Gözen Esmer yazdı, Halil Nebiler yorumladı: "Halk cahil mi?"
Halil Nebiler, Gözen Esmer'in Aydınlık Gazetesi'nde yayınlanan "Halk Sorunu Üzerine" başlıklı yazısını yorumladı. Nebiler, Mustafa Kemal Atatürk'ün cahil denilen halkla Kurtuluş Savaşı'nı kazandığını ifade etti.
Halil Nebiler, Gözen Esmer'in Aydınlık Gazetesi'nde yayınlanan "Halk Sorunu Üzerine" başlıklı yazısını yorumladı. Nebiler, Mustafa Kemal Atatürk'ün cahil denilen halkla Kurtuluş Savaşı'nı kazandığını ifade etti.
Ülkemizdeki aydın sorununu belki de Demokratik Devrimler dönemine girdiğimiz 150 yıldan beri tartışıyoruz. Recaizade’nin Araba Sevdası, Ahmet Mithat’ın Felatun Bey ile Rakım Efendi’si, Yakup Kadri’nin Yaban’ı, Reşat Nuri’nin Kavak Yelleri… Daha sayısız edebi eser ve yine daha sayısız makale, kitap sayabiliriz.
Bununla da yetinmiyorsak, düzenlenen sayısız konferanslar, toplantılar, tartışmalar gösterebiliriz. Kabul, özellikle 1980 sonrası Neoliberalizm akımından en çok sanatçılar ve aydınlar etkileniyor. İş artık yabancılaşmaktan başlayıp halk düşmanlığına, emperyalist küresel merkezlere şikâyet noktasına geldi.
Hepsi doğru, hepsi haklıdır.
Peki ya beraberinde? İçinde yaşadığımız, kader birliği ettiğimiz halk yani o büyük orman? O ne durumda?
İDEALİZMDE BULUŞANLAR
Öncelikle “Halk eleştirilebilir mi, eleştirilemez mi?” sorusu çıkıyor karşımıza. “Bunda ne var canım.” diyebilirsiniz. “Cevabı çok basit: Elbette eleştirilebilir” ya da “Hayır, ne demek efendim, halk başımızın tacıdır, halk pürri paktır, halk cevherdir ve o cevher çamura düşse bile değerinden bir şey kaybetmez. Ne münasebet halkı eleştirmek. Siz kim oluyorsunuz da bu aziz halkı eleştiriyorsunuz?” gibi bir cevap da verilebilir.
Halk düşmanlığı ile kitle kuyrukçuluğunun buluştuğu bir yer var: İdealizm.
Halkı kafamızdaki kardeşçe yaşayan bir orman gibi hayal edersek evet halk eleştirilemez konumdadır çünkü mükemmeldir. Tam tersi olarak halkı her şeyin sorumlusu ve günahkârı olarak görürsek kendi payımızı da unutur ve bir tür tersine idealizmle yaklaşmış oluruz.
Oysa gerçeklerden kopmadan yapılacak eleştirinin çok büyük faydaları var.
MİZAHIN KAYNAĞI ELEŞTİRİ
Mizahın kaynağı, eleştiridir. Tarihten bugüne mizah yapanlar yalnız hükümdarları, otoriteyi değil halkın da çarpık yönlerini gözler önüne sermiştir. Ancak biz mizahçılarımızı, hicivcilerimizi bugün halk düşmanı olarak değil tam aksine halkçı olarak anıyoruz. Yakın dönemde Ferhan Şensoy, Levent Kırca eleştirmiyor muydu halkı?
Ya da faşist Nazileri iktidara getiren üstüne üstlük aydınlanmanın öncülüğünü üstlenmiş olan Alman halkını eleştirmedik mi ya da eleştirmiyor muyuz?
Halk eleştirilebilir. Hatta halkı en çok da halkçı olanlar eleştirmelidir. Buradan elbette, Ömer Hayyam, Aziz Nesin, örneklerini olumluyoruz düşüncesi çıkmasın.
Fakat bir gerçek var…
Türkiye’de de Küçük Amerika süreci boyunca sistem içi seçeneklere mahkûm edilmiş ve 1980’den sonra da bu mahkumiyeti artık içselleştirmiş bir halk var. Her ne kadar zaman zaman başka arayışlar içinde olsa da…
İRADE KAYBINA İTİRAZ YOK
Bireyleşme adıyla giderek duyarsızlaşan, bencilleşen, her türlü psikolojik savaşla, yalanla, rüşvetle iradesini kaybeden bir halk var.
Ve halk bu irade kaybına ne yazık ki artık itiraz etmiyor. En son seçimlerde iki duvarın arasına hapsolmaya razı geldiğini geliyoruz halkın örneğin.
Ya da çeşitli gerekçelerle yanlışa yanlış demeyi… Ya da hem iktidar hem de muhalefetin “troll” ordularının gösterdiği hedefe koşmaktan geri durmuyor.
