Türk Milleti'nin varoluş mücadelesi: Çanakkale Savaşı

Çanakkale Zaferi'nin anlamı ve önemi, her yıl 18 Mart günü bir kez daha hatırlanıyor. İşte detaylarıyla Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla sonuçlanan, Kurtuluş Savaşı'ndan önce Türk Milleti'nin en önemli mücadelesi olan Çanakkale Savaşı..

Haberin devamı için tıklayınız

 DÜNYA'YI SAVAŞA SÜRÜKLEYEN SÜREÇ

18. yy’da Fransız İhtilali ile düşünce alanında, Sanayi Devrimi ile ekonomik alanda gerçekleşen yenilikçi hareketler ve sosyal dalgalanma 19.yy’da Avrupa haritasında değişimlere yol açtı. Milliyetçilik kavramı geliştikçe çok uluslu imparatorlukların sonu gelmeye başladı, ekonomik yönden ise sanayi devrimini gerçekleştiren ülkeler hammadde ve pazar arayışına girdi.

Avrupa coğrafyasında siyasi birliğini 19. yy’ın sonuna doğru tamamlayan Almanya ve İtalya derhal Avrupa’daki ekonomik yarışa katıldı. Almanya sanayi devrimini hızla tamamlayarak hammadde-Pazar yahut diğer bir deyişle “sömürge” arayışına girdi. Almanya’nın dış siyasetinin belirleyicisi Bismark’ın sürdürdüğü dengeli Avrupa Uyumu politikası terkedildi. Bismark ülkesini “Şark Meselesi” denilen Osmanlı’nın paylaşılması rekabetinden uzak tutmaya çalışmıştı lakin II. Wilhelm ile dünya siyasetine bakışı değişen Almanya Osmanlı topraklarını bir hammadde kaynağı ve Pazar olarak görmeye başladı. Avrupa Sanayisinde İngiltere ile yarışır duruma gelen Almanya kara ordusu bakımından da oldukça güçlendi. Almanya, denizcilikte de İngilizlere ciddi tehdit oluşturmaya başladı. 20.yya girildiğinde Avrupa’nın siyasi ve stratejik manzarası İngiliz-Alman deniz silahlanma yarışının gölgesinde şekilleniyordu. Bu süreç Avrupa’yı silahlanmaya ve kutuplaşmaya itti. Bu kutuplaşmada Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğunu yanına çekerken İngiltere, Fransa ile yakınlaştı.

Osmanlı Devleti 1700’lü yıllardan itibaren duraklama ve akabinde çöküş dönemine girmişti. Avrupa’daki gelişmelere kayıtsız kalarak çağı yakalayamayan Osmanlı, savaşlardaki başarısızlık, toprak kayıpları ve bunların beraberinde getirdiği ekonomik sıkıntılar ile gücünü ve itibarını kaybetmişti. Dönemin “hasta adam”ı olarak nitelendirilen Osmanlı Devleti’nin geniş toprakları Avrupa’nın sömürge arayışındaki devletlerinin iştahını kabartıyordu.