savaşçıdır ve başlarında gerçek savaşçı liderler vardır. Her an İdris Debi'nin başına gelene benzer olaylar tekrar edebilir. Bu gruplar birbirleri ile savaşa da başlayabilirler. Çad'da durum sallantıda.
Kamerun'a gelelim. Başında Paul Biya var. Ama Biya çok hasta. Zamanının 90% kadarını İsviçre’de hastanelerde geçiriyor. Biya, askeri darbeden korktuğu için kritik mevkideki birçok personeli değiştirdi. Biya yaşlı bir bilgedir, neler olabileceğini gayet iyi biliyor.
Sonuç olarak Kamerun'da ve Çad'da bizim için darbe riski içeren tehlikeli durum var. Fildişi Sahili konusunda seçimler var göreceğiz.
Togo'dan bahsetmedim, zaten Togo bizden ayrılıp "Commonwealth" grubuna katıldı yani Amerikalıların kontrolüne geçti, bu da durumu çok değiştiriyor.
Son olarak Senegal. Senegal sağlam tutuluyor, problem yok. Başkan "Macky Sall", Putin ile tahıl tedarik görüşmeleri yaptı ve başarılı oldu. Yaygın bilinenin aksine Afrika'ya bu anlaşma uyarınca uygun maliyetli tahıl tedariği yapılacak.
Önümüzdeki on yıllarda Afrika; Çin ve Hindistan seviyesinde hızlı bir ekonomik büyüme göstermeyecek ancak demografik yani nüfus olarak çok hızlı büyüme gösterecek. Afrika ile ilgilenmeme gibi bir seçeneğimiz olamaz. Frankofon ülkeler için hiç olamaz. Bizim birinci stratejimiz Frankofoniyi kullanmak olmalı. Frankofoni değişim vektörü olmalı ve bu vektör ile her yönde ekonomik ve kültürel değişim yapmalıyız. Anlamalıyız ki biz artık frankofoninin lideri değiliz. Afrika'da Fransızca konuşan nüfus, Fransa nüfusundan fazla. Hatta bazı frankofon Afrika ülkelerinin nüfusları tek başlarına Fransa'dan fazla.
İkinci oyun alanımız ekonomi ve endüstri olmalı. Tüm bu ülkelerin hızla artan nüfuslarının ihtiyaçları için endüstriye ihtiyaçları olacak. Artık bu ülkeler için hammadde ihraç edip dışarıda işlenmesini sağlamak yeterli değil. Kendi ülkelerinde, kendi hammaddelerini işleyecekler ve bu alanda bizim için oyun alanı ve fırsatlar var. Frankofoniyi kullanarak ilişkilerimizi rakiplerimizden daha iyi tutmalıyız ve yerel ekonomik girişimler başlatmalıyız. Afrika'dan kovulduk, tekrar girmek için kafamızı yeniden programlamalıyız. Bize Batı'dan bakıp "zavallılar kovuldular" diyorlar ama onların "woke" kültürel yaklaşımları da Afrika'da hiç ise yaramıyor. Hatta Afrika bu yaklaşımdan nefret ediyor. Bu woke işinin Afrikalıların vizyonu ile ilgisi yok. Bu woke işleri Amerika, Fransa filan bazı ülkelerde var ama bu bahsettiğimiz Afrika ülkeleri çoğunlukla Müslüman ülkeler. Bunlara Avrupalı ve Fransız vizyonumuzu ve laiklik anlayışımızı dayatamayız. Diğer taraftan bazı Sahel ülkelerinde animizm hala güçlü.
Sonuç olarak biz Afrika'dan yanlış seçimlerimiz sonucunda kovulduk. Yeni Afrikalı elitleri anlamadık. İşlere yeterince müdahil olmadık. Öğrencileri başka ülkelere kaptırdık. Yükselmekte olan gençlere güvenmedik. Yozlaşmış ve yolsuz iktidar sahiplerini ve elitleri destekledik. Bugün de faturayı pahalı ödüyoruz. İşe Afrika'yı ve Afrikalıları sevmek ile başlayabiliriz. Fransa da çoğumuz Afrika'yı ve Afrikalıları sevmiyor.
Bize bu darbe haberlerini satmak için başka ülkeleri işin içinde gösteriyorlar ama İsterseniz kontrol edin, Ruslar Afrika'daki hiçbir darbe girişimine müdahil olmadılar. Hiçbirine!
Elbette Ruslar bize karşı propaganda yaptılar ama bunu Amerikalılar da yaptı. Amerikalılar bir çok ülke liderine "Fransızları kapıya koyun zamanları doldu" telkininde bulundular.
Giorgia Meloni'ye (İtalya başbakanı-MA) bakalım. Selefine göre tamamen Afrika politikalarını değiştirdi. Libya, Mısır, Etiyopya, Tunus politik yaklaşımında İtalyanların kafa yazılımını tamamen değiştirdi. İşte böyle yapmamız lazım. Artık o eski dönemde değiliz. Modern dünyadayız ve tüm ülkeler eşit. Anlamamız gereken konu bu. Konuştuğumuz zaman eşitler arası konuştuğumuzu kabul etmeliyiz. Zaten Fransız İhtilali'ni yapan dedelerimiz de gerçek eşitliği böyle tanımladılar.
Alain'in anlattıkları bu kadar. Yazıda bahsi geçen Afrikalı siyasetçilerin ve bazı kurumların tanıtım bağlantılarını yazı sonuna ülke bazında ekledim. Göz atmakta fayda olur. Afrika'daki gelişmeler genel hatlarıyla olumlu. Önümüzdeki aylarda belli ki darbeler dizisi devam edecek. Türkiye'nin becerikli dışişleri kadroları, yeterli bütçeler, iyi tasarlanmış idari süreçler, yeterli yetkilendirmeler ve ilgili uzmanlara gerekli inisiyatif tanınması ile Afrika'daki başarılı giden siyasetimizi daha üst seviyelere çıkartmayı arzulamalı ve desteklemeliyiz.
