Başbakan gerekeni diyor da suçu ne?

Yazarı Olmayan Makaleler Yazar iletisim@ulusal.com.tr

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; bazen bazı konuşmaları yapmak insana sıkıntı verir. Çünkü şartlar sizi öyle şeyler söylemeye zorlar ki aslında utanırsınız ama başka çareniz de yoktur.

İşte Başbakan'ın başlattığı "kızlı erkekli" polemiği de bunun örneklerinden biri. Öyle bir tartışma ki bu, katılmak insana utanç veriyor. Ama hiç görmezden de gelemezsiniz çünkü ortaçağ karanlığının özlemi içinde olanlar Türkiye'yi herkese göstere göstere uçurumun kenarına çekerken konunun dışında kalmanız da olanaksızdır.

Utanarak ve sıkılarak bu akşamki ana konumuz yine ne yazık ki kızlı erkekli tartışmasının içinde olmak. Bugün dolar iki lirayı yine geçti. Enflasyon son yılların en kötü seviyesinde. Üstelik açıklanan enflasyonla halkın enflasyonu çok farklı biliyorsunuz. Örneğin et geçen yıl 24 liraydı, bugün 50 küsur lira, sıradan kıyma hem de, yani güya enflasyon yüzde 7 olarak açıklanıyor da, temel maddelerimizdeki enflasyon yüzde yüzü çoktan geçti. Eli kanlı teröristler ülkemizde cirit atıyor, hemen sınırımızda süren savaş yüzünden yüreğimiz ağzımızda, 600 binin üzerindeki Suriyeli mülteciye milyonlar akarken Van'daki deprem mağdurlarına dönüp bakan bile yok, işçilerin kıdem tazminatları gasbedilirken, topraklarımız, fabrikalarımız, şirketlerimiz, Cumhuriyet dönemi eserlerimiz başkalarına peşkeş çekiliyor. Bunların hiçbirini konuşamıyoruz, iktidarın giderayak sırf kendi oylarını kemikleştirmek için ve zihinlerinin gerisindeki ortaçağ karanlığına dönebilmek için başlattığı kızlı erkekli tartışmasının içinde buluyoruz kendimizi.

İşte bunun için utanıyorum diyorum ama ne çare.

Dün akşam konuşmamın hazırlıklarını bitirmiş ve giyinmek için makyaj odasına çıkmıştım ki Başbakan'ın canlı yayında olduğunu gördüm. Finlandiya'ya mı ne gidiyormuş, havaalanında her zamanki gibi bir mini basın toplantısı yapıyordu.

Açıkçası, son dakikalar heyecanı içinde Başbakan'ı tam olarak dinleyemedim. Aklımda kalan şey sadece bir kadın gazetecinin aşağılanarak azarlanmasıydı. Bu nedenle dünkü konuşmam sırasında bu konuyu fazla dile getiremedim, bir cümle söyleyerek geçiştirmek zorunda kaldım. Çünkü konuşmanın tamamını duymamıştım ve ben yayına girene kadar Başbakan'ın sözlerinin tamamını öğrenme şansım da olmamıştı.

Erdoğan'ın sözlerini yayın bittikten sonra tekrar izleyebildim ve inanın kanımın çekildiği hissettim.

Bir kadın gazeteci bazı yerlerde kız erkek birlikte aynı evi paylaşan üniversite öğrencileri ile ilgili sözler söyleyen Başbakan'a "özel evlerde bir denetleme yapılıp yapılmayacağını" sordu.

Daha sonrasını size aynen okuyayım. Gazeteci ile Erdoğan arasında nasıl bir diyalog geçiyor.

Gazeteci- Kız ve erkek öğrencilerin birlikte, tuttukları özel evlerle ilgili mi o bahsedilen adımlar. Yoksa yurt gibi faaliyet gösteren; ancak yasal düzenlemeye sahip olmayan binalarla ilgili mi bu düzenleme.

Erdoğan- İki sorunuza da iki ayrı cevap vereyim. Bir defa kız-erkek karışık yurt olayını biz kapattık. Kredi yurtlar kurumundaki düzenlemenin yüzde 75'lik bölümünü tamamlamış durumdayız.

Ev olayına gelince, aynı daireyi kız ve erkeklerin birlikte paylaşma durumları var. Bu konuda pek çok şikâyet aldık. Muhafazakâr demokrat bir iktidar olarak bu konunun çalışmasını yapacağız.

Gazeteci- Efendim Valilikler denetlerken nasıl bir yetkisi var bu evlerle ilgili olarak.

