KARABUDALAR VE DÜŞ KIRIKLIĞI
- Düş kırıklığı içinde olduğunuz gazeteciler arasında Barbro Karabuda da var. Türk Gazeteci Güneş Karabuda'nın eşi. Onlar da yılın uzun bir bölümünü artık Türkiye'de geçiriyorlar. Olayların üstünden geçen bu elli yıl içinde görüşüp aranızdaki meseleyi çözdünüz mü?
İsveç'teki gazetecilerin o sıralar hakkımda söyledikleri iyi birşey yoktu. Ne yazık ki, bugün de yok. Onlar belli tek bir görüşün sahibi. Herşey ya siyah ya beyaz. Bir istisna var o da İsveç Televizyonu'nda "Yıl 1964 idi" isimli programda Kıbrıs olayları ile ilgili röportaj yapan bir gazeteci. Program gerçekten iyi olmuştu ve olumlu tepkiler aldım. Facebook'ta BM'deki düşmanlarımdan epeyce tehditler de aldım. Ama bunların hiçbirinin olaylar sırasında Kıbrıs'ta bulunmuş kişiler olduklarını sanmıyorum. Çok bulanık bilgilere sahip kişiler.
Barbro ve Güneş ile benimle söyleşi yaptıklarından bu yana görüşmedim. Expressen'deki röportajda olayların neden bizim aleyhimize bu denli saptırılmış olduğunu hâlâ bilmiyorum. Onun mu yoksa gazetenin mi yanıtlarımızı yeniden şekillendirdiğini bilmiyorum ve açıklık kazandırmak için çalışmadım. Eğer Barbro gazete tarafından yanlış yorumlanmışsa benimle ilişkiye geçip durumu anlatabilirdi. Ama bunu yapmadı. Bu nedenle onun yanıtlarımızı bilinçli olarak değiştirdiğini düşünüyorum. Karşılaştığımız diğer tüm Türkiye ve Kıbrıs Türkleri bize karşı olumluydular ve bize destek verdiler.
- Ben Kıbrıs'ın AB üyesi yapılmasını skandal olarak gören İsveçli diplomatlarla da konuştum. Ama yine de hep Kıbrıs Rumlarından yana tavır koyuyorlar. İsveç zihniyetini iyi bilen biri olarak bunu anlatabilir misiniz?
Kıbrıs Rum tarafının "Kıbrıs Cumhuriyeti" olarak AB üyesi olması kesinlikle bir skandal. Annan planına hayır demelerine rağmen ödül olarak alındılar. Ama Türk tarafı söz verilmesine rağmen ekonomik destek almadı, ambargo kaldırılmadı vb. Bunun İsveç'te yüksek düzeyde neden ele alınmadığı tipik İsveç zihniyetidir. İnsanların beynine "Rumlar, Yunanlar her şeye karşın Avrupalıdırlar. Türkler Asyalıdırlar" tartışılmaz bir şekilde işlenmiştir. Tatsızlık çıkarmak istemezler. Bazen burada bazı dernek ve kuruluşlarda Türkler ve Yunanlar arasındaki anlaşmazlıklar konusunda konferanslar veriyorum.Avrupalıların hâlâ Türkleri Doğu'dan gelip Bizans/Doğu Roma'yı yıkan yabancı bir halk olarak gördüklerini söylüyorum. Yunan ve Kıbrıs Rum bloglarına, gazetelerine baktığınızda "1453'te kaybedilen Konstantinopel'i [İstanbul’u] kurtarmak"tan bahsettiklerini görürsünüz. Ya da İskender'in büyük ülkesini yeniden kurmak istediklerini görürüsünüz. Ayrıca İskender Yunan değil Makedon idi. İsveç'te düşünen insanların gözünün önünde de hep -memnuniyetle Türkiye'ye tatile gitmelerine rağmen- bu resim var.
Kıbrıs'ın bölünmüş oluğunu bilmelerine karşın Kıbrıs Rumlarının çizgisini destekliyorlar. "İşgalci gücün" kendilerini tevkif edecekleri korkusuyla Türk tarafına geçmeye bile korkarlar. Kanunsuzluk, polis şiddeti, aşırı yoksulluk vs gibi saçma sapan pekçok masal anlatılır. Unutulan ya da bilinmeyen şey, Güney'de suç işleme oranının çok daha yüksek olduğu ve offshore şirketler (vergiden uzak şirket) kanalıyla kara para aklama cenneti durumunda olduğudur. FBI raporlarına göre, önceki Cumhurbaşkanı Papadopoulos'un kendi avukatlık firması kanalıyla Sırbistan'dan Milosevic'in milyarlarca dolarını Dünya'nın değişik ülkelerindeki banka hesaplarına aktarmış olmasına da aldırış etmezler. Bu paraların bir kısmı başkalarının şahsi banka hesaplarından bir kısmı devlet hazinesinden çalınmıştı. Bu paralar daha sonra savaşta NATO'ya karşı kullanılmış.
İki halkı neyin ayırdığını ve "Kıbrıs sorununun" nedenlerini bilmeden sık sık iki ülkenin "yeniden birleşmesinden" söz ederler. Bilgileri olmadan, neden el sıkışıp dost olmadıklarını sorarlar. 50'li yılların ikinci yarısından sonra ve 63 - 74 yılları arasında Rumlar rahat yaşarlarken, kuşatma altında bazı bölgelerde yaşam savaşı veren Kıbrıs Türklerinin yaşadığı baskı ve terör bugün de anılarda yaşanıyor. Rumlar örneğin Maraş'ta milyonlarca turist kabul ederken Türkler kent duvarlarının dışına çıkar çıkmaz kurşunlanıyorlardı. Artık aslında tek ortak yan tesadüfen aynı adada yaşıyor olmalarıdır. Dinlerinin, dillerinin ve kültürlerinin ayrı olduğunu da düşündüğünüzde zorla birleştirmeye çalışmanın olanaksızlığı ortaya çıkar.
Gerçekler bilinmeden iki halkın birlikte yaşamasından bahsediliyor. Yugoslavya, Haiti, Çekoslovakya, Sudan vb gibi Kıbrıs iki ülkeden oluşmasın. Belki ileride sınırları açabilirsek ve yavaş yavaş birlikte yaşamaya alışabilirsek olabilir, ama ki halkı zorla birlikte yaşamaya itmek yeni bir savaş başlatabilir.
İsveç ve Avrupa anlayışı biraz da halkın sayısal bakıştan kaynaklanıyor. Adaların çoğu Yunan egemenliğinde, neden Kıbrıs da öyle olmasın? İster bağımsız ülke ister Yunanistan'ın parçası olsun. Rodos, Girit ve pekçok diğer adada Türkler de yaşıyorlardı bazen çoğunluk idiler ve Yunanistan'a geçtiler. Türkler kendileri gitmezlerse onları göndermek kolay. Kıbrıs'ta Rumlar, demokrasinin geçerli olmasını, "bir kişi bir oy" kuralını savunuyorlar. Türklerin her oylamada kaybetmelerini kabul etmelerini doğal buluyorlar ve buna demokrasi diyorlar. Öyle ya "demokrasi" Yunanca bir sözcük...