Türkiye’de ekonomiyi dengelemesi, denetimini yapması, şirketlerin eylemlerini düzenleyerek regülasyon görevini yerine getirmesi beklenen kurumlar, yapılanları mercek altına almak yerine, yapılanların söylenmesinin rahatsızlığını dile getiriyorsa, ciddi bir yaklaşım hatası var demektir.
Kamu zararı oluşmasına ses çıkarmayanların, borsaya kote şirketler hakkında konuşanları makamlarına göre değerlendirenlerin, rezervlerle ilgili açıklamaların peşine düşmeyenlerin, milyon dolarlara onlarca daire alanları sorgulamayanların, açıklamalarıyla kurun yükselmesini görmeyenlerin, kullan kullanma işlerdeki finansman modellerine bakmayanların, bunları dile getirenleri sorgulamasındaki tuhaflık alenen ortadadır.
Bankalar üzerinde kurulan dolaylı baskıyı görmeyenlerin, fiyatlardaki artışları veri olarak ortaya koymak yerine, harcama kalemlerini yok sayanların, insanların açlığını ‘kursaklarından bir şey geçiyor’ diye yorumlayanların, halkın ekonomisini anlatmaya çalışanları mercek altına almaya hakkı yoktur.
Millet fakru zaruret içinde geçim mücadelesi verirken, fiyatlara yetişemezken, spekülatif hamlelerle fiyatları arttıran müteahhitlerin, bunlara kredi verenlerin matematiğinin, akaryakıt fiyatı düşünce vergi artıran ziyniyetin, insanlara pandemic gibi koşullarda ekonomik durumuna bakmaksızın yardım vermek yerine kredi önerenlerin, ortaya çıkacak hasarı anlatanları susturmaya çalışmasından daha doğal bir şey de olmadığını düşünüyorum.
Asgari ücret henüz yeni artmışken, daha insanların cebine girmeden açlık sınırını zorlayan rakamlara çalıştırılmasının, üreticiye sahip çıkmak, girdi maliyetlerindeki artışı görmek yerine, imalat yapanı ithalatla terbiye etmeye kalkanların, buradaki çarpıklığı kamuoyuyla paylaşanları hedef göstermesi hangi aklın ve vicdanın ürünüdür.
Kirası, enerji maliyetini, çocuğunun isteklerini, ulaşım giderlerini karşılayamayanlardan fedakarlık bekleyip, uçak başta olmak üzere yapılan harcamaları ‘itibardan tasarruf olmaz’ diyerek değerlendirenlerin zaten bu anlatılanları anlamasını beklemek hayalperestliktir.
Dolar düşecek diyen Bakan, danışman düzeyinde açıklama yapanların, sonra yükseldiğinde bozdurulan döviz karşısında hesap vermeyenlerin, ‘düşmezse yüzüme tükürün’ gibi abartılı sözler kullananların, düşmeyince ortadan kaybolanların ve bunlara sahip çıkanların, gerçekleri dile getirip ülkenin zarar etmemesi için uğraşanları sorgulamaya hakkı yoktur.
Merkez Bankası’nın kararını bir gece önce nasıl bildiklerini açıklamayanların, yapılan tüm yanlışları kabul edip ‘Millet bizi affetsin’ deyip işin içinden çıkanların, kullandıkları paranın hesabını vermek yerine, buna vaktinin olmadığını söyleyenlerin, bu toplumun çocuklarının umutsuzluğunun hesabını vermeden, bunları söyleyenleri sorgulamaya kalkmasının hukukta da ilahi adaletten de yerini bulmak zordur.
Şimdi BDDK bazı soruşturmalar başlattı. Meseleyi tam ortaya koymayıp, hadiseyi itibar zedelemeye indirerek, hem ‘sus’ mesajını verip, hem de gerçek konunun araştırılmasının üzerini kapatmayı hedefleyen bir hamle yapmak ne kadar gerçekçidir?
Sonuç mu? İtibarı zenginlikte arayanlar itibarsızlığı da dönüp dolaşıp yapılanlarda değil, yapılanları söyleyende bulmaya çalışırlar. Ortaya çıkan hasarı da Milletçe ödememizi beklerler. Sizce de garip değil mi? Bence garip… Çünkü soruşturması gereken yapılanlardır; yapılanın söylenmesi değil.