Mart'ta toplantı var. Arap Birliği (veya Arap Ligi) önemli bir uluslararası topluluk. Arapça konuşan 22 ülke bu topluluğun üyesi. Tüm üye ülkeleri haritada boyasanız, bir de Türkiye'yi boyasanız, neredeyse bir dönemin Osmanlı İmparatorluğu'nun haritası oluşuyor.
Türkiye'de geçici koruma statüsünde yaşayan yaklaşık 3,5 milyon Suriyeli varmış. Türk vatandaşı olan yaklaşık 2,5 milyon Arap kökenli vatandaşımızı da eklersek eder 6 milyon. Arap Birliği'nin birkaç üyesinin nüfusunu hatırlayalım: Bahreyn 700 bin, Katar 900 bin, Komorlar 700 bin, Kuveyt 2,4 milyon. Yanı 4 tane Arap Ligi ülkesinin toplam nüfusundan fazla sayıda Arap, Türkiye'de yaşamakta.
ARAP BİRLİĞİ
Arap Birliği üyelerini ırk veya din temeline göre almıyor. Kullanılan kriter ülkede Arapça konuşulması. Irk temeline göre almama sebebi ise Arap ırkını tanımlamanın güç olması.
Elbette Türkiye'nin Arap Birliğine girecek hali yok, ancak bazı diğer ülkeler gibi gözlemci statüsünde girmesi ve Arap Birliği toplantılarına katılması çok faydalı olabilir.
Arap Birliğinde gözlemci statüsünde olan Hindistan, Brezilya, Venezuela gibi önemli ülkeler mevcut.
Arap Birliğine gözlemci olarak katılıp, toplantılara olabildiğince üst seviyede katılım sağlayabilirsek ne tür faydalar beklemeliyiz?
1) 22 tane Arap ülkesi lider seviyesinde bir araya gelmiş, bunlar ile ikili ve gruplu olarak görüşme imkanları olacaktır. Bu ülkelerin bir kısmı birbiri ile önemli itilafları da vardır buna rağmen bu zirvelere katılmaktadırlar. Bu kadar sorunun olduğu bölgede, karar verici merciler ile bir zirvede görüşebilmek Dışişleri diplomasimiz için önemli fırsattır.
2) Bu zirvelere biz katılsak da katılmasak da bölgede tarihin akışını değiştiren önemli görüşmeler yapılabilmektedir. İsrail ve ABD başta olmak üzere bölgeye ilgili ülkelerin kulakları bu zirvededir.
Kulak demişken hatırlayalım, Kazablanka ‘da 1965 zirvesinde dönemin Fas Kralı, zirve öncesinde İsrail gizli servisini diğer Arap liderlerin dinlenmesi ve "kulak yerleştirilmesi" için davet etmiştir. Zirvede Arap ülke liderleri, İsrail ile askeri mücadele konusunda görüşmeler yapmıştır. Kulaklar sayesinde İsrail 1967'de "6 gün" savaşında hızlı bir galibiyet almıştır. "Kulak yerleştirme" bizim ülkemizde de malum popüler bir spordur. Susurluk kazası (kumpası mı desek?) sonrasındaki gelişmeler hafızalarımızda taze.
2008-2010 arasında yapılan Arap Birliği zirvelerini hatırlayalım. Toplantılarda ağır toplar Muammer Kaddafi var, Suud Kralı var, Başar Esad var, Hüsnü Mübarek var. Diğer liderler de elbette var ancak sanki asıl etkili olan liderler bunlar.
KADDAFİ
Muammer Kaddafi, Irak'ın işgali ve Saddam’ın asılmasından sonraki toplantılarda diğer Arap liderlere neler söylüyor hatırlayalım:
- Irak neden işgal edildi? 1 milyon Iraklı neden oldu? 1990'lardaki gibi Kuveyt işgali durumu ortada yok. Kitle imha silahı desen o da yok. Olsa dahi, Pakistan'ın da var, Fransa'nın da var, tüm kitle imha silahı olan ülkeleri imha etmemiz mi gerekiyor? Bin Ladin Iraklı mi? Hayır değil. New York’taki kulelere saldıran da Iraklılar değil. Pentagon'a saldıran da Iraklılar değil.
