Kürdo'nun mutluluğu

İsveç’te Kürdo Baksı’nın bir kitabı yayınlandı: “Endast den som är turk är lycklig. Erdoğan, kurderna och Sverige (Yalnız Türk Olan Mutludur. Erdoğan, Kürtler ve İsveç)”.

Abdullah Gürgün Yazar gurguna@hotmail.com

İsveç’te Kürdo Baksı’nın bir kitabı yayınlandı: “Endast den som är turk är lycklig. Erdoğan, kurderna och Sverige (Yalnız Türk Olan Mutludur. Erdoğan, Kürtler ve İsveç)”.

KÜRDO VE BAKSI AİLESİ

“Kürdo kim?” diyeceksiniz. Türkiye’de tanıyan azdır ama İsveç’te bilinen bir gazeteci yazardır.

Baksı ailesi İsveç’te “Kürt Lobisi”nin kurucularındandır.

Babası Lütfi Baksı 12 Eylül 1980 Amerikancı Faşist askeri darbesinden sonra İsveç’e iltica eden bir Kürt entelektüelidir. Öğretmendir. Geldiği sıralarda tanışmıştık. Kitap kurdudur. Kitapçı dükkanı da açmıştır. Çok görüşmesek de sınırlı ve mesafeli bir hukukumuz olmuştur. En son, 15-20 yıl önce Olof Palme sokağında bulunan büyük bir sahaf dükkanında karşılaşmıştık.

Paris’teki Kürt Enstitüsü’nde de üye idi. Türkiye’de Barzani’nin Kürdistan Demokratik Partisi çizgisinde partilerin kurulmasında rol oynadı. 1997 yılında Şerafettin Elçi’nin başkanlığında kurulan DKP’nin kurucularından oldu. 2006 yılında kurulan Katılımcı ve Demokrasi Partisi'nin (KADEP) de kurucuları arasında yer aldı ve Şerafettin Elçi’nin vefatından sonra KADEP genel başkanlığına seçildi.

www.rudaw.net sitesinde kendisiyle yapılan bir söyleşide verdiği bilgilere göre Nakşibendi tarikatına mensup Barzanici Kürt bir ailenin çocuğudur. Stockholm merkezde bir toplantıda PKK’lılar tarafından dövülmüştü. Doktor olan kızkardeşi Lamia PKK’ya katılmış ve PKK tarafından infaz edilmişti. O nedenlerle PKK’ya mesafeli olduklarını sanıyorum.

Kürdo’nun amcası Mahmut Baksı her nedense yıllar sonra PKK’ya yanaşmıştı. Kürdo ise PKK’ya karşı daha dikkatli bir dil kullanıyor. Ancak bildiğim tanıdığım kadarıyla Baksı ailesi daha çok barışçıl yollarla Kürt meselesine yaklaşıyor.

Baksı ailesinin evine bir kez, 1994 yılında Kürdo’nun kızkardeşi Nalin Baksı (Pekgül) milletvekili olduğunda bir röportaj yapmak için gitmiştim. Cumhuriyet Gazetesi dahil birçok yerde yayınlandı o yazı. Nalin’i bir amazon olarak nitelemiştim. Gerçekten de mücadeleci bir kızdı. Yıllarca Sosyal Demokratların kadın kolları başkanlığını da yaptı.

BAKSI-KAM-ŞAMAN-BİLGE

Kürdo kitabında, Baksı soyadını almaları konusunda bu sözcüğün eski Kürtçede ya da Farsça da “bilge” anlamına geldiğini söylüyor. İslam öncesi Türkçede de üç aşağı beş yukarı bu anlama geliyor, bir bakıma “şaman” ya da “kam”. Geçmişi anlatan, gelecekten haber veren, sözlü edebiyatı sürdüren kişi anlamına geliyor. “Bak” kökünden geliyor.

Okuma, yazma, anlatma geleneğinin güçlü olduğu bu aileden gelenler arasında en etkili olanı bence Gazeteci Yazar Mahmut Baksı idi. Mahmut da 12 Mart 1971 Amerikancı Faşist Askeri Darbesi sonrası İsveç’e sığınanlardan. Kendisiyle 1972 senesinde tanıştık. Siyasi olarak ayrı yerlerde olsak da 2000 yılında genç yaşta ölünceye dek dostluğumuz sürdü.

