Türk düşmanlığıyla biliniyor. Bu Galli adamı acaba koyu Türk düşmanı ve Türkiye’ye saldırgan politikalar güden unsur neydi?
David Lloyd George, Britanyalı siyasetçi, 1916-1922 yılları arasında Başbakan. Yani tam Birinci Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşımız zamanı. Muhatabımız. David ön adı, Lloyd George soyadı. 1863’de doğmuş, yani 1884 doğumlu İnönü’den 21 Atamızdan 18 yaş büyük. İnönü Lozan’da 38 yaşında. Mekan: Tarihi Lozan kentinin beş yıldızlı otellerinin ihtişamlı salonları. Gencecik İnönü nereden gelmiş? Toz toprak, savaş alanlarından, ihtişamlı salonlardan değil…
Lloyd George İngiliz değil, Galli. Kuzey Galli, Bir zamanlar öğrencisi olduğum Liverpool Üniversitesi Kuzey Gal bölgesi ile komşudur, 1 saatte giderdik, Liverpool’un sayfiyesi gibiydi. Doğduğu yer Chorlton-on Medlock Manchester’a yakın, yani İngiltere ama mezarı ise Llanystumdwy’de, Kuzey Gal’de, çok şirin, Galce konuşulan bir köyde. Lloyd George kendisini İngiliz addetmiyor, koyu Galli, ilk dili Galce. Türk düşmanlığıyla biliniyor. Bu Galli adamı acaba koyu Türk düşmanı ve Türkiye’ye saldırgan politikalar güden unsur neydi?
Tarihçi David Fromkin Birinci Dünya Savaşını anlattığı “Tüm Barışları Bitiren Barış” (A Peaceto End All Peace) adlı kitabında Lloyd George’un “Yunanlılara arka çıkmak için kabinede büyük mücadele verdiğini, onun ve Balfour’un Yunan taraflısı tek kişi olduğunu” yazıyor. (Sayfa 541) 1921’de Lloyd George’un kendi hükümeti içinde Türkiye’ye karşı olan savaş politikasında izole olduğunu yani yalnız kaldığını da ekliyor.
“Ben kişi olarak Yunanistan’ın dostuyum ama benim tüm meslektaşlarım bana karşı” diyor Lloyd George. Yani, bir lider, bir başbakan, tek başına, ülkelerin, insanların kaderleriyle oynamaya yetiyor. Yunan’ı Türk’ün üstüne salan Lloyd George bu savaşı konforlu koşullarında uzaktan izlerken Yunan ve Türk ölüyor… Oysa Yunanlı başarılı komutan Metaxas Türklerle savaşa komuta etmesi için çağrılınca reddediyor, “Anadolu Türklerin anavatanı, ben saldırmam” diyor. (Sayfa 541)
Lloyd George’un hırslı, tek ve saldırgan politikalarıyla kanlar dökülüyor, savaş bitiyor ve geliyoruz Lozan’a. Birçok delegasyon var ama pazarlık Birleşik Krallık Dış İşleri Bakanı Lord Curson ile İnönü, yani bizlerin heyetleri arasında. İnönü ve Türk heyetinin ayak izlerini adım adım izledim Lozan’da, 100. yıl anısına. Trenle gittim, onlar gibi, onların indiği Gar’da indim. Onların kaldığı beş yıldızlı Losanne Palace otele gittim, görevlilerden bilgi aldım, toplandıkları salonu gördüm.
Sonra tüm heyetlerin bir araya gelip toplantı yaptıkları Chateau Ouchy’ye gittim, oradan Lozan Tarih Müzesine ve en son, imzanın atıldığı Beau Rivage Otel’deki salonda adeta o günleri yaşadım, Leman gölüne bakan terasta kahvemi içip bir de kimbilir ne mücadeleli o günler adına güzel bir tatlı yedim. Her yeri fotoğrafladım, tam 100 yıl sonra onların soludukları havayı solumak, yürüdükleri koridorlarda, salonlarda yürümek, 38 yaşındaki deneyimsiz İnönü’nün Lord Curson karşısında dimdik ve kararlı duruşunu hayal ettim.
Musul ve Kerkük dışında her pazarlıktan galip çıkan heyetimizi, Atamızı şükranla andım, kanla, canla, mücadeleyle çizilen Misak-ı Milli, sınırlarımızın değerini bilmenin kutsallığını her an vurgulamamız gerektiğini tekrar anımsadım. Sonra aynı Gar’dan atalarımız gibi tekrar trene bindim ama bu defa 1936 Boğazlar Anlaşmasını tekrar yaşamak için Montrö’de indim…