Yaşanan enflasyonun herkes farkında değil mi? Hatta yakın zamana kadar ne konuşuyorduk? TÜİK’in açıkladığı enflasyon oranları kesinlikle hayatın gerçeğini yansıtmıyor. Hatta iş o kadar farklı noktalara geldi ki, bu konuda diğer bilimsel araştırmalar yapıp rakam açıklayanlar hakkında TÜİK suç duyurusunda bulunacak noktaya bile gelmişti.
O dönemde ekonomi yönetiminin dilinde bir kavram vardı. Fırsatçılar… Fakat her ne hikmetse fırsatçı olarak nitelendirilen kimseyi bulamadılar. Hatta daha öncesinde, tanzim adı altında çadırlar kurulduğunda da benzer bir söyleme şahit olmuştuk.
Soğan satanların bile depoları basılmıştı. Soğan satan, deposunda soğan bulundurduğu için neredeyse terörist muamelesi gördü. Sonra meseleye bakıldı ve denildi ki, suç unsuru bir nokta yok. Bazı usulsüzlüklerden idari para cezası kesildi. Yine dönemin bakanları çıkıp ne dediler?
Serbest piyasanın olduğu bir ortamda stokçuluk nedeniyle insanları suçlayamazsınız. Bu konuda ceza da kesemezsiniz. Çünkü kanunda bir karşılığı yoktu. 80 öncesi karaborsa travmasından yararlanarak bir algı yaratmaya çalışıldı.
Ama temel bir farklılık vardı. O dönemde insanlar paralarıyla bir ürüne ulaşamıyorlardı. Bunun nedeni karaborsacılıktı. Bugünkü ortamda ise mal ya üretilmediği ya da ithal etmediği için ortada yok veya insanlar ceplerinde para olmadığından raftaki mala ulaşamıyorlar.
Yani bugünkü fotoğraf içerisinde sorun fırsatçılardan değil, ekonominin kötü yönetilmesinden üretimin zorlaşmasından ve eş zamanlı olarak alım gücünün yitirilmesinden kaynaklanıyordu.
Şüphesiz bu itiraf edilemeyeceği için dolar / TL’de faiz lobisi, dış politikada dış güçler arayanlar, burada bir bahane yaratarak fırsatçıları icat ettiler. Lakin aradaki maliyetleri incelemek kimsenin aklına gelmedi.
Üretimden rafa gelene kadar artan maliyetler, bu maliyetler içerisinde kamunun aldığı ara vergiler, bazı yolların kullanılmasının mecburi tutulmasıyla yükselen nakliye maliyetleri gibi bir dizi unsur görmezden geliniyor, fırsatçılar söylemine devam ediliyordu.
Ne var ki ne yapılırsa yapılsın fırsatçı bulunamadı. Hatta son olarak bir otomotiv bayisine karaborsa yaptığı için üst dilimden ceza bile kestiler. Muhtemelen o da yargıdan dönecektir. Ama algıyı yönettiler mi, yönettiler.
Zira problem büyüktü. Algıya aktör bulunamıyordu. Ardından bir kur oyunu yaşadık. 18’lere yükselip, sonra Hazine’deki parayı piyasaya sürüp, borçla kuru baskılayan bir anlayış içerisinde sahte bu kur yarattılar. Tıpkı sahte enflasyon yaratıldığı gibi...
Bu durum sadece ‘yeni bir şey deniyoruz’ diyerek ve Türk modeli diye ortaya çıkıp ‘onlar bilmiyor’ oynayarak zaman kazanmaya yaramamıştı. Aynı zamanda kurun düşüşü üzerinden oluşan kamuoyundan da yararlanarak aranan fırsatçının bulunmasını sağladı.
Oysa kur da düşmemişti. Yılbaşından bu yana TL, dolar karşısında neredeyse yüzde 60 değer kaybetmiş, enflasyonda yansıtılamayan üretici farkı dağ gibi kendisini göstermiş ve dünyada enflasyonist etki varken, faiz düşürerek maliyetlerin artması sağlanmıştı.
Ama dedim ya, bunları kimse konuşmak istemedi. Onun yerine cadı avına çıkıldı. Neden? Çünkü bir türlü bulunamayan fırsatçıyı hedef gösterecek bir bahane yaratılmıştı. İşte olayın özeti bu.