Mahmut İsveç’e Kürt sorununu duyuran kişidir. Irkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı yazılar yazmış olsa da asıl konusu Kürt ve Kürdistan idi. Korkunç kıvrak zekalı, hazırcevap, sevecen, şakacı biriydi. Ancak pek okumazdı.

Bir keresinde sordum: Sen neden hiç okumuyorsun?

Yanıt: Ben okumam Apocuğum; ben yazarım...

Başka biz kez sordum: Sen hep Kürt ve Kürdistan konusunu yazıyorsun. Gına geldi artık azıcık başka şeyler de yazsan...

Gene dehşetli bir yanıt: Bak sana bir fıkra anlatayım. Kürt Memo ile Türk Hüso birlikte bir yere gidiyorlarmış. Kürt Memo bir türkü tutturmuş, “lele lele lele lele leleeee...” Türk Hüso bir süre sonra sıkılmış.

- Ya hu bir tutturdun lele lele, değiştir artık şunu...

“Ha olur”, demiş Memo, değiştirmiş, “lolo lolo lolo loloooo”...

Kitabı okurken pek çok kez Mahmut’u düşündüm. Bu kadar benzerlik olur!

Kürdo bir yerde onun bir şiirinden de yararlanmış.

Sanırım Mahmut’un tek şiiriydi. İsveç toplumunu karikatürize ediyordu. Çok da etkili olmuştu:

“İsveç’te önce kral gelir
Sonra kapitalistler gelir

Sonra bürokratlar gelir

...

...
En son göçmenler gelir...”

gibi birşeydi.

Kurdo da şöyle yazmış:

“İsveç’e önce Kürt sikkeler geldi
Sonra Vikingler Kürdistan’a gitti
Daha sonra Kürtler İsveç’e geldi
En son İsveç’e kebap geldi...”

YALAN YALANLAR

Kürdo’nun kitabında bilmediğim çok şey var. İlginç bilgiler edindim. Çok değişik konulara girmiş. Osmanlı, Demirbaş Şarl, Zeki Müren, dolma şu bu; haklı eleştiriler, öneriler var. Her telden çalıyor. Ne var ki, esas olarak Kürt ve Kürdistan propagandası. Yani tam bir aşure... Olumsuz yönü ise şu: Doğru ile yanlış, olguyla düş, veri ile söylenti, belge ile kurgu, gerçek ile hayal harmanlanmış. Ortaya ilkokul çocukları için bir öykü kitabı çıkmış. Bir de söylene söylene doğruymuş gibi kabul edilen şeyler var. İngilizce “factoid” denen “uydurma”nın, sözde gerçeklerin “fact” yani gerçekmiş gibi sunulmuş.

Örneğin ana fikrini oluşturan “Kürtlerin varlığı ve dili tanınmıyor”... Artık o dönemleri geçmedik mi? TRT’de bile Kürtçe yayın yok mu? Ya Kürtçe kanallar? Kürt ya da hangi etnik kökenden olursa olsun aynı hak ve sorumluluklara sahip değil mi? Kürt milletvekilleri, bakanları, başbakanları, cumhurbaşkanları yok mu? Kürdo’nun Babası Lütfi Baksı’nın başkanlığını yaptığı Katılımcı Demokrasi Partisi’nin (KADEP) Kurucu Başkanı Kürt Şerafettin Elçi, Bülent Ecevit’in Bayındırlık Bakanı değil miydi? Baksı ailesinin mensubu olduğu Nakşibendi tarikatına mensup Kürt vatandaş Turgut Özal bu ülkede başbakanlık, cumhurbaşkanlığı yapmadı mı? Türkiye’nin her yerinde Kürtçe konuşulmuyor mu, Kürtçe müzikler çalınıp oynanmıyor mu? Türkiye Cumhuriyeti ekonomisi Kürdo’nun Batmanlı hemşerisi Kürt Bakan Mehmet Şimşek’e teslim edilmedi mi?

Kürdo tam bir “baksı” gibi masal ile gerçeği kelime oyunlarıyla karıştırarak tatlı tatlı anlatıyor. Türkiye’nin bazı yalanlar üzerine kurulduğunu iddia ediyor ve o yalanların şunlar olduğunu öne sürüyor:

1- “Türkiye sadece Türklere aittir”

Hürriyet Gazetesi’nin başında yer alan tümceyi Türkiye kuruluşundaki yalan olarak almış. Bana göre Türkiye, tüm yurttaşlarımıza aittir. Türkiye yurttaşlarına da Türk diyoruz. Öküzün altında buzağı aramaya gerek yok.

