Geçtiğimiz günlerde iki Prens, Harry ve William’ın Afrika’yı yalnızca fillerin ve zürafaların olduğu bir sömürge arka bahçe gibi görmesi, sömürülmüş, siyahi kıtada yoksulluk, hastalık içinde yaşayan insanları ve onların sorunlarını yok sayıp kendi sorunlarını dile getirmeleri İngiliz basınında yankılamış, gösterişçilik ve ben-merkezcilik olarak yansımıştı. Bu pahalı, gösterişe dayalı safari turlarının ise kıtanın sömürülmüş halkının gelişmesine katkı koymayıp, hatta onları otellerde, tuvalet temizleyici ve hizmetkar gibi görmekten öteye, varlıklarını görmeyen, fark bile etmeyen varsıl eğlencesi olduğuna değinmişti.
Mesleği rehberlik olan, bunu bir öğretmen duyarlığı, derinliği ve heyecanı ile yapan, ağırlıkla İstanbul’u gezdirip tarihini anlatan ancak Afrika turları da yapmış kadim bir dostum bu konudaki duygu ve düşüncelerini, bu deneyimi doğrudan yaşamış biri olarak anlattı: “Bazen ben de bu bakış açısı ile bakıyorum. Bu safari turlarının bencil ve gösterişe yönelik yüzüne katılıyorum. Bizler de turist gibi gidip sadece belli ve küçük bir kesime para kazandırıp keyif yapıyoruz. Türkler elbette az sayıda gidiyor ama özellikle İngiliz gibi bazı eski sömürgeci ülkeler, sanki hala kendi deniz aşırı çiftliklerinde geziyorlarmış gibi hayli talepkar bir tavır içinde ortalardalar” diyor.
- Turizmin içindeyim ama bazen diğer açıdan bakıp çok eleştiriyorum yaptığımız gezileri. Bir anlamda kültür sömürüsü yapıyoruz. Biz lüks içinde trende giderken keyifli saatler geçirip, çay, kahvemizle dışarıyı seyrederken geçtiğimiz köylerde yalınayak, çıplak, aç çocuklar görüyoruz, belgesel izler gibi izliyoruz. Ama tren şirketi para kazanıyor, dışarıdakilere hiçbir faydası yok” diye ekliyor. Tabii oralara gidip bu tabloyu görmek, yaşamak istemeyen bizlerin de sosyal medyada gördüğü fotoğraflar maalesef filler, zürafalar, üstü açık ciplerde boynunda fotoğraf makineli turistler, ayağı, üstü, başı çıplak çocuklar değil, naylon torbadan yapılmış evlerde oturanlar değil…
- Demokrasi görmedikleri için simdi kendi kara liderleri de genelde halkı sömürüyor” derken sömürgelerini bırakan İngiltere, Fransa gibi ülkelerin oralardan çekilirken kendilerinin yerine onlara yandaş olacak, ülkenin zenginliklerini onlara yollayıp, yani peşkeş çekip, kendileri saraylarda oturacak, yani rüşvetçi, halkı yoksul bırakacak kişileri koyduklarını, yeni suiistimal, sömürü sistemini anımsatırcasına…
- Ama Afrika ve kıtanın insanları çok güzel ve Afrika’yı ne Avrupalılar, ne Çin, ne kendi kara diktatörleri bitirebilir. Hala önlerinde çok yol olsa da Afrika daha güzel ve adil bir geleceğe kavuşacak. Pop-starların konser kampanyaları ile değil, bilinçlenme ve kendilerine güvenme ile olacak bu” diyor. Son olarak Çin ile ilgili düşüncelerini ekliyor: “Çin konusunda hak vermiyorum. Çin, çok ucuz fiyatlara tüm kaynakları, madenleri kiralıyor. İşçilerini bile Çin’den getiriyor ve Afrika’yı daha da fakirleştiriyor” şeklinde gözlem yapıyor.
Ancak The Guardian gazetesinde bu konuyu işleyen yazar Nels Abbey Çin ve İngiltere’nin kıtadaki tutumlarını karşılaştırırken, birinin kıtaya yol, tren, vb gibi hizmet, paylaşım götürdüğü ve böylece halka katkı koyduğu açısıyla bakıyor, diğerinin yalnızca kıtanın zenginliklerini kendi ülkesine taşıdığı ve kendi ülkesinde kendi vatandaşına katkı koyduğunu söylüyor.
Abbey “Commonwealth” ülkelerine değiniyor. Resmi adıyla “İngiliz Milletler Topluluğu” (tercümesi Ortak Varlık) geçmişte Britanya İmparatorluğunun sömürgelerinin varlığını ülkesine taşımak için kurduğu ortak topluluk. Günümüzde Birleşik Krallık ve eski sömürgeleri kapsayan, (ABD ve bazı eski sömürgeler buraya katılmayı reddetmiş) aralarında ticaret, kültür, sosyal, siyasi, ekonomik paylaşım olan, “ortak değerler ve amaçlarda eşit statüde” olduğu belirtilen 56 ülkeyi kapsayan bir koalisyona, örgüte verilen isim.
Abbey “Eğer bugün ‘Commonwealth’ gibi bir şey varsa bu Afrika ülkeleri ve Çin arasındaki ilişki hakkında bir şey söylüyor, Britanya ile Afrika hakkındaki ilişkiyi açıklamıyor” diyor. Commonwealth’in Batılıların Afrika’ya sahip olma, etkileme, değiştirme (dil, kültür, vb) ve bağımsızlık sonrası arkalarında bıraktıkları karmaşaya hayır kurumlarının yardımıyla görüntüde sahip çıktıkları ama bunların Afrika’yı daha iyi bir yere taşımadığını, Çin’in kurduğu modern altyapının kıtayı daha iyi bir yere taşıdığını belirtiyor.
Yazısını bitirirken de İngiliz ve gösteriş arayan varsıl diğer turistlerin (sanırım Çinliler safari merakında değil) odağının fil, zürafa gibi safari gezileri olduğunu, kıtanın insanına dair duyarlı bir söylemlerinin olmadığını yorumluyor…