Erdoğan- Bu düzenlemeden sonra gerekli yetkiyi alırlar.

Gazeteci- Bunlar özel müstakil evler değil mi efendim sonuçta. Kişilerin özel evleri yani.

Erdoğan- Evet...

Gazeteci- Nasıl yani kişilerin özel evleri bunlar...

Erdoğan- Kişilerin özel müstakil evlerinde, bir farklı kız bir farklı erkek aynı evde kalması nasıl doğru olabilir. Siz kızınıza, oğlunuza böyle bir şeyi hoşgörüyle karşılayabilir misiniz?

Gazeteci- Ben konu değilim efendim.

Erdoğan- Yok yani yarın anne olduğunuz zaman ya da annesinizdir bilmiyorum, çocuğunuzla ilgili böyle bir şeyi uygun buluyorsanız hayırlı olsun. Ama biz bu konuda gerekli yasal düzenlemeyi yaparız.

Sizin de kanınız donmadı mı? Bir başbakan karşısındaki bir bırakın gazeteciyi, bir kadını nasıl da aşağılıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Üstelik bunu bir nevi devlet gücü kullanarak yapıyor. Sonuçta o bir başbakan, karşısındaki gazeteci, aralarında bir tartışma olamaz. Başbakan bu hakim durumunu kullanarak tam bir ahlak bekçisi gibi üstelik bir kadını azarlayarak üste çıkıyor.

Bakın sevgili izleyiciler, izleyenler hatırlayacaktır, dün de ahlakla ilgili bazı noktaları anlatmaya çalıştım. Toplumlar, birlikte olma kurallarına uygun yaşayabilmek için din, dil, renk, cinsiyet ayrımı yapmadan bir hukuk oluştururlar ve yasalar çıkartırlar. Ayrıca yine hiçbir farklılık gözetilmeden oluşmuş ahlak kuralları da vardır. Bunlar yazılı değildir, ama toplumun önemli bir kesimi bunlara uymaya çalışır.

Ahlak kuralları ne olursa olsun, sonuçta o toplumun hukuku ve yasalarıdır asıl geçerli olan. Ve demokrasiye, hukuka, insan hak ve özgürlüklerine inanan bir birey kendi katılmasa bile bir başkasının yaşam biçimini, düşüncesini, fikir ve görüşlerini yok etme, karalama, aşağılama, engelleme hakkına sahip değildir.

Basit bir örnek vereyim. Son yıllarda toplumda seslerini yükseltebilme cesareti bulan farklı cinsel tercihleri olan kişiler var. Sonunda AKP bile resmi söylemlerinde bu farklı cinsel kimlikleri olanların da özgürlüklerinin olduğunu, haklarının savunulması gerektiğini söyledi. Siz şahsen farklı cinsel kimlikte olmadığınız gibi yine farklı cinsel tercihleri olanlardan hoşlanmayabilirsiniz de. Ama öyle olanların haklarını teslim etmek zorunda olduğunuzu da bilirsiniz. Bu durumda farklı cinsel kimlikleri olanları savunduğunuzda biri kalkıp da size "Yani sen de öyleysen hayırlı olsun" derse bu bir aşağılama amacı taşımaz mı? Böyle aşağılayıcı söylem aynı zamanda bir nefret suçu da değil midir? En önemlisi siz bu tür aşağılamalarla, kışkırtmalarla ağzınızdan düşürmediğiniz "Hiçbir zümreye değil herkese özgürlük, kişi hak ve özgürlüklerin yılmaz bekçileriyiz" söyleminizle çelişkiye düşmüş olmaz mısınız?

Sevgili izleyiciler, şu kızlı erkekli konusunda kimilerinin zihninde oluşan yanlış bilgileri de anlatmak ve bunları düzeltmek istiyorum. Çünkü başbakan ve hemen koro halinde kendisine katılan yandaşlarının sözlerinden pek çok ailenin kuşkuya hatta endişe ve telaşa düştüğünü de görüyorum.

Örneğin diyorlar ki "Yurtlarda kız erkek karışık olma durumuna son verdik, onları ayırdık." Bu cümleden anlaşılan aslında şudur; bugüne kadar yurtlarda kızlar ve erkekler birlikte kalıyordu, ama bu bizim örf, anane ve ahlakımıza aykırı, bu nedenle artık kızlar erkekler aynı yurtta kalmıyor."