Fransa gene geldi burnumuzun dibinde Kafkaslarda, Azerbaycan ile Ermenistan konusuna burnunu sokuyor, Azerbaycan’ı etnik temizlik suçlamaları ve ekonomik yaptırımlar ile tehdit ediyor. Diğer taraftan Ermenistan ile askeri işbirliğini genişletiyor. Fransa tarafından sürekli fişteklenen bir Ermenistan ile Kafkaslara barışın, huzurun gelmesi, ticaretin canlanması, kapıların açılması mümkün olabilir mi?
Fransa Yunanistan'ı en üst teknolojik seviyedeki uçak, radar ve füze sistemleri ile silahlandırıyor. Kuzey Irak ve Kuzey Suriye'de ne yönde çalıştıkları herkesin malumu. Macron 2021 Ağustos'ta "ABD Irak'tan çekilse bile biz askerimizi Irak'ta tutacağız" demişti. Suriye'de de bildiğim kadarıyla hala askerleri kuzeydeki bazı Amerikan üslerinin gölgesi altında mevcut. Rakka'daki Fransız Çimento firmasının içinde Fransız gizli servisinin operasyonel unsurları, Amerikalı birlikler ile beraber bu fabrikayı üs olarak kullanıp bölgedeki PKK türevi gruplar desteklenmiş, kendileri anlatıyor. Eski Fransız ajanı "Marc Eichinger" kanal kanal gezip bu fabrikada ve Suriye'de yaptıklarını anlatıyor, bunlar hakkında kitaplar yazdı.
Fransızların Doğu Akdeniz'de Türkiye karşısında silahlandırmadıkları bir yunus balıkları kaldı. (ondan da çok emin değilim). Libya'da 2020'de hava üssümüzü kimin pilotajında olduğu pek de belli olmayan Fransız imalatı jetler bombalamıştı. Türkiye ile ilgili tüm jeopolitik konularda Fransa karşı cephemize ilk yerleşen ülkeler arasında oluyor ve Türkiye ile kimin derdi varsa ona maksimum askeri ve stratejik desteği veriyor.
Sürekli emperyalist cephede saflanıp Türkiye'ye karşı düşmanca tutum alan Fransa'nın Birleşmiş Milletler güvenlik konseyi koltuğunda veto hakkı ile oturmaya hakkı olmamalıdır. Nükleer silahlar gibi kitle imha silahlarına sahip olması da günümüz şartlarında hakkaniyetli değildir.
Alain Juillet sıklıkla Fransa'da ve farklı yabancı ülkelerdeki üniversitelerde (Genelde Frankofon ülkelerde) konferanslar vermektedir. Türkiye'ye kendisini davet edip Galatasaray Üniversitesi'nde bir konferans verdirmekte fayda olacaktır.
Afrika politikalarımızı sadece dışişlerimize havale etmemeliyiz. Bu iş toptan, bütünsel bir yaklaşım gerektirir. Sn. Mevlüt Çavuşoğlu nerelerde? Keşke onu bu işlerde işe yarar bir pozisyonda değerlendirmeye devam edebilsek.
Afrika siyasi konuları ile ilgili okuyucularımıza Aydınlık ve Ulusal Kanal yazarı, Cezayir’de yaşayan Sn. Doğan Duyar’ı takip etmelerini tavsiye ederim. https://twitter.com/ DoganDuyar
Alain Juillet:
https://www.ulusal.com.tr/ makale/9952011/metin-akgerman/ fransa-e-istihbarat-baskani- alen-ne-anlatiyor
https://www.youtube.com/watch? v=2_i0MRACyxI
Nijer:
https://en.wikipedia.org/wiki/ Niger_Air_Base_201
https://en.wikipedia.org/wiki/ Mahamadou_Issoufou
https://en.wikipedia.org/wiki/ Mohamed_Bazoum
Ruanda:
https://en.wikipedia.org/wiki/ Paul_Kagame
Gabon:
https://en.wikipedia.org/wiki/ Ali_Bongo
Senegal:
https://en.wikipedia.org/wiki/ Macky_Sall
https://en.wikipedia.org/wiki/ Léopold_Sédar_Senghor
Fildişi Sahili:
https://en.wikipedia.org/wiki/ Alassane_Ouattara
https://en.wikipedia.org/wiki/ Félix_Houphouët-Boigny
https://en.wikipedia.org/wiki/ Henri_Konan_Bédié
https://en.wikipedia.org/wiki/ Laurent_Gbagbo
Mali:
https://en.wikipedia.org/wiki/ Iyad_Ag_Ghaly
https://fr.wikipedia.org/wiki/ Amadou_Koufa
https://tr.wikipedia.org/wiki/ Fulanîler
https://en.wikipedia.org/wiki/ Azawad
Çad:
https://en.wikipedia.org/wiki/ Idriss_Déby
https://en.wikipedia.org/wiki/ Mahamat_Déby
https://en.wikipedia.org/wiki/ Toubou_people
https://en.wikipedia.org/wiki/ Zaghawa_people
Kamerun:
https://en.wikipedia.org/wiki/ Paul_Biya
Diğer:
https://en.wikipedia.org/wiki/ Frunze_Military_Academy
https://en.wikipedia.org/wiki/ Jacques_Foccart
https://en.wikipedia.org/wiki/ Commonwealth_of_Nations
https://en.wikipedia.org/wiki/ Bernard_Lugan
https://en.wikipedia.org/wiki/ ECOWAS
Burası önemli:
https://egazete.aydinlik.com. tr/e-gazete-aboneligi