-Yabancı bir ülke geliyor, bir Arap ülkesini işgal ediyor ve ülke başkanını asıyor, biz de kenarda gülerek oturuyoruz.
-Neden Saddam'ın asılması konusunda bir soruşturma açılmadı? Saddam bir savaş esiri olarak nasıl asılabilir? Bir Arap ülke lideri ve Arap Birliği üyesi. Bu uluslararası anlaşmalara aykırıdır. Herhangi biriniz sıradaki olabilir.
-Amerika Humeyni'ye karşı Saddam'ın dostu idi. Cheney Saddam'ın arkadaşıydı. Irak imha edilirken ABD savunma bakanı olan Rumsfeld, Saddam'ın yakın arkadaşıydı. Saddam’ı sattılar ve astılar.
-Bizim (Arap Liderleri olarak) bu oda dışında paylaştığımız hiçbir şey yok.
-Üzülerek söylüyorum ki biz (Arap liderleri) birbirimizin düşmanıyız. Birbirimizden nefret ediyoruz, birbirimizi aldatıyoruz, birbirimizin başına gelen felaketlere sinsice gülüyoruz, birbirimize komplo kuruyoruz, istihbarat örgütlerimiz düşmana karşı mücadele edeceğine birbirlerine kumpas kuruyor. Bir Arabın düşmanı, öteki Arabın dostu.
-Ulusal devletlerin sonu gelmiştir. Güçlü bir birliktelik içinde olunmaz ise bağımsız ayakta kalınamaz. Almanya bile güçlü bir birlik içinde olmaz ise tek başına egemen olarak ayakta kalamaz. ABD, Rusya veya Çin'in koruması altında ayakta kalınabilir ama bağımsız olarak ülkelerin var olabildiği devir bitmiştir.
-ABD, İsrail çevresinde küçük devletler kurmak ve İsrail'in işgalini meşrulaştırmak istiyor. Irak'tan sonra bu saldırıların devamı gelecek.
- İran bizim komşumuz, iyi ilişkilerimizin olması bizim çıkarımıza. Biz neden İran ile Türkiye ile düşman olalım?
- BAE ve İran arasındaki adalar meselesini uluslararası adalet mahkemesine götürelim ve sonuç ne çıkarsa kabul edelim. Basra körfezindeki ülkelerdeki halkların 80% kadarı zaten İranlı ama yönetici aileler Arap. Karmakarışık bir durum var.
- (Suud kralına hitaben): Altı yıldır benimle yüzleşmekten kaçınıyorsun, seni İngilizler oluşturdu, Amerikalılar da koruyor!
- (2009'da BM toplantısında): İnanıyorum ki önümüzdeki yıllarda birçok virüs (influenza) ile karşılaşacağız. Şirketler ve özellikle özel istihbarat servisleri bu virüsleri yaratmak için çok uğraşıyorlar. Bu bariz bir durum aşılar bu kadar pahalıyken bu çok karlı bir iş. Virüsü yaratıp yayıyorlar böylece kapitalist şirketler devasa paralar kazanabiliyor. Böyle bir şey nasıl olabilir? Eğer virüs insanlığın varlığını tehdit ediyorsa bunun ücretsiz olması ve herkese dağıtılması gerekmez mi? "Yeşil kitabımı" okuyun (1975’te piyasaya çıkan Türkiye'de tercümesinin çok az dağıtıldığı kitabı), orada yazdım. Aşılar için para ödememeliyiz, bedava olmalılar. Aşılar ücretsiz olursa göreceksiniz ki bu tuhaf virüsler ortaya çıkmayı bırakacak ve yayılmayacaklar. İnsanlığı tehdit edecek gerçek bir virüs ortaya çıksa bile tüm dünya iş birliği yaparak aşıyı üretmeli ve ücretsiz dağıtmalıdır.