Oysa sevgili izleyiciler, Türkiye'nin hiçbir yerinde, hiçbir üniversitesinde kızlar ve erkekler aynı yurtta kalmazlar. Bu sistem Amerika'da geçerlidir, oradaki yurtlarda yan yana odalarda kızlar ve erkekler birlikte kalır. Aynı odada kalmazlar ama aynı katta yan yana odalarda örneğin 4 kız bir odada 4 erkek yan odada kalırlar. Hani inançları gereğei türkiye'de okumalarına izin verilmediği için çocuklarını Amerika'da okuttuklarını söyleyen devlet büyüklerimiz var ya, işte onların kızlarının okuduğu üniversitelerde yurtlar böyledir.

Türkiye'de ise bütün yurtlar kızlar ve erkekler için ayrıdır. Sadece bazı üniversitelerde kız ve erkek yurt binaları yan yanadır veya birbirine yakındır. Ortak kullandıkları alan ise sadece kantin, lokantadır. Kütüphane ve çalışma odaları bile ayrıdır.

Bu iktidarın yaptığı, yani kızlarla erkekleri ayırdık dediği, yurt binalarını birbirinden uzak yerlere yaptılar. Tabii böylelikle kız ve erkek öğrencilerin ortak kullandıkları kantinler de ayrılmış oldu pek çok yerde. Yurtlar yan yana olmayınca namus da kurtulmuş oldu galiba. Başbakan bunu övünerek söylediğine göre öyle düşünüyor olmalı.

Gelelim yurtlarda yer bulamayan öğrencilerin durumuna. Onların ilk tercihleri ise özel yurtlardır. Şu anda Türkiye'nin hiçbir yerinde hiçbir özel yurt da kız erkek karışık değildir. Özel yurt ya kız yurdudur ya erkek yurdudur. Kız yurtlarının hiçbirinde gece erkek ziyareti yoktur. Çoğunda hatta tamamına yakınında kızların kaldığı katlara hiçbir erkek öğrenci giremez. Belki en alt ya da giriş katındaki kantin, kafetarya ya da çalışma alanlarında birlikte olabilirler.

Özel kız ve erkek yurtlarında yer bulamayan ve maddi durumları biraz daha iyi olan öğrenciler ise kiralık dairelerde otururlar. Tek başına oturanlar olduğu gibi bir ya da birkaç arkadaş bulup durumuna göre evi paylaşanlar vardır.

Spor Bakanı'nın sözlerinden anladığım kadarıyla bir de yurt olmadığı halde sahibi olduğu apartmanın tamamını öğrencilere veren ve bu apartmanı bir yurt gibi işletenler var. Adamın aynı apartmanda 8-10 dairesi var. Bunlar küçük daireler, aile için pek elverişli değil, ama bir ya da iki genç için ideal. İşte bunların tamamını öğrencilere kiralayanlar var.

İşte bu tür evlerde ya da bağımsız olarak rastgele kiralanan evlerin bazılarında kimi zorunluluktan kimi de zaten aralarında bir ilişki olduğundan kızlı erkekli kalanların olduğu anlaşılıyor. Sorun yapılan bu. Hani bir deyimimiz vardır, toplam içinde çok küçük kaldığını anlatmak için söyleriz, devede kulak deriz ya, işte kızlı erkekli kalanlar da toplam öğrenci sayısı içinde devede kulak. Ama iktidarın ortaçağ zihniyetini çok rahatsız ediyor bu, batıyor kimi gençlerin kızlı erkekli kalması.

Peki Başbakan "biz gerekeni yaparız" diyor ve valiliklere talimatların verildiğini söylüyor da ne yapılabilir.

Gereken yapılacak da "suç" ne? Diyelim ki bir evde kızlı erkekli öğrencilerin kaldığı "ihbar" edildi. Valilik polise emir verdi. Polis gitti. Ne diyecek? O evde yaşayanları hangi gerekçeyle ve neyle suçlayacak. Birlikte kalmak suç mu?

Sanıyorum ilk iş maliyeye düşecektir. Hani az önce anlattım ya binalarını bağımsız olarak kiralayan ama yurt gibi kullananlar varmış diye. İşte o binaların sahiplerinin üzerine gidebilir ve normal kira vergisi dışında "işyeri" muamelesi yaparak ya binayı mühürlerler ya da vergi cezası keserler.

Bu öncelikle evi kiraya vereni ilgilendirir. Peki o dairelerde kalan kızlı erkekli kalanlara ne yapacaksınız?

