Başbakan hesap sormuyor tehdit kokan dedikodu yapıyor

Yazarı Olmayan Makaleler Yazar iletisim@ulusal.com.tr

İyi akşamlar sevgili izleyiciler; hafta sonunu Başbakan’ın konuşma maratonuna maruz kalarak geçirdik. Maruz kaldık diyorum, çünkü ne zaman herhangi bir haber kanalını açsam karşımda Başbakan vardı iki gün boyunca. Başbakan aklı nerede eserse orada konuştu. Bıkmadan usanmadan konuştu. Sürekli dedikodu yaptı. Meğer ne dolmuş içi. Konuştukça coştu, coştukça boşaldı.

Evet başbakan hep konuştu konuşmasına da hep dedikodu yaptı.

Bayıldım bazı cümlelerine. Örneğin “Babamın oğlu olsa affetmem, kendi oğlum olsa yanına bırakmam” gibi sözler söyledi. Tamam işte, babasının oğlu değil ama oğlunun adı bir yolsuzluğa bulaştı. Madem “kimsenin gözünün yaşına bakmayacaksınız” buyurun ne bekliyorsunuz, oğlunuzu yargının şaşmaz adaletine bırakın, nasıl olsa tertemiz olduğu ortaya çıkacaktır, o zaman kendisine bu tuzağı hazırlayanlardan bir güzel hesap sorarsınız. Öyle yapmıyor Başbakan, tam tersine “oğlum olsa bile” diyor ama oğlunu adalete teslim edeceğine adaleti teslim almayı tercih ediyor.

Ayrıca bir şey daha var; Başbakan “babamın oğlu olsa” diyor ya, işte babasının oğlu kardeşi olabileceği gibi kendisi de babasının oğludur. Bazı müteahhitler kendisinden büyük patron diye söz ediyorlarmış, eh kendi bakanı kalktı ne dedi? “Ben istifa ediyorum da benim suçlandığım kararlarda imzayı sen atmıştın senin de istifa etmen gerekmiyor mu?” Aynen böyle demişti o istifa eden veya Başbakan’ın deyimiyle “Ben azlettim be” dediği bakan. O da ne enteresan durum değil mi? Bir gün öncesine kadar can ciğer kuzu sarmasıydılar, o bakan Başbakan’ı karşılama otobüsünün üzerine diğer yolsuzluk suçuna adı karışmış bakanlarla birlikte gülerek ve el ele tutuşarak pozlar vermişti. Sonra zorunlu istifa geldi. Başbakan nasıl da ağır laflar etti o bakan için.

Neyse, yani aslında Başbakan’ın “babamın oğlu” dediği kişi de suçlananlar arasında, mutlaka tertemizdir “babasının oğlu” o halde endişe edecek bir şeyi de olamaz, bıraksın kendini yargının şefkatli kollarına, hem böylesi daha iyi, işin sonunda bir türlü vazgeçemediği mağduriyet edebiyatını da sıfırlayıp yeniden başlamak var.

Ne diyordum, dedikodu değil mi? Evet Başbakan bütün konuşmalarında dedikodu yapıyor. Neymiş, bir savcı efendi varmış, bak bak, “dur daha seninle işimiz bitmedi savcı efendi” diyor başbakan. Öfkeye ve kine bakar mısınız? İşte bu savcılardan biri Fatih Belediyesi’ne gitmiş. Nur yüzlü, tertemiz belediye başkanından bir iş istemiş, kendi için değil, bir iş takibiymiş aslında, ama son derece dürüst ve namuslu olan Fatih Belediye Başkanı savcının isteğini hukuka uymadığını belirterek yapmamış. Vay sen misin işini görmeyen, o savcı hemen harekete geçmiş de, gözaltına aldırmış.

Doğru olabilir mi? Bilemem. Ama bildiğim bir şey var, çok sık rastladığımız bir hadise, birinin başı derde girdi mi başını derde sokanı suçlamak için hemen bu çareye başvurur, o baş ağrıtan kişi mutlaka bir şey istemiştir o yapılmamıştır bunun üzerine intikam alıyordur.

Bu tür sohbetlere kahvelerde çok sık rastlarız da, aynı lafları Başbakan edince bir garip oluyor. Ama anladığım kadarıyla Başbakan işin peşini bırakmayacak. O savcının dürüst ve namuslu Belediye Başkanı’ndan istediği şeyi öğreneceğiz herhalde, yakında bir soruşturma açılır mutlaka.

Dedikoduyu sadece Başbakan yapmıyor. İçişleri Bakanlığı’na getirdiği müsteşarı Efgan Ala da çıktı kendi kanalı TRT’de konuştu geçen akşam. Neler söylemedi ki; meğer bu yargı o kadar beter hale gelmiş ki, insanları dinliyormuş. Hem de yasa dışı yöntemlerle. Polisler dinlenmiş, siyasetçiler dinlenmiş, işadamları dinlenmiş. Çiçeği burnunda içişleri bakanımız muhalefeti de işin içine katıyor bu arada “Sadece bizim partimiz değil bütün partiler dinlenmiş” diyor. Yani diğer partilere de sesleniyor “hooop uyumayın, sizi de dinliyorlar.

