Uzun bir süredir Türkiye’deydim.
O gürültü, patırtı
O curcuna, o hareket
O dinamik
O çelişkiler
O çekişmeler
O bozuk düzen
O düzensizlik
O kargaşa
Her yerde her şeyde sorun
Haksızlık diz boyu
Adalet altın mı?
Teneke olmasın?
Altta kalanın
Canı çıksın...
“Kim bu cennet vatan uğruna olmaz ki feda...”
Cennet vatan
Delik deşik
Yüce millet
gerilmiş yay
ok hedefe yönelmiş
Burnunuzdan soluyorsunuz
Barut fıçısına dönüyorsunuz
Çevreniz sizden beter
Dinamit gibiler
Kıvılcım bekliyorlar
Hele Devrimci Gençlik
Atatürkçü gençlik
Bir kıvılcım
Bütün bozkırı tutuşturabilir
Bir aydır İsveç’teyim.
Ne gürültü ne patırtı
Sokaklarda ne kedi ne köpek
Ne miyavlama ne havlama
Arada köpeğini gezdirenler
Kaka yapıyor
Sahibi cebinden torba eldiven
Temizliyor sokağı
Kuşlar bile ötmüyor
Onların gagalarını mı bağlamışlar?
Parkta otururken biri üstümden uçtu
Sessizce tepeme etti
Oğlum “piyango bileti al” dedi.
Üç kazı kazan aldım...
Fikir sahibi oğlum Etem Efe’ye
Eşim Süreyya’ya ve kendime...
Sonuç: Üçte sıfır...
İsveç’te geçen her günümüz boşa geçiyormuş gibi geliyor.
Türkiye’de bir günde belki İsveç’te bir yılda yaşayabileceğiniz kadar olay yaşıyorsunuz
İsveç’te ise bir yılda ancak Türkiye’de yaşayacağınız bir günlük olayı yaşayabiliyorsunuz.
Heyecanlı şeyler olmuyor mu?
NATO üyeliği için takla atıyor İsveç partileri
Ya karşıtlar?
Bir iki gösteri yaptılar.
PKK’nın peşinde bağırdılar:
NATO’ya Hayır!
ErdoGan’la (Ğ diyemiyorlar) ittifak yok!
Eski devrimci dostlar 5 – 6 kişi yazlık evlerinde NATO’ya karşı eğitim çalışması yapıyorlar.
Stefan Lindgren, çok eski yoldaşım “NATO İçin Öl” diye bir kitap yazmış.
Barış Derneği, “NATO’ya başvuruyu geri çekin” başlıklı açık mektup yazmış.
İşsizlik, pahalılık, konutsuzluk...
Sosyal Demokratlar sağa sola afiş asmışlar:
“Ucuz sebze için 1 Mayıs’ta bizimle yürüyün!”
Gelelim en önemli tartışmaya...
İsveççe, “DE”, “Onlar” demek. “DOM” okunuyor. Onları, onlara anlamına gelen sözcük ise “DEM” o da “DOM okunuyor.
Son zamanlarda yazı dilinde de hem “de” hem de “dem” için “dom” yazılmaya başlandı.
Özellikle edebiyat dünyası, dil uzmanları birbirine girdi. Yazarken kurallara uyulmasını isteyenler bir yanda; canları istediği gibi yazmak isteyenler öte yanda.
Yazı diline uyulmasını isteyenler “Dom” sözcüğünün “Dum” okunduğunu bunun da “aptal” anlamına geldiğini söyleyerek karşı çıkıyorlar.
Gazeteci Åsa Beckman dedesinin dil tartışmaları nedeniyle öldüğünü yazmış.