Kürdo, 1933’te Hitler iktidara gelince Türkiye’de andımızın öğrenciler için zorunlu kılındığını söylüyor ve andımızı İsveççeye şu şekilde çevirmiş:

“Türküm, gerçeğim, çalışkanım.
İlkem: Küçüklerimi korurum, yaşlıları sayarım ülkemi ve ulusumu kendimden çok severim.
Ülküm: Yükseklere ulaşmak, ileri gitmek.
Ey Atatürk!
Her zaman senin yürüdüğün patikadan senin gösterdiğin hedefe gitmektir.
(Sadece) Türk olan mutludur!
Varlığım Türk varlığına armağan olsun!
(Sadece) Türk olan mutludur”.

Kürdo buradan şu sonucu çıkarmış:
“Türk olmayan mutsuzdur.
Mutluluğa giden yol Türklükten geçer.
Kendini Türk olarak gören mutludur.
Mutlu kendini Türk olarak adlandırandır.”

Gene muzip dostum rahmetli Mahmut Baksı’yı hatırladım. Böyle laf cambazlıklarını o da pek severdi.

2- “Ne Türkiye’de ne de dünyanın başka yerinde Kürt vardır. Sadece teröristler vardır”
???!!!
Pes... Türkiye’de artık “Kürt yoktur” diyen mi kaldı?

3- “Ermenilere soykırım uygulanmadı”

Kürdo Türklerin yalnız Ermenilere değil; tüm Hıristiyanlara soykırım uygulandığını üstüne basa basa öne sürüyor ama Ermeni Başbakan Kaçaznuni’nin Emperyalist yalanlara nasıl kanarak ihanet çeteleri kurduklarını yazdığını, Ermeni çetelerin Türk ve Kürtleri katlettiklerini söylemiyor. Kürt çetelerin, aşiretlerin Ermenilere neler yaptıklarını, Ahmet Türk’ün ailesi gibi Hamidiye Alayları kuran Kürt aşiretlerin Ermeni arazilerine el koyuşlarını da görmezden geliyor.

4- “Yurtta barış, dünyada barış”

Kürdo’ya göre Türkiye hep savaşıyormuş, Suriye, Kıbrıs ve Kürdistan topraklarını işgal etmiş (“Kürdistan”nın sınırlarını, yöneticilerini vs belirtmemiş. Kuzey Suriye’ye Kürdistan, Güneydoğu Anadolu’ya “Kuzey Kürdistan” diyor. Muzip dostum rahmetli Mahmut Baksı’nın çizdirdiği bir Kürdistan haritasını anımsıyorum. Basra Körfezi’nden Karadeniz’e, Akdeniz’den Hazar Denizi’ne uzanıyordu. Yalnız Türkleri değil, Ermenistan, Asuristan ve Zazaistan topraklarını(!) da kapsadığı için Ermeni, Asuri ve Zaza lobilerini de çıldırtıyordu). 

Kürdo’ya göre Recep Tayyip Erdoğan da az savaşçı değilmiş. Osmanlı’yı yeniden kuracakmış. Kırımı almak için Rusya’yı zayıflatmak amacıyla Ukrayna’ya insansız hava araçları satıyormuş vs vs.

ERDOĞAN VE PERİNÇEK HEDEF

Kitapta pek çok kişi hakkında görüşler var. En çok Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’dan bahsediyor. Tabii veryansın ediyor. Ama çelişkili. Örneğin Erdoğan’ın bir yanda Kırım’ı almak için Rusya’yı zayıflatmak istediğini yazarken diğer yanda şöyle diyor: “Türkiye pratikte Rusya’nın bir bölgesi gibi. Erdoğan Putin ne emrederse yerine getiriyor”.

