The Guardian gazetesinden Shamira Shackle’ın yazısına göre köleciliğin tarihi bağlantıları araştırılmaya başlandığında birçok kurum buna destek verdi ancak Cambridge Üniversitesine bağlı bir kolej bunu dirençle karşıladı. Gazeteye göre tarihçi Nicolas Bell-Romero üç yıl önce Cambridge Üniversitesinin transatlantik köleciliğiyle ile ilgili araştırma işine başladığında ulusal basında, isimsizler tarafından “patırtı çıkarmak isteyen bir woke aktivist” olarak etiketleneceğini bilmiyordu. Woke aktivist neydi? Türkçede karşılığı yok. İngilizcede woke “toplumsal konulara duyarlı, gerçeklerin farkında olan kişi” anlamına kullanılıyor. Woke, ABD’de ortaya çıkmış, sosyal adalet ve ırksal eşitliğe vurgu yapan bir hareket. Terim, Afrikalı Amerikan yerel İngilizcesi uyanık kal anlamındaki stay woke ifadesinden devşirilmiş.
Çalışması yayınlanmadan üniversitede tatsız bir tartışma başlamış bile. Sağ basın tarafından “Britanya’nın tarihini lekelemek istiyor” diliyle zorbalık ve sansür ile karşılaşmış. Avustralyalı Bell-Romero Cambridge’de yeni doktorasını tamamlamış, kariyerinin başında ve kendini kanıtlamaya istekli bir kişiymiş. Doktora sonrası için bu araştırma tam uygun bir pozisyonmuş. Üniversitenin arşivlerine girip mezunlarının, bağışçılarının ve orada çalışmış hocaların kölecilikle ilgili geçmişlerini araştırmak.
TOZLU ARŞİVLERİN FİNANSAL KAYITLARI KANITLIYOR
Bell-Romero’ya göre herhangi bir kişi can sıkıcı bir iş olan tozlu arşivlerde 18. ve 19. Yüzyıl finansal raporlarını ve diğer belgeleri okumaktan çok sıkılır ama bir tarihçi için bu iş çok heyecan verici. Araştırılmamış tarihi bir alana katkı koyabilmek… Cambridge, Manchester, Liverpool, Bristol gibi endüstriyel bir kent olmadığından kölecilikle ilgili kökleri onlar gibi açık değil ancak ülkenin en eski ve varsıl üniversitelerinden biri olan Cambridge’de kölecilikten kazanılan paranın dolambaçlı olarak İngiliz yaşamına nasıl girdiğini araştırmak onun için iyi bir konuydu.
Güney Deniz Şirketinin hisse sertifikası (Universal Tarih Arşivleri / Getty)
17’inci, 18’inci ve 19’uncu yüzyıllarda İngiltere’de varsıl olan kişilerin kölecilikle ilgili bağlantılarından dolayı mezun, bağışçı ve hocaların da kölecilik bağlantılarının olmasını beklemek mantıklı bir şeydi. Geçtiğimiz on yılda ABD ve Birleşik Krallıkta birçok üniversite bunları araştırmaya başlamıştı. Harvard ve Georgetown kölecilik bağlantılarını bulmuştu. 2018’de Glasgow Üniversitesi bu araştırmayla başı çekmiş, kısa bir süre sonra Bristol, Edinburgh, Oxford, Manchester, Nottingham üniversiteleri de benzer araştırmalar başlatmıştı.
Tüm bu araştırmalar Britanya’da ciddi bir değişim başlatmış ve tazminat konularını gündeme getirmişti. Geçmişte Britanya bu konuya değindiğinde yalnızca köleciliğin kaldırılmasına değinmekle yetinmişti. Cambridge de bu paralelde hareket etmişti. Köleciliği kaldıran ana isimler, William Wilberforce ve Thomas Clarkson bu üniversite mezunlarıydı. Ancak köleciliğin kaldırılması ile kölecilikten gelen varlık ve ekonomik güç kalkmamıştı.
KÖLECİLİK BAĞLANTILARI POSTANEDEN İNGİLTERE BANKASINA PARA KAZANILAN HER YERDE
Bell-Romero hiç sorulmamış soruları sordu. “Diğer taraf hiç araştırılmamıştı. Köle sahipleri burada mı eğitim almıştı? Bu üniversitenin öğrencileri köle ticareti yapan farklı şirketlere yatırım yapmış mıydı? Buralardan kazanmışlar mıydı?” gibi soruları soruyordu. Cambridge de üniversiteye bağlı ama iç işlerinde, bütçelerinde bağımsız 31 kolej ve merkezi bir üniversite var. Bell-Romero ve araştırmayı ortak yürüttüğü Cadeau bu kolejlerin bazılarının arşivlerine girmekte zorlandıklarını belirttiler.
Araştırmalarında sömürgelerde yaşanan köle ticareti, kölecilik, kölelerin pamuk, şeker, tütün vb üretimi gözlerden uzak olduğu için İngiltere’de yaşayan halkın gözü önünde olmadığını, gizli olduğunu ama varsıl olan tüm ailelerin bir şekilde kölecilikle varsıllaştığını buldular. Kölecilik bağlantıları kısacası postaneden, merkez bankasına kadar para kazanan hemen her sektördeydi. Bu konuda araştırma yapanlar da “woke” etiketiyle kötü muameleyle karşılaşabiliyordu, bunun arkasında da “milli gurur”u inciten bir taraf vardı.
Bunu araştıran tarihçiler arşivlere ve finansal kayıtlara bakıyorlardı. Tarih de kanıtların birikimi değil miydi? Yani bu araştırmalara kötü bakılmamalıydı. The Guardian gazetesinin verdiği bu haber bu şekilde uzayıp gidiyor, burada her ayrıntısına yer veremeyeceğim kadar uzun bir yazı. https://www.theguardian. com/news/2023/jun/01/cotton- capital-legacies-of-slavery- research-backlash-cambridge- university?utm_term= 6489c7e4d39096ba61795edc5f9ce1 59&utm_campaign=CottonCapital& utm_source=esp&utm_medium= Email&CMP=cottoncapital_email İlgi duyanlar tüm yazıya buradan ulaşabilirler.