Dedesi Rämen isimli bir köyde papazmış.1927’de bir değişiklik kararı alınmış. Rämen tek m ile değil çift m ile Rämmen yazılacakmış. Millet ikiye ayrılmış. Tek “m”ciler ile çift “mm”ciler. Millet birbirleriyle selamı sabahı kesmiş. Canı isteyen canı istediği gibi söylemeye başlamış. Dedesi tutucu bir adammış. Tek “m”li “Rämen” için “ilerici” Sosyal Demokratlara karşı canla başla mücadele etmiş. 1950’lerde bir toplantıda iki taraf sille tokat, tekme yumruk birbirine girmiş. Dede eve geldiğinde bir kalp krizi geçirmiş ve hakkın rahmetine kavuşmuş. AMA zafer de tek “m”yi savunanların olmuş. Köy yeniden Rämen olarak anılmaya başlanmış.
Burada bir parantez açıp bizim başımıza geleni de anlatayım:
Bir ara Bizim Bafa köyünün adını “Çamiçi” yaptılar. Bazı muzipler “Çamiçi”nin “Ç”sini karalayıp Bafalıları çıldırtıyorlardı. Zor belayla yeniden “Bafa” yaptık. Bir gün birisi jandarma komutanıyla yanıma geldi. Bafa’nın yeniden “ÇAMİÇİ” olması sözkonusuymuş. Komutana Bafa’nın Luvice “Sulak yer” anlamına geldiğini, Luvicede pekçok Türkçe sözcük bulunduğunu, o nedenle gavurca değil Türkçe olduğunu, değiştirilmesinin bölge tarihi açısından da çok yanlış olduğunu anlattım. Benim anlattıklarımın etkisi oldu mu bilmem ama değiştirilmedi. Rahat ettik...
De - Dem – Dom tartışmasında İsveç’in en tanınmış yazar, şair ve müzisyenlerinden Ulf Lundel’i anmadan geçmemeliyim. Lundell “dom” demeyi çok çirkin bulan tüm yazar, çizer, edebiyatçı dostlarına karşın “dom”cu... Ona göre bu tartışma dünyanın en saçma tartışması. Kendisi hepsine “dom” yazıp geçiyor. Bence güzel de yazıyor.
Ulf Lundell’in en sevdiğim şarkısıyla bu Pazar yazımızı noktalayalım. Umarım sizler de beğenirsiniz...
https://www.youtube.com/watch?v=PtSx2MoqwpQ
SONSUZ MANZARALAR
Şiir, beste: Ulf Lundell
Türkçe yorumlayan: Abdullah Gürgün
En çok sonsuz manzaraları severim, denize yakın yaşamak isterim
Yılda birkaç ay, ruhumun huzur bulması için
Sonsuz manzaraları severim, rüzgarların hızlandığı
Tarlakuşlarının yükseklerde uçup güzel şarkılar söylediği yerde
Votkamı kendim yapar kendim tatlandırırım
Ve ringa balığı ve bira eşliğinde mutluluğa içerim
En çok sonsuz manzaraları severim, denize yakın yaşamak isterim
En çok yalnızlığı ve özgürlüğü severim bedenim ve ruhum için
Çalıp çırpacak kimse yanıma yaklaşmaz
En çok şafağın söküp, çadırımı ışıkla doldurduğu anı severim
En yakın evin çok uzakta olduğu yerde horozlar öttüğünde
Ve yine de o denli yakınmış gibi sessiz ve sakin bir gecede
Yıldızların altına oturup eğlence kahkahalarını duyduğumda.
En çok yalnızlığı ve özgürlüğü severim bedenim ve ruhum için
En çok denizin kabardığı ve martıların çığlık attığı anı severim
Sahilin deniz müziği altında midye kabuklarıyla dolduğu
Açık ve kolay olanın dilediğince egemen olduğu
Evet ’in evet Hayır’ın hayır olup kuşkunun sesini kestiği zaman
Yapraklardan bir çelenk yapar yanına koyarım en yakın taşın
Bir zamanlar üstüne bizim için runik yazıların kazınmış olduğu
En çok denizin kabardığı ve martıların çığlık attığı anı severim
En çok sonsuz manzaraları severim
Denize yakın yaşamak isterim