İsveç 21 Ocak 2002 sabahı Uppsala’da infaz edilen 26 yaşındaki Fadime Şahindal isimli genç bir Kürt kızının haberiyle sarsılmıştı. Aradan 20 yıl geçmesine rağmen Fadime İsveç’i sarsmaya devam ediyor.
Önce olayı hatırlayalım.
Elbistanlı çiftçi bir babanın daha iyi bir yaşam için İsveç’e iltica talebinde bulunmasıyla başlamıştı süreç. Daha sonra tüm aile 4 yıl içinde İsveç’e gelmişti. Kızlar büyüyüp serpildikçe, yeni hayaller kurdukça, kendi yollarını kendileri çizmek istedikçe birçok göçmen ailesinin karşılaştığı “eski” ve “yeni” değerler aile ilişkilerini altüst etmişti. Fadime Şahindal babası ve erkek kardeşinin dayak, hakaret ve baskıları sonucu “ devlet koruması” altına alınmıştı. İsveç meclisinde kendi yaşadıklarını milletvekillerine anlatmış, göçmen kızların yaşadıklarına kayıtsız kalmamalarını istemişti. Bir süre sonra staj yapmak üzere Afrika’ya gidecekti. Ana kucağına duyduğu hasret nedeniyle gizlice kız kardeşinin evinde annesini görmek istedi. Buluşma yerini öğrenen babası kızının yüzüne yakın mesafeden iki el ateş etti. Fadime, kucağına hasret kaldığı anasının gözü önünde belki de onun yardımıyla oracıkta can verdi.
Fadime, İsveç gibi imkanları bol ama “namus adına şiddet-töre” konularında bilgisi kıt bir ülkede, yaşarken sığınacak kapı bulmakta zorlanmıştı, yardıma en çok ihtiyacı olduğu dönemde birçok kurum ve kişi ona sırtını çevirmiş, görevlerini yeterince yapmamışlardı. Fadime ölünce müstakbel İsveç kraliçesi, bakanlar, milletvekilleri, dernekler, örgütler, yüzlerce insan ve hatta ardından dedikodusunu yapan belki de ölüm fermanında payı olan birçok yakını da Fadime’nin cenazesini sahiplendi. Fadime bir devlet töreniyle hem de 1435 yılında açılan ünlü Uppsala Katedrali’nde uğurlandı. İsveç televizyonu canlı yayınla tüm İsveç halkının cenazeye katılmasını sağladı. Ne yazık ki aynı gün getto bölgelerinde özellikle gençler arasında Fadime’nin ve onun gibi davrananlarının öldürülmesi gerektiği konuşuldu.
Fadime’nin babası bir süre katilin kendisi olmadığını iddia etti, sonra aile yakınlarından biri “ben vurdum” diyerek cinayeti üstlenmek istedi ama katilin o olmadığı hemen anlaşıldı. Sonunda baba kızını öldürdüğünü itiraf etti. Mahkeme de ömür boyu hapis cezası verdi. Baba hapishanede psikolojik terapi programına katıldıktan sonra Ağustos 2018’de cezasının 2/3’ünü çektiği gerekçesiyle serbest bırakıldı.
Fadime’nin erkek kardeşi 2014 yılında polisle girdiği bir çatışma ortamında polis tarafından vurularak öldürüldü. Aynı yıl Fadime’nin annesiyle buluşmak için evine gittiği kız kardeşi evinde ölü bulundu ve Uppsala mezarlığına Fadime’nin yanına gömüldü.
Henüz Fadime’nin babasının mahkemesi devam ederken “Fadime’yi ben vurdum” diyen kişi kendisinden ayrılan karısının İsveçli bir erkekle evlenmesini kabul edemedi. Eski karısının ve çocuklarının gözleri önünde adamı 55 bıçak darbesiyle öldürdü, sonra da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Kısacası iyi bir yaşam için başlayan süreç ailenin bir kısmına ölüm, hapishane, keder getirdi.
Şimdi de bu süreçte İsveç’te kurumlar düzeyinde neler olduğuna bakalım.
Fadime Şahindal cinayeti İsveç kurumlarının gözlerinin önünde gerçekleşen birçok baskı ve cinayetin ete kemiğe bürünmesini sağladı. İsveç kurumları artık “paralel yapılar” dedikleri bir yaşamın farkına vardılar. İsveçliler köhnemiş ataerkil yapılarda törelerin rolünü, kadınların, kız çocukların üzerinde nasıl bir baskı ve korku dünyası inşa edildiğini fark ettiler. Bu yapıyı sürdürmesi için zorlanan erkek çocuklar olduğunu anladılar. Annelerin/kadınların töre taşıyıcı rolünü kolay olmasa da kavramaya çalıştılar. Bir annenin aile mahkemesinde kızının öldürülmesine onay verebildiğini öğrendiler. Kısacası burunlarının ucundaki farklı aile yapılarını, töreyi, aile mahkemelerini, aşiretleri, namus adına şiddet ve cinayeti öğrenmek için adım attılar.
