Efsane Müdür - Deli Şövalye

Abdullah Gürgün Yazar gurguna@hotmail.com

Yıkık dökük bir kaleydi Bodrum Kalesi. Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir bile pek değerli bulmazdı. Oğuz Alpözen görevlendirildi. Türkiye’nin ilk sualtı arkeoloğu. Sualtına daldı, ölümle burun buruna geldi, eserler çıkardı. Halka kendini sevdirdi. Uğraştı, didindi kaleyi Türkiye’nin değil; dünyanın bir numaralı sualtı müzesi yaptı.

EFSANE MÜDÜR

Oğuz Bey emekli olduktan sonra göreve gelenler bambaşka bir kaleye çevirdiler orayı. Çok kırgındı Oğuz Bey. Buluştuk, konuştuk. Bir yazı yazdım bu sayfada. (1) Yazıyı okuyan genç bir dostu, Bafalı Yüksel Alpkaya telefon etti Ankara’dan. Anılarını anlattı. “Oğuz Ağabey’i ziyaret ederdik kalede, sohbetine doyamazdık. Kendisine ‘Efsane Müze Müdürü’ derdik” diyordu.

Adı “Efsane Müdür”e çıktı ama başına gelen de pişmiş tavuğun başına gelmedi.

Dile kolay bir ömür verdi. Uğraştı didindi kaleyi aslına döndürdü. Sergi üstüne sergi açtı. İşkence odasından camisine dek ayağa kaldırdı. Burçlarına bayrakları dikti, ağaçlandırdı, çiçeklendirdi, türlü çeşitli kuşlar getirdi. Kale canlandı, yaşayan bir müze oldu… Zorluklarla, engellerle karşılaştı; mücadele etti. Gerici güçler onunla uğraştı durdu. Yılmadı, kaçmadı, direndi. Örnek oldu, önder oldu gençlere. Adı deliye çıktı…

DELİ

“Deli” kime denir? Bildiğimiz sözlük anlamı bir yana; başkası gibi olmayana, kabına sığmayana, rüzgara kapılmayana, akıntıyla sürüklenmeyene, ayıya dayı demeyene, doğru bildiğini okuyana, görevini her koşulda doğru yapana, yurtseverliğinden ödün vermeyene…

Bilirsiniz, Osmanlı ordusunda “deliler” vardı. Bunlar ordunun en önünde savaşa giden gönüllü genç süvarilerdi. Bunların adı aslında “rehber” anlamında “delil”di. Ama verilen görevleri öyle cesur ve korkusuzca yerine getiriyorlardı ki, halk onlara “DELİ” diyordu.

Sualtı Arkeoloğu Oğuz Alpözen de delil (rehber) delilerden bir bakıma. Doğru bildiği yolda mücadeleyi bırakmayanlardan.

Osmanlı delillerine ün kazandıran silahları elleriydi. Meşhur TOKATLARIYDI. Islak mermer üzerine TOKAT atarak talim ederlerdi. Çoğu zaman düşmana sille tokat girişir; silah kullanmazlardı…İşte “Osmanlı Tokatı” diye ünlenen tokat onlardan kalmadır. 

Oğuz Alpözen’in tokatı ilimle, bilimle, hukukla. Çünkü o Osmanlı delisi değil, Türkiye Cumhuriyeti’nin çılgın Türkü. Hiç “Osmanlı Tokatı” patlatmamış ıslak mermerlere. Tersine; suyun altındaki eserleri okşamış kadın memelerini okşar gibi. Kurtarıp çıkarmış mermerleri, amforaları, batıkları, sergilemiş meşhur ettiği Bodrum kalesinde.

ŞÖVALYE

Oğuz Alpözen’in çalışmaları başta Bodrumlular olmak üzere tüm Türkiye tarafından takdirle karşılandı. 1978 – 2005 arası tam 27 yıl Bodrum Kalesi müdürlüğü yaptı. Kale 1995 yılında dünyanın en iyi sekiz müzesinden biri seçildi. Ve Oğuz Alpözen’e Danimarka kraliçesi verdi Şövalye nişanını.

Yaranamadı bizim akıllılara!..

DAVA ÜSTÜNE DAVA

Başı beladan kurtulmadı Oğuz Bey’in. Bütün dünya kaleyi ve efsane müdürünü takdir ederken Türkiye’de dava üstüne dava açıldı. Hangi birini anlatacaksınız. Zaman zaman geri döner anlatırız. Oğuz Bey’in maceraları anlatmakla bitmez nasılsa…

Mahkemeler baskılar onu yıldır(a)madı. Bugüne dek 130 soruşturma geçirdi. Hepsinden aklandı. 2005 yılında emekli olduktan sonraki 8 yılda da toplam 24 ayrı suçlamayla davalar açıldı. 23’ünden beraat etti. Sonuncuyla uğraşıyor hâlâ..

TESTİ OKŞAYAN, KALEM TUTAN ELLER

Oğuz Bey “akıllı(!)”ların şikayetlerine cevap yetiştirmekle uğraştırılmamalıydı. Oturmalıydı Kale’sinde çiçeklerinin arasına; kuş seslerini dinleyerek kitap okumalıydı. Kitap yazmalıydı. Kalede bir film gibi hızla akan günlerini bir film şeridinin kareleri gibi yansıtmalıydı mis gibi mürekkep kokan sayfalara.

Kalenin nasıl bozulduğunu değil; nasıl geliştirildiğini güzelleştirildiğini, zenginleştirildiğini yazmalıydı. Okşamalıydı heykelleri, amforaları, testileri, batıkları, Karya Kraliçesi Ada’yı, kuşları, ağaçları, çiçekleri ve yalnız bizimkileri değil; dünyanın dört bir yanından ziyarete gelen, her renkten pırıl pırıl çocukları…

Oğuz Alpözen, Kalenin yalnızca arkeoloji profesörleri için yapılmış bir müze olmasını istemedi. Eski uygarlıklar hakkında hiçbir şey bilmeyen ziyaretçilerin bile çok şey öğrenebileceği bir müze yarattı. Ziyaretçilerin aynı zamanda Akdeniz yöresi çiçeklerini, kuşlarını ve ağaçlarını da görmesini, tanımasını sağladı.

Suçu belki buydu…

Belki istemiyorlardı Bodrum’da, Türkiye’de böyle örnek bir müze bulunmasını. Ne çiçek kaldı, ne kuş, ne ağaç… Yoldular, kaçırdılar, söktüler… Ya sergilere ne oldu?

Deli oldu Bodrum Kalesi’nin Efsane Müdürü Şövalye Oğuz Alpözen… Yazıldı cümle alemin sualtı arkeolojisi kitaplarına, Bodrum tarihine ve eklendi Bodrum’un ünlü baba tarihçisi Heradot’un unutulmaz tarih kitabına.

Unutulmayacak sonsuza dek, efsaneleşen deli(l). (2)

Tarihin çöplüğüne atıldı akıllılar(!).

( https://www. ulusal.com.tr/makale/9453671/abdullah-gurgun/oguz-alpozene-merhaba ).

Oğuz Alpözen aynı zamanda profesyonel rehberdir.

Tüm yazılarını göster