Kaddafi'nin Arap ülke sınırları, isimleri, vize ve pasaport uygulamaları; Filistin'de iki devletli çözüme karşı olan görüşleri; Dicle ve Fırat'a işgal sırasının geleceği ile ilgili öngörüleri de ilginçtir, başka bir gün belki ayrıca değiniriz.
Hatırlayalım, Arap ligi toplantısına birkaç sefer katılan Cumhurbaşkanımız da konuşmalar yapmıştı. Bu toplantıların birinde İsrail'in üç şartı yerine getirmediği takdirde kesinlikle Türkiye ile ilişkilerin düzeltilmeyeceğini açıklamıştı. Tazminat ödemesi, özür ve Gazze ablukasının kalkması şartlarını belirtmişti.
TOPLANTI MART'TA CEZAYİR'DE
Gelecek Arap Birliği toplantısı iki ay sonra mart ayında, Cezayir’in başkenti Cezayir şehrinde yapılacak. Normalde her sene bu toplantılar yapılır ancak son iki senedir hem Israil ile normalleşme konularının yarattığı kriz, biraz da virüs salgını bahane edilerek yapılmıyordu. İki sene aradan sonra bu toplantının yapılacak olması önemini artırıyor. Önemini artıran diğer bir unsur ise Arap Birliğinin çark ederek tekrar Beşar Esad'ı davet etmesi oldu. Suriye karıştırıldığından beri Arap Birliği Suriye temsilcisi olarak muhalif grup temsilcilerini kabule etmekte idi. Mart ayında Esad tekrar zirvede yerini alacak. Cezayır ile kanlı bıçaklı seviyesine yakın durumda olan Fas kralı herhalde toplantıya katılmayacaktır, göreceğiz.
Cezayir'de yapılacak zirve Türkiye için özellikle büyük bir avantajdır çünkü Cezayir ile Türkiye'nin ilişkileri çok iyi seviyededir. Cezayir'de önemli Türk yatırımcılar mevcuttur, ticari ilişkiler hızla gelişmektedir. Macron'un Türkiye'ye karşı Doğu Akdeniz'de saldırgan tutumuna karşı Cezayir ile aynı politik mevzide olduğumuzu da hatırlayım.
Arap Biriyi toplantılarında son yıllarda Türkiye'nin kınanması türü açıklamalar bolca yapılmaktadır yani son yıllarda aramız biraz açılmıştır ancak Cezayir'deki zirve bu işlerin toparlanması için uygun ülkedir.
Gözlemcilik konusunda önceki yıllarda başvuru yapılmış. Anladığım kadarıyla bizi reddetmişler. O dönem Irak ve Suriye engel olmuş. Bugün Irak sorun çıkarmaz, Suriye politikaları konusunda maalesef Türkiye büyük hatalar yapmıştır ve önümüzdeki Arap Birliği toplantısı, dost Suriye ile ilişkileri de iyileştirmek için güzel bir fırsattır. Bir de Libya'da Türk askeri varlığı konusu var. Anlaşılan Arap Birliği tarafından önceki dönemlerde pek hoş karşılanmamış. Türk askeri Libya'ya hızla barışı getirmiştir ve bunu Arap ülkelerine anlatamıyorsak bu bizim diplomatlarımızın ve dışişlerimizin eksikliğidir. Bugün gelinen noktada bunlar gözlemci statüsünün verilmemesi için gerekçe olamaz.