Kitapta saldırılardan nasibini alanlardan biri de Doğu Perinçek. Kürdo, Perinçek’i derin devlet mensubu olarak sayıyor. Derin devletin görevleri şunlarmış: insanları yok etmek, halk gruplarını şeytanlaştırmak, Kürt sorunu hiç çözümlememek ve ihtiyaca göre kanlı kansız askeri darbeler düzenlemek. İşte bu nedenlerle Perinçek’ten ödü kopuyormuş. Kurşunun nereden geleceğini görebilmek için etrafa bakıyormuş, kaçacak delik arıyormuş. Kürdo Perinçek ile birkaç kez görüşmüş. Düşmanını tanımak için(!)

Kitaptaki yanlışları, tuhaflıkları ve tutarsızlıkları tek tek irdelemeye kalkarsanız iki kitap yazmanız gerekir. Hani bir deli kuyuya bir taş atmış elli akıllı çıkaramamış misali. Kuyu taş ile dolu.

SAFTİRİKLER İÇİN MİZAH KİTABI

“Yalnız Türk Olan Mutlu” Türkçeye çevrilirse Aziz Nesin’in kitaplarından daha fazla satacak bir mizah kitabı olabilir.

Sarışın İsveçlilerin güzelliğini vurgularken mavi gözlü olduklarını da ekleriz. İsveçlilerse “mavi gözlü” sözünü “saftirik” anlamında kullanırlar. Kürdo’nun kitabı da tam bunlara göre. Çok da hoş bir dille; “baksı” diliyle yazılmış. Yutması, yutturması kolay. Yanlış mı, doğru mu diye bakmadan, araştırmadan yutarlar.

KÜRDO’NUN HAKKI KÜRDO’YA

Kürdo’yu İsveç’e geldiğinden beri tanırım. Hem babasının hem de amcasının özelliklerini kapmış ama boynuz kulağı geçmiş. Daha bilgili, daha zeki.

Irkçılığa, yabancı düşmanlığına karşı ilk çıkışını Svart Vit (Siyah Beyaz) dergisini yayınlayarak yaptı. Ünlü “Millenium” kitaplarının yazarı Stieg Larsson ile işbirliği içinde çok güzel çalışmalara imza attı. Düşünce ve anlatım özgürlüğü alanında ödünsüz mücadele etti. Ödüller aldı. Kutlarım. Gerçekten Kürdo’nun hakkı Kürdo’ya verildi.

Kürt - Kürdistan meselesine gelince bana göre o da yanlış yolda.

1970’li yıllarda amcası dostum Mahmut Baksı’ya söylediğimi elli yıl sonra Kürdo’ya da söylüyorum:

Feodalizm, Kapitalizm ve Emperyalizmi göz ardı ettiği sürece “lele, lolo”dan ileri gidemez. “Mavi gözlü İsveçliler”e timsah gözyaşları döktürür ama Emperyalizm’den Kürtlere hayır gelmez. Tersine Kürtlerin Emperyalizmin kara gücü olmasına katkı sağlar. Kürt ağalardan, beylerden Kürt işçi ve köylüsüne sadece şer gelir. Örneğin Hamidiye Alayları’nın kurucusu Kanco Aşireti Reisi Ahmet Türk yine Kasrı Kanco’da oturur. Binlerce marabası ona hizmet eder. Kürt Ahmet’in mutlu olmak için “Türk” soyadına ihtiyacı yoktur. Hamidiye alaylarının kurucusu Kürt dedelerinin bıraktığı servetle elde ettiği ağalığı, aşiret ve belediye reisliği, milletvekilliği, parti başkanlığı ona yeter de artar. Ya yoksul marabaları? Türk olsalar ne yazar Kürt olsalar ne yazar?

Çözüm etnik köken, din, mezhep gözetmeksizin işçinin, köylünün, emekçinin, üreticinin birleşerek Feodalizme, Kapitalizme, Emperyalizme karşı, tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye’yi kurmasından geçer. Gerisi laf ı güzaftır.

KÜRDO’NUN MUTLULUĞU

Kürdo’nun asıl adı Necip. Türkiye’de “Türk” olarak mutlu ol(a)mayınca İsveç’te adını “Kürdo” yapmış. Yani “Kürt”...  Nasıl Mehmet’e “Memo”, Hüseyin’e “Hüso”, Abdullah’a “Apo” deniyorsa ona da “Kürt” değil “Kürdo” deniyor.

Kürdo şimdi İsveç’te İsveçli Kürt kimliğiyle çok mutlu...

O ermiş muradına biz çıkalım kerevetine...

Tüm yazılarını göster