ABD'den "ateşkes" beklemek çok büyük bir hatadır. Bırakalım ABD'den "ateşkes" medeti ummayı ABD İsrail ile birlikte Gazze'de yaşanılan katliamın baş sorumlusudur.
Unutulmaması gereken ateşkesler her iki tarafın da bunu kabul etmeye ve buna bağlı kalmaya istekli olmasıyla mümkündür. Ama Gazze'de her iki taraf için böyle bir durum şuan için pek mümkün gözükmüyor. Üstelik savaş diğer bölgelere yayılma eğilimindedir.
Elbette, dünya haklarının katliama karşı ayağa kalkması çok önemli bir gelişmedir ama bu ateşkes için yeterli değildir. ABD gerçekten büyük krizde ve bu krizi askeri gücünü kullanarak çözmeye çalışacaktır.
Olaylara ABD açısından bakarsak Gazze çatışması öncesi zaten ABD sıkışmış durumda idi. Ukrayna, Orta Avrupa, Afrika,Güney Amerika yenilgileri derken ABD dünyanın çeşitli yerlerindeki eski siyasi gücünü kaybetti.
Ukrayna savaşı sonrası alınan yenilgiden dolayı zaten ABD'nin yeni cepheler açacağını tahmin edilebilir bir gerçekti. Filistin olmasa belki Orta Avrupa, belki Kafkasya vb. yerlerde cepheler açmayı planlayacaktı. ABD, eski siyasi gücünü sağlamak amacıyla elindeki en büyük kozu askeri gücünü kullanacaktı. ABD gerçekten siyasi olarak bitik durumda her türlü çılgınlığı İsrail ile yapabilir. Çünkü ABD ve batı koalisyonu dünyanın bir çok yerinde sıkışmış ve boğulmuş durumdadır. Panik içinde olan Atlantik bloku yeni cepheler açarak bu durumdan kurtulmayı planlamaktadır.
Öncelikle belirtelim,ABD ve batı koalisyonu için Ukrayna cephesi çoktan kapanmış ve kaybedilmiştir.
Diğer taraftan aslında ABD yeni cephe açma çabasında olmasına rağmen buna ne mecali vardır, nede eski ekonomik ve politik gücü vardır. Bu nedenle yeni cepheler açarak kendi sonunu hazırlamakta olduğunu söyleyebiliriz.
Çünkü ABD liderliğinde oluşan batı koalisyonu Ukrayna cephesinde sadece yenilmekle kalmadı, kendi içinde tartışmalar yoğunlaşmış, ayrışmaya girmiş ve sonuç olarak İsrail'in Gazze saldırısıyla birlikte ayrışma-bölünme daha çok artmıştır.
Savaşın başında Ukrayna'ya desteğini esirgemeyen Polonya, Slovakya gibi devletler Ukrayna'ya desteğini çekmişler, cephenin lokomotifi durumundaki ABD ve İngiltere gibi devletler ise Ukrayna'ya gerekli olan parasal ve silah yardımını gönderememişlerdir.
Tabii bunu sadece biz değil batılı siyasetçiler ve analizcilerde söylemektedir.
Batı siyasetçilerin ve analizcilerin Ukrayna'ya silah yardımının yeterince yapılmamasının açıklaması ise genelde şöyle yapıyorlar:
Ellerinde silah miktarının azaldığını, var olan silahın çoğunluğunu ise zaten Ukrayna'ya gönderdiklerini, silah gönderseler bile Ukrayna ordusunda Patriot gibi, M1 Abram tankları gibi çeşitli savaş araçlarını kullanabilecek kalifiye personelin kalmadığını söylüyorlar.
Çünkü Ukrayna ordusun Rusya'ya başlatmış olduğu taarruz nedeniyle ordusunda büyük bir erime söz konusudur. Ukrayna'nın Rusya'ya olan taarruzda kaybedilen personelin büyük çoğunluğu NATO'nun eğitiminden geçmiş askeri personelin olduğu belirtilmektedir. Ukrayna ordusunun en büyük handikaplarından birisi budur.
Ukrayna ordusu küçük bir köyü alabilmek amacıyla çok sayıda savaş aracıyla birlikte on binlerce insan kaybını verdi. Şuan itibariyle Ukrayna mezarlığa dönmüş durumda olup, batı tıkanmıştır.
Batı'dan Ukrayna'ya kesilen yardımlar tekrar yapılsa bile en önemli problem Ukrayna ordusunda ciddi kalifiye asker eksikliğidir. NATO'nun eğitmiş olduğu ,sıkı eğitimden geçen personel Ukrayna ordusunda ciddi kayıplar vermiş ve erimiştir. Dolayısıyla modern silahları kullanacak üst düzey bilgiye sahip askeri personel kalmamıştır. Orduya alınacak yeni askeri personelin eğitimi ise uzun zaman sürecektir.
