Avusturya ekonomisine yabancı işçiler tam tamına altmış yıldır emekleriyle katkıda bulunmaktadır. Bu katkıyı Avusturyalıların İkinci Dünya Savaşı’ndan çıktıktan sonraki katkılarıyla bile kıyaslamak mümkün. Zira 1945 yılında İkinci Dünya Savaşı bitmiştir ve Avusturyalılar ülkelerinin yeniden yapılanması için 1945 yılından 1960’lı yıllara kadar dişleri ve tırnaklarıyla tam tamına 15 yıl çalışmış ve ülkelerini düzlüğe çıkarmışlardır. Altmışlı yılların başından itibaren ise eski Yugoslavya ve Türkiye’den gelen emekçiler Avusturya’nın ekonomisinin düzenine ve ülkenin yaşam seviyesinin yükselmesine omuz vermişlerdir. Emekleriyle, vergileriyle ve sosyal sigortalar primleriyle Avusturya’nın ekonomik ve sosyal yaşamına katkıda bulunan yabancı kökenli emekçiler bütün zorluklara rağmen ülkeye minnettarlıklarını hiçbir şekilde inkâr etmemişlerdir.
Ancak kendilerinin de finanse ettiği sosyal sigorta sisteminden pek fazla yararlanmamışlardır. Onlar ülke sosyal sistemine yük olmasınlar diye genellikle sezon işinde çalışan, mümkün olduğu ölçüde ülke dışına çıkmaları, yani ülkelerine gitmeleri istendi. Ülke içinde kalırlarsa işsizlik parasına müracaat edebilir veya hastalık sigortasından yararlanabilirlerdi. Onun için “hadi ülkenize, eşinizin, çocuklarınızın yanına tatile gidin” denildi. Böylece hem sigorta hizmetlerinden yararlanılmamış oldu, hem de Yabancılar Çalıştırma Yasasına göre Avusturya vatandaşı olmayan emekçiye iş piyasasında serbest hareket etme şansını veren çalışma izni hakkı doğmamış oldu. Serbest dolaşma şansı olmayan emekçi de işverene istedikleri ücret ile çalışmaya bağımlı kılındı. Ayrıca yabancı emekçi, ailelerini yanlarına almayı uzun müddet düşünemedi.
Geleneksel işçiye davranış böyleydi de peki Asya, Afrika ve Balkanlardan ülkeye gelen mülteciler farklı mıydı? Aradaki fark tek kelimeyle geleceklere yeni setler çekmek, yüksek yüksek duvarlar örmek oldu. Böylece onlar Avrupa’ya, dahası Avusturya’ya girmesinlerdi. Gelebilecek mültecinin en eğitimlisini seçerek alabilmek için Türkiye ile Avrupa Birliği arasında 2000'li yılların ilk çeyreğinde imzalanmış olan antlaşmalar neden yürürlüğe konulmuyor diyerek Türkiye Cumhuriyeti hükümetine sataşmalar vardı. Bu sataşmalar sırasında doğan diplomatik krizde ise “çifte vatandaşlık, Türkiye seçimlerinde oy verdin” gibi nedenlerden dolayı ceza yıllar yılı alın teri ile ülke ekonomisine katkıda bulunan Türklere kesilmek istendi.
Uzun yıllardan beri Afganistan, Irak, Yugoslavya, Arjanti, Şili, Suriye, Libya ve diğer Afrika ülkelerinden Avusturya’ya sığınmak isteyen insanlara kılı kırk yaran muamele yapıldı. Belgeler, bilgiler, ülkelere ait bilirkişi raporları düzenlendi. Bu belge, bilgi ve bilirkişi raporları ışığında mültecilik kararı verilmeye çalışıldı. Bu karara kadar ise mülteci başvurusunda bulunanlar insan onuruna yakışmayan yaşam şartları içinde yuvarlanıp gittiler. Çalışma hakları olmadı. Kayıt dışı iş bulabilirlerse yaşamlarını sürdürebilmek için yok pahasına çalıştılar. Reşit olmayan çocuklar anne, baba ve diğer kardeşlerinden ayırarak yurt dışı edildiler. Kamuoyu baskısına rağmen ülkenin Cumhurbaşkanı da dahil “yapılacak bir şey yok, yasalarımız böyledir” dediler ve engel olmadılar. Ülkeyi gönüllü terk etmeyeni ise polis gözetimi altında, ağızları bağlı olarak uçağa bindirirken hayatlarını kaybedenler oldu.
Avusturya’da çalışan göçmen işçiler ve mültecilere ait neler yapıldığını veya yapılmadığını anlatmak bu köşenin sınırlarını çok aşar. Biz günümüze dönelim. Avusturya’nın daha önceki göçmen ve mültecilerine çok gördüğü sosyal hakları bugün nasıl ve kimin için kolayca harcadığına bakalım. Bu harcamalara kaynaklık eden paranın yıllarca itilen, kakılan ve ötelenen göçmen ve mültecilerin de emeklerinden biriken paradır.
Benim kuşağımın anne ve babalarından yıllarca esirgenen haklar günümüzde Ukraynalılara seferber edilmektedir. Hem de ülkede hiçbir emeklerinin olmamasına rağmen. Avusturya ülkesine gelen Ukraynalılara bir kimlik çıkarmak kararı almıştır. Bu kimlikle Ukraynalılar istedikleri işletmede çalışabileceklerdir. Hastalık sigortasından yararlanabilecek ve bütün eğitim kurumlarında kapılar kendilerine sonuna kadar açılacaktır. Bu ayrıcalık Avrupa’nın kutsadığı İnsan Haklarının bütün insanlar eşittir prensibine aykırıdır. Sadece İnsan Hakları prensibine değil, Avusturya Anayasasına da aykırıdır ve ayrımcılıktır. Dahası emekleriyle ülkenin gelişimine katkıda bulunmuş yabancı kökenli göçmen ve mülteci emekçilere karşı ırkçı bir tavırdır. Babası yıllardır burada ser sefil olan, ödemiş olduğu sigorta priminden faydalanamayan bir inşaat işçisinin çocuğu olarak beni çok rahatsız etmektedir.