Şimdi vahim seçeneğe geliyorum. Eğer kızlı erkekli kalınan bir evde ev sahibine yönelik bir vergiydi başka bir şeydi suçlaması getiremiyorlarsa, evde kalan kızları ve erkekleri "fuhuş" suçlamasıyla itham edebilirler.

Bu korkunç bir şey işte. Ahlak zabıtalığının da üstüne çıkan, insanları aşağılayan, karalayan, onurlarını ayaklar altına alan bir uygulama olur. Gerçi zaten başbakan ve diğerlerinin söylemi hep bu kapıya çıkıyor. Bakın şu ana kadar benim söylediğim gibi vergiden falan söz eden olmadı sadece "Kız erkek aynı evde olmaz, bu bizim anlayışımıza ters, zaten aileler de bundan rahatsız" diyorlar. Yani akıllarına gelen tek şey kızlarla erkeklerin birlikte olmaları halinde sadece cinsel bir ilişkilerinin olabileceğidir. Bu sağlıklı bir duygu ve düşünce değildir.

Kızlar ve erkekler aynı evde aralarında cinsel hiçbir şey olmadan pekâlâ kalabilirler ve kalıyorlar da. Efendim ama aralarında aynı odayı hatta aynı yatağı paylaşanlar da varmış. Ne yapacaksınız şimdi. Onları evden atınca her şey hallolmuş mu olacak? Eğer iki genç zaten öyle düşünüyor ve öyle yaşıyorlarsa buna kimse engel olamaz ki. İş oraya kadar gelmişse, anne baba yan odada, bunlar kapı aralığında hallederler her şeyi de kimsenin ruhu bile duymaz.

Yani ahlak bekliği yaparak sözde gençleri koruma politikaları dünyanın hiçbir yerinde ve hiçbir döneminde tutmamıştır ve tutmayacaktır.

Bakın sevgili izleyiciler, Başbakan ve yanındakiler, kızlı erkekli tartışmalarını aslında yaklaşan seçimlerde oy avcılığı için kullanmak istiyor. Ve bunu en kötü yolu kullanarak yapıyorlar. Çocukları üniversitede ve ayrı bir kentte okuyan yüzbinlerce ailenin içine kurt düşürdükleri gibi o gencecik çocukların ruhsal gelişimleriyle de oynuyorlar. Bugün sanıyorum yüzbinlerce anne baba "Kızımız arkadaşlarıyla bir ev tuttuklarını söylüyor ama bilmiyoruz ki kızlı erkekli mi kalıyorlar yoksa kız kıza mı?" kuşkusuna düşmüştür. Hali vakti yerinde olmayan bir anne baba nasıl kalkıp da Türkiye'nin bir ucundaki kente gidip kızının nerede kaldığına bakabilir? Bu kuşkuyla yaşamayı göze almayan bazı ailelerinin özellikle kızlarını okuldan almayacaklarının, "bırak böyle okumasın daha iyi" demeyeceklerinin garantisi var mı?

Bunun ötesinde iktidar; mahallenin namusu kavramını yeniden hortlatarak, kendini muhafazakâr sanan kesimleri harekete geçiriyor. Diyor ki "Oturduğunuz yerde kızlı erkekli kalanları ihbar edin." İşte az sonra Ümit Zileli ile Ana Haberlerde izleyeceksiniz, ilk örnek Üsküdar'dan geldi bile. Bir apartman yöneticisi girişe bir yazı asmış. "Apartmanımızda kızlı erkekli kalanlar vardır, lütfen onları 155'e ihbar edin" diyor. Elbette kendisi zaten şikâyetçi olmuştur, ama amaç başka, herkesin şikâyet etmesini sağlamaya çalışıyor ki, polis işi ciddiye alsın.

Bilmiyorum İstanbul polisi bu ihbar üzerine harekete geçti mi, gidip çocukları taciz etti mi, ama Adana'nın meşhur valisi durumdan hemen vazife çıkardığını açıkladı. Başbakanın talimat verdiğini ve harekete geçeceklerini bildirdi. Artık ne yapacaksa? Ama bu valiyi biliyoruz. Başbakan gelecek diye gece trafik kontrollerindeki aramalara bile bizzat katılan, başbakan protesto edilmesin diye potansiyel protestocu gördüğü kişileri bir gün önceden toplayan, belediye başkanını herkesin içinde azarlamaya kalkan vali herhalde ahlak bekçiliği konusunda da tarih yazacak bir şeyler bulacaktır. Haydi hayırlısı.