Örneğin Eski CIA uzmanı Larry Johnson konuyla ilgili açıklamasında Ukrayna ordusunda tecrübeli personel azlığını belirterek “Onlar (Ukrayna askerleri) dokuz yıl boyunca NATO tarafından eğitildi. Tecrübeli bir subay kadrosu, askerleri vardı, insanları öylece sokaktan toplayıp üniforma giydirmiyorlardı. Ukraynalı askerler çok yetenekliydi. Fakat öldürüldüler.Sıfırdan bir ordu kurmak durumundalar. Ancak bu sefer ellerinde sağlık açısından uygun insanlar yok.” ifadelerini kullandı.
İngiltere'den yapılan açıklamada ise, İngiltere'nin Ukrayna'ya modern savaş uçakları tedarik etmeyeceğini, çünkü bunun eğitim süresinin uzunluğu nedeniyle etkili olmayacağı belirtildi.
Typhoon ve F-35 savaş uçaklarının teknolojisinin gelişmiş olduğunu ve ustalaşmak için uzun süren eğitim gerektiğini vurgulandı.
Brüksel'deki NATO Karargahında Askeri Komite Başkanı olan Amiral Rob Bauer ise NATO'nun cephanesindeki silahın tükendiğine ve yeterince stoklarında silah bulunmadığına dair açıklamada bulundu.
Pentagon eski danışmanı Albay Douglas McGregor sosyal medya paylaşımında "Washington ve müttefiklerinin Ukrayna'ya yönelik cephanesi, ekipmanı ve iç desteği tükeniyor.Stark'ın gerçeği Ukrayna'daki vekalet savaşının kaybedildiğidir." ifadelerini kullandı.
Buraya kadarki aktardığımız gelişmeler ABD'nin Ukrayna cephesinde büyük bir çöküş içerisinde olduğunu göstermektedir.
Tabii bu çöküş sadece Ukrayna cephesinde değil kendi iç siyasetine de yansımıştır. ABD'de Ukrayna Savaşı'na karşı çıkan büyük bir kitle oluşmuştur. Savaşa karşı çıkan Cumhuriyetçiler , Demokratlara karşı güç kazanmıştır. ABD'deki Biden hükümeti kapanma sorunu ile karşılaşmış ve bu nedenle Ukrayna'ya ayrılan yardım bütçeden çıkartılmıştır. Açıkça ABD'de iktidar ve muhalefet Ukrayna nedeniyle birbirine girmişlerdir.
ABD'nin Afrika'daki ve Güney Amerika'daki yenilgilerinden bahsedilir fakat çoğunlukla Orta Avrupa'daki kayıplarından bahsedilmez. Oysa ABD'nın Orta Avrupa'daki gücüde kırılmış durumdadır.
Orta Avrupa'da çok büyük değişim vardır. Slovakya, Macaristan ve Sırbistan'ın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'e ciddi yakınlık göstermesiyle Orta Avrupa'da gidişat değişti. Slovakya'da batıcı hükümet düştü, önümüzdeki dönemde Avrupa'da ABD'ye kafa tutan partiler iktidara gelecektir . Şuan Putin' e yakınlık gösteren Slovakya, savaşın başında Ukrayna'ya savaş uçağı teslim eden ilk ülke olarak bilinir. Slovakya'nın bu durumu Orta Avrupa'daki değişimin en önemli işaretlerden biridir. Özellikle hem Slovakya'daki gelişmeler hem de Macaristan'daki gelişmeler çok önemlidir. Orta Avrupa'da ABD büyük bir yenilgiye uğramıştır.
Buraya kadar yazdıklarım Atlantik cephesinin ne kadar zor duruma düştüğüdür.Yazımda Ukrayna ve Orta Avrupa'ya yoğunlaştım fakat ABD, dünyanın bir çok yerinde yenilgiye uğramış durumdadır. Batı koalisyonu ciddi bir biçimde dünyanın her yerinde ciddi bir yara aldı. Batı emperyalizmi Filistin meselesini fırsat olarak görüp delilik yapıp cephe sayısını arttırma durumu yüksektir.
Gördüğümüz kadarıyla Rusya'ya yapılan durumun aynısını İran'a yapmaktalar. İran kışkırtılmaktadır.
İran için konuşursak, İran'nın kırk yılda emperyalizme ve siyonizme karşı bölgeye yaptığı yığınak yok edilmek istenmektedir.
