Almanya'ya Türklerin göçü ve 60 yıl sonra katettikleri aşama araştırmaya değer. Sadece "misafir işçi" ve "gurbetçi" gözüyle meseleye yaklaşmak yanlış. Türkler işçi olarak geldiler ve şimdi Almanya'da her alanda başarılı örnekler vermektedirler. Tüm meslek dallarında olduğu gibi, siyaset sahnesinde de olumsuzluklara rağmen etkili bir konuma yükseldiler.
Almanya'da özellikle de 1990'lı yılların ikinci yarısından itibaren Türklerin konumu tartışılmaya başlandı. Türkler göçmen mi değil mi, azınlık olarak görülebilir mi, Almanya ikinci vatan mı yoksa yabancı bir ülke mi, Türkler Almanlaşabilir mi gibi sorulara yanıtlar arandı. Hatta bir ara Prof. Hakkı Keskin'in başkanlığında ki Almanya Türk Toplumu (ATT) Yönetim Kurulu Üyesi Kenan Kolat bir toplantıda yüzümüze bakarak ve sesini yükselterek "Ben Almanım" diyebilmişti!
PKK'nın Birinci Körfez Savaşı'nın ardından savaş naralarını yükseltmiş ve Avrupa'da kitlesel eylemler düzenlemişti. Aynı yıllarda yoğun bir etnik kimlik belirleme yarışı başlatılmıştı. Almanya'da karanlık işlerde büyük imkanlara kavuşan PKK Türk Toplumunun arasına bölücülük zehrini akıtmak için "soykırım kampanyaları" düzenlemiş ve Türk Toplumunun ayrışmasını özendiren çalışmalara hız vermişti. Aynı tarihlere denk gelen "Türk Toplumunun konumu" tartışmaları bu bağlamda anlam kazanıyordu.
Kendisini sol olarak niteleyen cephede de durum farklı değildi. Bir örnek verecek olursak; 22 Ekim 1994 tarihinde Aydınlık Dergisi Avrupa Temsilcisi ve Kultur Treff Stuttgart Dernek Başkanı olarak bir sol grubun lideri İbrahim Sevimli'yi "Almanya'da yaşayan Türk Toplumunun durumu ve çözüm önerileri" üzerine konferans vermeye çağırdık. "Uzun Bir Göç Öyküsü" kitabının da yazarı olan Sevimli konuşmasında; halk mıyız, göçmen miyiz, azınlık mıyız, millet miyiz neyiz diye sorular sorup kendince yanıtlar vermiş ve tartışma yaratmıştı. gelinen aşamada bu tartışmalar daha farklı boyutlara taşınıyor.
"YENİ YERLİLER"
Almanya'da son yıllarda ve özellikle de 2021 yılı içinde, Türklerin Almanya'ya gelişlerinin 60. yılı dolayısıyla düzenlenen açık oturumlarda, medyada Türklerin artık yerleşik hale geldiklerini, yüzlerini Ankara'dan daha çok Berlin'e çevirmeleri gerektiğini, entegrasyonun (çoğu kez uyum yerine yanlış kullanılıyor. Entegrasyon asimilasyonun ön kapısıdır ve bütünleşme anlamına geliyor) bir üst aşamaya varması için eski alışkanlıklardan kurtulmalı ve Almanya'nın esas parçası haline dönüşmek için çalışılmalıdır yönünde konuşmalar sıklaşmaya başladı. Bu türden görüşlerin Berlin derin devletinin himayesi olmadan; kilise, istihbarat, üniversite üçlüsünün yol göstericiliği hesaba katılmadan doğru siyasetler üretmek mümkün değildir.
Gelelim Almanya'nın "Yeni Yerliler" meselesine! Türklerin esas olarak Almanya'da yerleşik duruma geldiklerini tartışmak yersizdir ve buna bir itirazımız yoktur. Ancak Türk Toplumuna "Yeni Yerliler" denilmesini doğru olarak görmemiz beklenemez. Çünkü bu tanım vatandaşlarımızın konumuna uymuyor. Birincisi, "Yeni Yerliler" olumsuz bir çağrışım yapmakta ve Amerikan Kızılderililerini ve akibetlerini hatırlatmakta. İkincisi, "Yeni Yerliler" tanımını savunanların konuşmalarına bakıldığında Türkiye'ye husumet besledikleri ve Ankara'nın vatandaşlarımız üzerindeki etkisinin tamamen bertaraf edilmesini amaçladıkları görülmektedir. Üçüncüsü, milli aidiyet duygusunun (Türk Milleti) yerine başka bir aidiyet duygusunun ikame edilmesi tehlikesi bulunmaktadır. Dördüncüsü başta PKK olmak üzere etnik ve dini bölücülük yapan örgütlerin önü açılmakta ve Türk Toplumunu yalnızlığa iten bir önerme olmaktadır. Beşincisi "Yeni Yerliler" tanımını kullananların niyetlerinin iyi olmadığını ve vatandaşlarımızın ülkelerine yabancılaşmalarının önünü açmak için uydurulan bir girişimdir. Altıncısı, eğer vatandaşlarımız "Yeni Yerliler" olmuşsa o zaman Türkiye vatan olmaktan çıkmış, yabancı bir ülke olmuş demektir ve istenen, özlenen de budur. Yedincisi, Türk Toplumunun ivedilikle çözülmesi gereken sorunları dururken onları "Yeni Yerliler" saçmalığıyla uğraştırmak doğru olmadığı gibi, bir planın parçası olarak görüyoruz.
Türk Toplumu asimilasyona hazır değil ve aynı zamanda Almanlarda buna yatkın olmadıkları gibi pangermanizmin o derin etkisinden de kurtulmuş değiller. Kısacası doğal özümsemenin oluşmasına daha çok zaman var veya hiç olmayabilir de!
SONUÇ YERİNE
Almanya Türk Toplumunun bunlardan kurtulma zamanı gelmiştir. Sağ-sol demeden vatandaşlarımızı birbirine düşüren, aralarına nifak tohumu eken her türlü örgütten vatandaşlarımız uzak durmalı. Sadece bu yetmez Türk devleti ve sevdası Türkiye olan Almanya'da ki Demokratik Kitle Örgütleri (DKÖ) harekete geçmeli aydınlatma faaliyetlerini ara vermeksizin sürdürmelidir.
Etnik (PKK) ve dini ( FETÖ, Süleymancılar, Nurcular vs) örgütlerin Türkiye düşmanı faaliyetlerinin etkisinde kalan vatandaşlarımızın bu belalardan kurtulmaları için elbirliğine ihtiyaç var. Küçük kümelere değil büyük güç birlikteliklerine ihtiyaç var.
"Yeni Yerliler" kategorisinde kendilerini bulanlar şunu iyi bilsinler; Türk Toplumunun her daim arkasında Türkiye gibi eşsiz bir vatanları var ve bağlılıklarını yitirmeden muhafaza edeceklerdir.