Sevgili izleyiciler; şimdi gelelim işin bir başka tarafına. Eğer siz ahlak bekçiliğine soyunur ve toplumu bu yoldan baskı altına almaya kalkarsanız, bir an gelir ki bunun altında kalırsınız. Ahlak bekçiliği iki tarafı keskin bıçak gibidir.

Din üzerinden siyaset yaparak ülkenin rejimini değiştirmek için, toplumun hassas noktalarına baskı yapıp bundan nemalanmaya çalışırken, birilerinin de sizin aynı konudaki ahlakınızı sorgulamaya kalkmasına da hazır olmalısınız.

İktidar, türbandı, laiklikti, içki içilmesiydi, kürtajdı , zinaydı gibi tartışmalardan nemalandıktan sonra sırayı ahlak bekçiliğine getirdi getirmesine ama, yakında "dindar görünümlü" ve "hayli ünlü" kişilerin aynı konudaki falsolarının gündeme gelmesine de şaşırmasınlar.

Bakın bir yıl kadar önce üstelik çok yandaş bir gazeteci "Başakşehir" diye bilinen ve genellikle muhafazakâr kesimlerin oturduğu bölgedeki evlerin çoğunun AKP'lilerin ikinci eşlerinin oturduğu bir yere dönüştüğünü yazmıştı. İkinci evlilik yasal mı? Değil. Peki nasıl oluyor bu ikinci evlilikler? İmam nikahı ile. Birçok AKP'li, AKP'li derken, partinin seçmenlerini kastetmiyorum, milletvekilleri, il, ilçe başkanları ya da parti yöneticileri, yazarın kastettiği de bunlar, hem evliler ama imam nikâhlı adı altında sevgilileri var. Bunlara Başakşehir'de ev alıyorlar, dayayıp döşüyorlarmış. O imam nikâhlı kadınlar burada oturuyor, AKP'nin önde gelenleri de haftanın bazı günleri buralara gelip kalıyormuş. Resmi nikâhlı eşlerinin bundan haberi var mı, varsa bir tepki gösteriyor mu göstermiyor mu, yazılardan bunu anlamamıştık, ama hem yasalara hem de ahlaka aykırı bir durum olduğu ortada.

Meclis'te bir tur attığınızda yine benzer imam nikâhı muhabbetlerini çok duyarsınız. Bakın bunlar dedikodudur, ama eğer bu dedikodular çok kişinin ağzındaysa, bir yerde gerçek payı da vardır.

Şafak Pavey söylediğinde yandaş kalemşörler öfke ve nefret saçtılar ama, Allahaşkına sizler de sokaklarda birbirine sarılmış halde yürüyen, kuytu yerlerde öpüşen, türbanlı kızları görmüyor musunuz? Özellikle nargile kafelerde bir elinde marpuç başını oğlanın göğsüne yaslayıp oturan türbanlı kızlara rastlamıyor musunuz?

Ben rastlıyorum da, gülüp geçiyorum çünkü beni hiç ilgilendirmiyor, hepsi aklı başında reşit kızlar, neyi nerede yapıp yapmayacaklarını biliyorlardır herhalde. Ama korkarım bu tartışmalar biraz daha sürerse, belki Erdoğan korkusundan yandaş yalaka medyada göremeyiz belki de, sosyal medyada bu tür haberlerde patlama olabilir.

Şimdi kendini muhafazakâr sayan pek çok baba ya da abi, evdeki kızların başına türban sarması halinde sokağa çıkmasına izin veriyor. Eskiden bakkala gidemeyen kızlar şimdi türbanlarıyla her yerde fink atıyorlar. Aslına bakarsanız türban bir kesim için özgürlük bile oldu.

İşte sorun da burada. Evdekiler başları türbanlı kızlarının sokakta ne yaptıklarını pek bilmiyorlar. İşte kızlı erkekli işi iyice büyüyüp türbanlı kızların da haberleri yayınlanmaya başlarsa ne olacak? O kızlar tekrar evlerine dönecekler, tekrar baba, abi sultası altına girecekler. Kimbilir, Tayyip Bey ve şurekası belki de kızların türban takınca aşırı özgürlüğü yakalamalarından da endişe ediyordur. Çünkü son zamanlarda yalakalık olsun diye değil gerçekten dini inancı gereği yazılar yazan bazı yazarlar türbanlı kızların bu özgürlüğünden rahatsızlıklarını dile getiren yazılar kaleme almaya başladılar bile. Bunların önde gelen yazarlarından biri kızların okula bile gönderilmemesini, kadınların evde çocuk büyütme yani annelik görevi olduğunu hatırlatan yazılar yazıyor.