AY ADALARI
Hazır zirveye gitmişken Macron'a bir gol de Arap Birliği üyesi "Komorlar" üzerinden atmakta fayda var. Biliyorsunuz Komorlar Madagaskar ile kıta Afrika’sı arasında, ay şeklinde dizilmiş adalardan oluşmuş, 98% Müslüman (Sünni) olan çok fakir bir ülke. Komorlar, Fransa'dan bağımsızlığını kazandı ancak adalardan en büyüğü olan Mayot'a Fransa çöktü ve yönetmeye devam ediyor. Bu duruma Komorlar karşı çıkıyor ancak pek sesleri duyulmuyor. Komorlar'a bu konuda politik, ekonomik destek verilmesi uygun olacaktır. Türkiye Komorlar'a birkaç İHA ve birkaç sahil güvenlik teknesi tedarik edebilirse hayır duası alacaktır. Belki orta vadede insanlı ve insansız Türk denizaltılarının da uğrak yapabileceği bir Okyanus araştırma istasyonu bölgede kurulabilir. Son olarak Komorlar ülkesinin ismini kim Türkçe ‘ye çevirdiyse pek güzel çevirememiş. Arapça okunuşundan kopyalayıp Fransızlar Comores ( Komors diye okunur) diye bir kelime uydurmuş, biz de Fransızların uydurduğu kelimeyi Türkçeye "Komorlar" diye çevirmişiz, biraz ayıp etmişiz. Ülke Arap ülkesi, Araplar buraya "Juzur al-Qamar" diyorlar. Juzur, adalar demek, Jezire'nin çoğulu. Qamar, Kamer demek yani "ay" demek. Ülkenin ismi "Ay Adaları" gibi son derece şiirsel ve anlamlı bir isim. "Kamer adaları" veya "Ay adaları" olarak çevirsek ülkenin isminin ruhunu kaybetmeden dilimize kazandırabilirdik. Bayrağı ay yıldızlı, rengarenk olan bu güzel Ay Adaları ülkesine biraz ilgi göstermekte fayda var. Diplomatik ilişkileri Kahire'deki elçilikten değil direk adaya kurulacak elçilikten yönetmek güzel bir başlangıç olabilir. Haftada bir THY uçuşu konması da fena olmaz.
KONULAR
Zirvede görüşülebilecek ve çözümüne katkı sunulabilecek aslında bolca bölgesel konu var. Cezayir ile Fas arasındaki sorunlar, İran ambargolarına karşı ülkelerin tavrı, Libya'daki gelişmeler, Suriyeli sığınmacılara yardım konusu, Esad ile barışma konusu, İsrail'in komşuları ile ve Filistin ile sorunları konuları, kuraklık sorunu, pandemi tedbirleri, asi politikaları, Yemen'de barışın sağlanması, Afganistan'ın geleceği, bölgedeki yabancı askeri üslerin durumu, Macron'un tavırları, teröre karşı işbirliği, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs politikaları, tercihli ticaret, ekonomik ve askeri işbirliği konuları, Etiyopya ve Somali başta olmak üzere Afrika'daki ülkelere destek, istihbarat işbirliği vs.. Tüm bu konularda ne kadar ilerleme sağlanabilirse zirve o kadar faydalı olacaktır. Karar verici en üst seviye liderler hazır toplanmışken iyi hazırlık yapılarak Türkiye ve bölge ülkelerinin kazanacağı sonuçlar alınmasına ihtiyaç vardır. Hem Arap Birliği hem Afrika Birliği için gidilmesi gereken yol daha çok bölünme değil daha çok birleşme yoludur.
ARAP GAZ HATTI
Son olarak Arap gaz hattı projesini hatırlayalım. Mısır, Ürdün, Suriye'den Türkiye'ye giriş yapan bir gaz hattı projesi tamamlanma aşamasına gelmiş idi ve bazı siyasi sorunlardan dolayı Türkiye kısmi devreye alınamadı. Mısır gazını dağıtacak bu hattın hem bölgeye hem Türkiye'ye faydalı olma ihtimali kuvvetlidir. Bu işin tüm tarafları zirvede hazırken işi bağlamakta fayda olabilir.