Fikirler, programlar değil retorik konuşuyor. Retoriğin temel dayanağı ise yine halktaki karşılığı.
Peki iddia edildiği üzere halk cahil mi?
Yapılan bir deney, halkın bütünün verdiği cevapların doğru cevaba en yakın cevap olduğunu ortaya koyuyor. Bugün Türkiye’de eğitim düzeyinin giderek yükseldiğini görüyoruz. Buna karşın düşük bir eğitim kalitesi var.
HALK ERDEMLERİNİ YİTİRİYOR MU?
Buna rağmen halkın cahil olduğunu söylemek yerçekimini reddetmek gibi bir şey. Öyleyse nedir?
1) Ne yazık ki neoliberalizm ve bireycilik birlikte hareket etme duygumuzu zayıflattı. Halk otobüste fazla yolcu alınmasına bile itiraz edemiyor. Köşe dönmecilik, vurgunculuk, kısa yoldan para kazanma bir normal haline geldi. Artık dürüstlük aptallıkla eş değer öyle olmasa bile ödüllendirilmiyor. Yalan söylemeyen saftır bugün, vergisini ödeyen enayidir. Sistemin dönüştürdüğü ve bozduğu halk erdemlerini yitiriyor.
2) Aile kavramına ve anlayışına yapılan saldırılar, yine toplumun ortak yaşam kültürüne zarar veriyor. Aile kurmak küçümsenen bir iştir. Özellikle annelik kavramı feministler tarafından aşağılanıyor. Neoliberal hegemonya büyük kentlerde baş eğdirmiş durumda.
3) Örgütlü olmaya karşı açılan kampanya ve sistem tarafından devşirilmiş olan kitle örgütleri. En örgütlü toplumlar arasındayız her şeye rağmen. Milli bir devletimiz var. Demokrasi geleneğimiz var ancak bugün Sivil Toplumculuk tam da bu geleneğin içine yerleşmiş durumda. Demokratik Kitle Örgütlerinin yerini alarak halkı ya örgütsüz hale getirdi ya da sistem içi yapılanmalara hapsetti. Halk ise kısa yolu tercih ederek, başını ağrıtmadı.
4) İradenin devredilmesi. Bugün halkın iradesi devredilmiş hatta gaspedilmiştir. Ne yazık ki halk da bu duruma boyun eğmiştir. En son yapılan seçimlerde sistem içi iki ittifak dışında başka bir seçeneğin gündeme gelememesinin sebebi budur. Seçim döneminde sık sık seçmen kategorileri duyduk. Kürt seçmen, muhafazakar seçmen, sosyalist seçmen gibi. Sanki bu insanların tek tek bir iradesi yokmuş gibi. Ne yazık ki bu algı oyunu da başarıya ulaştı. Artık bu kavramların bir kabulü var.
5) Retoriğe kapılma ve yüzeysellik. Bugün halk popülist söylemleri ve algıyı tercih ediyor. “Miş” gibi yapılması, yalan olduğunu bildiği vaatlere bile isteye kanıyor. Sonra ise pişman oluyor. Sözü, lafı, görünüşü eyleme tercih eden bir halk var karşımızda.
6) Düşman arama. Toplumun farklı kesimleri siyasi çıkar uğruna karşı karşıya getirildi. Halk artık kendisine içerde ve dışarda düşman arıyor. En son yaşanan neyse ki küçük çapta kalan kışkırtmalar, hakaret davalarındaki artışlar düşmanlaşmayı net bir şekilde ortaya koyuyor. Halk özne olarak ne yazık ki bu sürecin içinde yer alıyor. Kendi mahallesinden olmayanı dinlemiyor.
7) Milli birlik ve beraberlik duygusunun körelmesi. Evet ülkemizde vatanseverlik, milliyetçilik yükseliyor. Dış tehditlere karşı her şeyi kenara koyup birleşebilen bir halkımız var. Fakat içerde deyim yerindeyse birbirini yiyor. Erdemlerini, kendi yarattığı töreyi ve birlik duygusu köreliyor.
Ortada bir sistem sorunu ve o sistemin dönüştürdüğü bir halk sorunu var. Sürekli üzerinde tepindiğimiz, tartışa tartışa bitiremediğimiz aydın sorunu da bunların parçası. Ancak sorun yalnızca aydınlarda sanatçılarda değil. Sorun kenar mahallelerden varoşlardan büyük merkezlere kadar her yerde.
Eğer niyetimiz bilinç taşımaksa önce halktaki sorunları açık yüreklilikle ortaya koymak gerekir. Bunlar ne yazık ki halkın geri yanlarıdır ve bunlarla uzun soluklu bir mücadele kaybettiğimiz erdemleri, kazanımları yeniden elde etmemizi sağlayacaktır.