Konuyu kapatmadan önce şunu söylemek istiyorum. Devletin elbette gençleri koruma görevi vardır. Hatta bunun için anayasa maddemiz bile var. Ama gençleri korumak ahlak bekçiliği yaparak olmaz. Eğer öğrenciler kızlı erkekli evlerde kalıyorlarsa bunun bir kısmı belki öyle yaşadıklarındandır ama çoğunluğu çaresizliktendir. O halde devlet "Kızlı erkekli kalmak bize uymaz" demek yerine her öğrencinin eğitimi sırasında barınma, yemek yeme ihtiyacını karşılayacak yatırımlar yapmak zorundadır.

Son olarak şunu söyleyeyim; kızlı erkekli kalmak çok kötü de, ne olduğu belirsiz kimi tarikatların kendi emelleri doğrultusunda yurtlar açması ya da güya aile evi diyerek çocukların taassubu yüksek ailelerin yanına yerleştirilmesi çok mu iyi?

Bu konuda daha çok söylenecek şey vardır mutlaka. Ama keseyim. Sadece polis baskını sonucu kaldıkları evde kızlı erkekli kalan gençlere bir önerim var. Muhtemelen "Biz imam nikâhlıyız" derlerse polis de ne yapacağını şaşırır. İmam nikâhının belgesi yok, imam nikâhı beyana tabidir. O zaman kurtarırlar mehtumelen.

Az zamanımız kaldı ama dün değinemediğim bir konuya girmek istiyorum. Dün İstanbul'dan bir golf devi geçti. Tiger Woods, profesyonel golfçuların gelmiş geçmiş en iyisi olarak tanımlanır. Tiger Woods dün Boğaz köprüsü üzerinde, Asya'dan Avrupa'ya doğru 10 ilk golf vuruşu gerçekleştirdi. Türk Hava Yolları'nın sponsor olduğu bir turnuvanın ilk vuruşuymuş.

Tabii böyle bir etkinlik olunca da Boğaz Köprüsü'nün Asya Avrupa geçisi bir süre trafiğe kapatıldı. Şimdi bu dünya çapında bir reklamdır, Türkiye'nin iyi tanıtımı yapıldı falan denilebilir. Ama bunun izinleri nasıl alındı, bir iş gününde en önemli yol trafiğe nasıl kapatıldı bunu anlamak mümkün değil. Herhangi bir şirket "Türkiye'nin tanıtımı yapacağım" dediğinde köprü trafiği bu kadar kolay kapatılabiliyor mu?

Neyse, oldu bitti artık. Benim söyleyeceğim bu konuda değil. Köprünün bir yönü trafiğe kapatılınca, elbette arkada büyük bir yığılma oldu. Trafik kilitlendi. Aslına bakarsanız böyle olacağı birkaç gün öncesinden duyuruldu. Her kanalda her haber bülteninde bunun haberi yapıldı. Buna rağmen belirtilen saatte köprü yoluna girmek ne kadar akıllıca, onu da takdirlerinize bırakıyorum.

Benim dikkatimi çeken trafik tıkanınca gösterilen tepkiler. Amanın o ne öfkeydi öyle. Günün bu saatinde bu olur muymuş, başka yer mi bulamamışlar. Hele bir adam nasıl bağırıyordu "Bunların kendi ülkesinde köprü mü yok, gitsin orada vursun topuna."

Pekiiii bu kadar öfkelenen sevgili İstanbullular. Şu anda trafik nasıl acaba köprüde? Haydi dün Tiger Woods vardı da trafik sıkışmıştı. Peki bugün ne var? Ya da Tiger Woods yokken o yollar sular seller gibi mi akıyor? Hayır. Koy Tiger Woods'u sıkışık trafik. Çek Tiger Woods'u trafik aynı trafik.

İyi de sevgili İstanbullu, Tiger Woods yokken de aynı sıkışıklıktaki köprü veya diğer yollardaki trafik için niye bağırıp çağırmıyorsun? Tiger Woods yokken mutlu musun?

Ama sevgili İstanbullu, galiba mutlusun ki, oyumu ille de bu trafik kaosunu çözemeyen, beceriksiz, basiretsiz, akıl ve bilimden uzak belediyeye vereceğim diye tutturuyorsun. Ne diyeyim ki ben size.

Haydi bu kadar yeter bu akşamlık, hepinize iyilikler dilerim, hoşçakalın.

Tüm yazılarını göster