Gençliğe Hitabe’deki fakru zaruret vurgusu var ya, işte tam o günlerin içinden geçiyoruz. Yani fakir, çaresiz ve sıkıntı içinde muhtaç olma noktasındayız. Bunu moral bozucu olarak nitelendirenler olabilir. Ama ne yazık ki fakirlikten çok daha ileri noktada üstüne bir de borçlu bir vatandaş gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Ekonomiye yönelik söylemlerden başka bir şey olmayan, hayretle gelişmeleri takip eden, bir takım cek cakların gölgesinde, artan fiyatların şokunu arka arkaya yaşayan insanlar bu çılgınlığın nerede duracağını birbirine soruyor.
Dün bir dolmuşa bindim. Belli ki bu iktidara zamanında oy vermiş bir kişiydi. Sohbeti kendi açtı ve yakmadıkları doğalgazın faturasından bahsetmeye başladı. Bir gün önceki hasılatından söz etti.
800 TL aracın o günkü cirosuymuş. 300 TL’si yakıta gitmiş. Üstelik arka arkaya gelen zamlar nedeniyle daha bu oran ne kadar artacak bilmediğini söylüyor. Geri kalan rakamda aracın lastiğinden bakımına kadar masrafları sıraladı. Eve gidecek ekmek kalmadığından yakındı.
Sadece bu dolmuş şoförü mü? Yolda rastladığımız her vatandaş bir şekilde durumundan bahsediyor. Çoğunun kredilere boğulduğunu ve ne yapacağını bilmediğine de şahit oluyoruz. İş arayanlar, yardım isteyenler doldu ortalık.
Herkes çaresizliğini bir şekilde başkasından medet umarak, hiç bir şey olmasa da paylaşarak aşabilmenin derdine düşmüş halde. Yani asgari ücretin 4 bin TL’nin üzerine çıkması kimseyi etkilememiş gözüküyor.
Zira vatandaş sokakta fiyatların da, geçim derdinin de, eline geçen parayla ihtiyaçlarını karşılayamayacağının da o kadar farkında ki… Ama bu ülkenin Bakan’ı çıkmış hayali ev kiralarından, ekmekte kilo başına ne kadar zenginleşilden bahsediyor.
İşin acı tarafı da, vatandaşın nezdinde komik duruma düştüğünün farkında değil. Çünkü artık vatandaşa ekonominin durumunu anlatmanın ötesine geçildi. Halk, iliklerine kadar fakru zaruretini yaşıyor.
İnsanlara bir takım ekonomik göstergeleri farklı anlatabilirsiniz. Onları durumu yeterince kavrayamadığına da ikna edebilirsiniz. Bir süre için size inanmalarını da sağlayabilirsiniz. Ama yaşadıklarının tersini anlatamazsınız.
Eski siyasiler derdi ya, iş tencereye geldi mi değişir diye… Mesele tencereye çoktan geldi ama söylemlerle yaşanan gerçeklerin hayal satılarak değişebileceği umuluyor. Oysa Türkiye’nin gereksiz polemikler, anlamsız siyasi çekişmelere değil, gerçek bir ekonomi politikasına ihtiyaç var.
İnatlardan arınmış, ülkenin gerçeklerini gören, buna yönelik çözümleri konuşan, üretim ekonomisini söylem olmaktan çıkarmış, katma değerli üretim yolunun taşlarını döşeyen ve bunu akıl ile, bilim ile yapan bir yaklaşıma ihtiyaç var.
Aklı ve bilimi inkar edemezsiniz. Ettiğiniz noktanın çıkacağı tek sokak ise fakru zarurettir.
[email protected]