Fadime’nin ölümünden bu yana 20 yıldır sosyal hizmet uzmanlarından, hakimlere, polislerden öğretmenlere kadar farklı meslek gruplarına yönelik eğitimler yapılıyor. Üniversitelerde bu konuyla ilgili bilimsel çalışmalar sürdürülüyor. Yüzlerce rapor, çalışma yayınlandı, kitaplar yazıldı. Sivil toplum kuruluşları da unutulmadı. Kesenin ağzı açılıp bu kuruluşların halkı namus adına şiddete karşı eğitmeleri, baskı altındakilere ulaşıp onlara yol göstermeleri istendi. Fadime Şahindal ölümünden sonra birçok sivil toplum kuruluşunun geçim kaynağı oldu. Hatta İsveç meclisindeki Kürt kökenli kadın milletvekilleri bazı sivil toplum örgütlerinin sözcüsü, destekçisi oldular. Fadime Şahindal anısına ödüller verildi, örgütler arasında “Fadime’ye en çok kim sahip çıkıyor” mücadelesi aldı yürüdü.
Magdalena Andersson hükümeti kurulurken meclis aritmetiğinden dolayı mutlaka destek oyunun alınması gereken kişi ve meclisin tek bağımsız milletvekili olan Iran kökenli Kürt Amineh Kakabaveh, meclis kürsüsüne çıktı, Fadime’yi anlattı. “Fadime yasası” çıkarılmasını isterken Magdalena Andersson’u ve İran kökenli bir bakanı ağlattı! Peşmerge (!) olduğunu her fırsatta söyleyen, hatta peşmergeliğinin kitabını yazan Kakabaveh oyunun değerini bilerek Türkiye karşıtlığını da ihmal etmeden tüm taleplerini sıraladı.
Hükümet ceza yasasında Fadime adını kullanmadan “namus adına şiddet” başlığıyla yeni bir suç tanımlaması yapmak üzere bir yasa teklifi hazırladı. Teklifi “çıkarılacak kanunların başka kanunlarla içerik ve verilecek ceza açısından çatışmaması” için inceleyen hukuk danışma kurumuna gönderdi. Ancak bu kurum, 2020 yılında yapılan düzenlemeyle mevcut ceza yasasına zaten ağırlaştırıcı hükümler getirildiğini ve suçun yeterince tanımlandığını, bu yüzden yeni bir yasaya gerek olmadığını belirterek hükümetin teklifini reddetti. Üstelik bu tip bir yasanın kazançtan çok kayıplara yol açma riski olduğuna işaret etti.
Tam bu sırada İsveç televizyonunda “Fadime’nin Mirası” adlı bir belgesel yayınlandı. Yapımcısı Türkiye kökenli bir Kürt olan belgeselde Kakabaveh’in peşmerge övgüsüne de yer verildi. Bazı dernek yöneticileri hükümetin “Fadime Yasası” adı altında “namus adına şiddet” konusunda özel bir yasa çıkarmasını istediler. Belgesel dar bakış açısı, 20 yıldır İsveç’te yapılanları göz ardı etmesi ve eksikleri nedeniyle birçok kadın kuruluşu ve akademisyenler tarafından eleştirildi.
2022 yılı seçim yılı, İsveç halkı Eylül’de seçim sandığına gidecek. Bu seçimlerin merkezinde göçmenler olacak. Terazinin bir kefesinde ırkçı parti (SD) ve etkilediği diğer muhafazakâr partiler yer alacak. Bu partiler radikal İslam gruplarını, demokrasi adına açılan İslam referanslı okulları, göçmen gençlerin suçluluk oranındaki artışı, kız çocuklarına ve kadınlara hayat hakkı tanımayan köhnemiş ataerkil ilişkileri vurgulayacak. Diğer tarafta ise şimdiye kadar oy uğruna klanlara, aşiretlere, teröristlere göz yuman hatta onları besleyen Sosyal Demokratlar (S) ve onlara şartlı destek veren diğer partiler bulunacak.
Hükümet bir süredir “İsveç devleti çocuklarımıza el koyuyor” protestolarıyla meydanlara inen ve sosyal medya üzerinden uluslararası örgütlenen grupları yatıştırmak ve eleştirilerini savuşturmakta zorlanıyor. İsveç’teki imamlardan medet umarken ırkçılara da seçim malzemesi vermemek için uğraşıyor. Ayrıca hükümetin kendilerine dışardan destek veren partileri ve Fadime yasasında ısrarcı baskı gruplarını memnun etmesi gerekiyor. Hükümetin “namus adına şiddet” konusuyla iç içe gelişen göçmen kökenli ve çok yönlü toplumsal krizi idare edebilme yeteneğini ve alacağı tutumu hep birlikte göreceğiz.