Türkiye ise; emperyalizmin ve siyonizmin başından beri ana hedeflerden bir tanesidir. ABD Başkanı Biden'ın "Suriye'deki durum ABD'nin ulusal güvenliği ve dış politikasına alışılmadık ve olağanüstü bir tehdit oluşturuyor."ifadesi karşılaştığımız tehditi bir kez daha gün yüzüne çıkartmıştır.
Analizlerimizi düşündüren diğer bir nokta, Çin meselesidir. Gazze'deki katliamlardan önce Çin, Kuşak Yol'dan dolayı Arap ülkelerine yönelik diplomatik atak gerçekleştirerek kendi tarafına çekmeye çalışmış ve bunda başarılı olmuştu. ABD'nin Gazze' yi fırsat bilip bölgeye askeri yığınak yapmasının bir sebebi de budur. Sırf Çin'den ve Kuşak Yol'dan dolayı bile ABD, sadece Gazze ile sınırlı kalmayacaktır.
ABD'nin ateşkesi kabul etmesi demek Ortadoğu'yu Çin, İran ve Türkiye gibi güçlere bırakıp kendisinin Ortadoğu'dan uzaklaşması anlamına gelir. Peki ABD yönetimi Ortadoğu'da Çin ile birlikte Türkiye ve İran gibi ülkelerin ağırlığını koymasını kabul eder mi? Bu soru düşündürücüdür çünkü ateşkesin sağlanamayacağı yönünde bir diğer olgudur. Elbette ABD içinde "üstlerden çekilelim kendi içimize kapanalım" görüşünü savunan Trump tarafı vardır. Fakat ABD'de seçimler olmadan önce şahinler, ellerini hızlı tutup bölgeyi ateşe çevirebilme durumu yüksektir.
Diğer taraftan son 1 haftadır batı medyasında sıklıkla "HAMAS'ın tasfiye edilmesi" gündeme getirildi. HAMAS tasfiye sürecinin sonunda Gazze'nin Abbas yönetimine devredileceği tartışıldı. Bilinmelidir ki; HAMAS Gazze'nin son savunma noktasıdır. İsrail, Gazze'yi yok etmeden HAMAS'ı yok edemeyecektir. HAMAS'tan sonrada sıranın HİZBULLAH'a ve diğer örgütlere geleceği ise bir gerçektir. Böyle bir durum ise tüm bölgeyi büyük bir savaşa sokacaktır.
Nasrallah'ın Cuma günkü açıklaması ile Hizbullah şuan için topyekün savaşa dahil olmadı. Hizbullah'ın savaşa yaymamak adına, tuzağa düşmemek adına geri planda durduğunu fakat Gazze düşmeye başlarsa İsrail'e cephe açacağını düşünmek mümkün. Ama HİZBULLAH'ın bu planında daha ilerisinde planlarda olabilir. Bu planlardan öne çıkan görüş ise; İsrail'in Lübnan ve HİZBULLAH'ı zaten hedeflediğidir. Böyle bir durumda HİZBULLAH topyekün savaşa katılacaktır.
Tüm gelişmelerle birlikte bölge ülkelerinin kader birliği vardır.ABD ve İsrail'in hedefinde olan bölge ülkeleri tek başlarına mücadele vermesi yerine ortak hareket ederek mücadele etmesi en doğru hareket olacaktır. ABD'nin savaşı yayma amacı tartışılmasına rağmen Atlantik cephesi şuan en zayıf anını yaşamaktadır. Ateşkesi ancak Filistin halkı ile bölge ülkelerinin dayanışması sağlayabilir.
Unutulmaması gereken Selahaddin Eyyübi'den bu yana 1000 yıldır haçlı seferlerine karşı atalarımız bölge halkaları ile birlikte ortak hareket edip nasıl savaş verip, kutsal toprakları savunduysa bugünde atalarımız gibi bölge ülkeleri ve halkları ile ortak hareket etmek en doğru seçenek olacaktır. Bu noktada Türkiye'ye büyük görevler düşmektedir. Bölge ülkelerinin Türkiye' nin cesaretine ve liderliğine ihtiyacı vardır. 11-12 Kasım tarihlerinde gerçekleşecek olan İslam İşbirliği Teşkilatı'nın olağanüstü toplantısı büyük önem taşımaktadır.
Bu noktada bölgede çıkacak her türlü çılgınlığı karşı kanaatimce kendisini aydın olarak tanımlayan herkes, Sadabat Paktı gibi oluşumları örnek göstererek, bölge ülkelerinin işbirliğinin gerekliliğini gündeme oturtması önem taşımaktadır.