Türkiye’nin ihracattaki rekoru manşetlerin üst sıradaki gündemlerinden biri. Rekor seviyede bir ihracat gerçekleştirerek 225 milyar dolar sınırını aştık. Bu öncelikle gerçekten çok ciddiye alınması gereken bir rakam. Bunun başarılmasında emeği olan herkesi kutluyorum.
Aynı dönemde cari açık problemimizin bir numaralı sebebi olan dış ticaret açığımızı da azaltmayı başardık. 2020 yılına göre dış ticaret açığımız 4 milyar dolarlık bir gerilemeyle hepimizi mutlu etti.
Meseleye reel sektörün mücadelesi açısından baktığımızda alkışlamamız gerekiyor. Ama konuyu Türkiye ekonomisinin gerçekleri ve üretim yapımızı masaya yatırıp, sorgulama penceresinden baktığımızda ağır bir hasar aldığımız gözüküyor.
Mesele salt ihracat rakamı üzerinden öylesine reklamı yapılarak açıklandı ki, rakam büyük olunca kamuoyuyla bilgiyi de Cumhurbaşkanı Erdoğan paylaştı. Şüphesiz açıklamaların içinde de üreticiyi ezdirmeyeceğimizden başlayıp, kendimizi överek konuyu bitirdik.
Peki mesele gerçekten böyle mi? 2020 yılında Türkiye’nin dış ticaret açığı 49,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2021 senesinde de rakam 45,9 milyar dolara geriledi. Düz mantık baktığımızda başarılı bir fotoğraf olduğu akla geliyor.
Ya olaya yapılan aktivitenin Türkiye ekonomisine para kazandırıp kazandırmadığına, günün sonunda attığımız taşın ürküttüğümüz kuşa değip değmemesi açısından baktığımızda hangi gerçekle karşı karşıya kalıyoruz?
İşte o gerçek… 2020 senesinde 49,9 milyar dolar dış ticaret açığı vererek, ekonomimizde 297 milyar 903 milyon TL’lik bir zarar oluşturduk. 2021 senesinde açığı 4 milyar dolar azaltarak oluşturduğumuz zararın boyutu ne? 598 milyar 995 milyon TL.
Neden? 3 Ocak 2020 tarihinde dolar / TL kuru 5,97… Dış ticaret açığıyla çarptığımızda ortaya çıkan rakam bu. 3 Ocak 2021’de ise dolar / TL kuru 13,05… Yani dış ticaret açığımızı 4 milyar dolar azaltıp, Türkiye ekonomisine 300 milyar TL daha fazla hasar vermişiz. Bunun da dolar karşılığı, bugünkü kurdan 23 milyar dolar.
Şimdi soru şu: 4 milyar dolar azaltılan dış ticaret açığına mı sevineceğiz; yoksa bunu yaparken ekonomiye vermiş olduğumuz 23 milyar dolarlık zarara mı üzüleceğiz? Bu sorunun yanıtı ekonomideki geleceğinizi de şekillendirecek.
Şayet daha kolay olan ilkini tercih edip, bunu yapan ekonomi yönetimine methiye düzerseniz başınız ağrımaz. Ama Türkiye ekonomisinin zararına üretim yapmasını da onaylamış olursunuz.
İkincisini dikkate alır ve bunu düzeltmenin yollarına kafa yorarsanız, işte o gün yaratıcılığın esas olduğu, katma değerli üretimin, verimliliğin konuşulduğu, üretimin gerçekten sonuç verdiği bir yapıya doğru yelken açarsınız.
O zaman soru şu: Biz ilk gerçeğimizi mi tercih ediyoruz yoksa ikincisinden endişe duyup çözüm mü konuşuyoruz? İşte bu yanıt bir ülkenin kaderini belirler.