Yeni bakanımız bu dinlemelerin “seçimde kullanılacağını” söylüyor. Bakın burası çok garip. Seçimde nasıl kullanılacak? Diyelim ki bir AKP’li dinlenmiş. Sözlerini kayda geçirip tape ediyorsunuz. Peki seçimde nasıl kullanacaksınız ki?

Haaaa, demek ki bakanımıza göre AKPlilerin telefon konuşmalarında seçimleri etkileyecek ya da vatandaşı rahatsız edecek, AKP’lilerin gerçek yüzünü gösterecek bazı şeyler var. Öyle değil mi? Şimdi ben diyorum ki “Beni istediğiniz kadar dinleyin, hepsini kayda geçirin.” Tamam. Dinlediniz kaydettiniz mi? Bu kayıtları seçimlerde nasıl kullanacaksınız? Kullanabilmeniz için benim garip şeyler söylemem gerek örneğin, ya da bir yolsuzluğa karıştığım anlaşılmalı, ne bileyim eğer bir siyasi partiye bağlıysam liderle, partililerle ilgili bir şeyler söylemiş olmam lazım ya da yüzümü kızartaak ahlaki bir açığım vardır, ki, bu kayıtların ortaya saçılmasından rahatsız olayım ya da başıma bir iş açayım. Öyle değil mi?

Ayrıca içişleri bakanımızın bir korkusu mu var bu dinlemelerden. AKP’liler herhalde hepsi dürüst, namuslu, ahlaklı, ilkeli, vicdanlı insanlardır. Telefon konuşmalarının kaydedilmesinden neden rahatsız olsunlar ki. Bizzat kendi Ulaştırma Bakanları söylememiş miydi “Bir açığı olmayan dinlenmekten niye korksun?” diye. Bir başkası dinlendiğinde “Açığın yoksa hiç korkma” diyeceksiniz sonra siz dinlenince “Ama bunları seçimde koz olarak kullanacaklar” diye feryat edeceksiniz. Bu ne perhiz bu ne lahana turşunu.

İçişleri bakanı başka dedikodular da yapıyor. Meğer 17 Aralık krizinden önce birileri külliyetli miktarda döviz almışlar. Hani devlet krizi çıktı da dolar ve euro çok yükseldi ya, işte bunu önceden bilenler servetlerine servet katmışlar. Güzel de, bunu ben çıkıp söylesem olur, muhalefet merak edip sorsa olur, ama bizzat iktidarda olanlar dedikodu yaparak böyle iddialarda bulunabilir mi? Eğer geçekten birileri krizi fırsat bilip, daha doğrusu bizzat kriz çıkarıp servetlerine servet katıyorsa, bunu saptamak ve hesap sormak hükümetin işidir. İçişleri Bakanı da hükümetin içinde olduğuna göre, bıraksın dedikodu yapmayı da sorumluları bir an önce ortaya çıkarıp hesap sorsun. Ayrıca “bildiğim için konuşuyorum” diyor. O zaman konuşmayacaksınız, bunlar kimse kulağından tuttuğunuz gibi adalete vereceksiniz. Aksi takdirde tehdit ve şantaj suçu işliyorsunuz demektir.

Bir dedikoduyu da AKP’nin önde gelen şahsiyetlerinden Mehmet Ali Şahin yaptı. Efendim bir holding patronuyla ilgili mahkemeden mahkümiyet kararı çıkmış. Dosya temyiz için Yargıtay’a gelmiş. Yargıtay’daki bir hakim dosyayı Pensilvanya’ya yani Fethullah Gülen’e göndermiş “ne yapayım?” diye sormuş. Maşallah maşallah.

Dün mü yapmış bunu? Hayır, çok olmuş aslında. Peki Mehmet Ali Bey bunu dün mü öğrenmiş? Hayır zamanında biliyormuş zaten. İyi de bir Yargıtay üyesinin hukukla hiçbir ilgisi olmayan, bir cemaat liderine dosya gönderip akıl sorması zamanında bu iktidarı neden hiç rahatsız etmemiş de şimdi savaş kızışınca açıklıyor bunu?

Peki o Yargıtay üyesine hesap sorulacak mı? Bilmiyoruz. Ama bekliyoruz.

Haaa, dedikodu dinleme falan deyince aklıma geldi. Birkaç yıl oldu galiba, emniyetin kayıp dineme araçları konu olmuştu bazı gazete haberlerine. O zaman hiç ağzını açmayanlar şimdi bu kayıp araçların peşine düştü. Onu da sorun ediyorlar. Eee zamanında kayıp denilen araçlar iktidara muhalif olanları izliyor dinliyor fişliyordu. Sorun yoktu. Şimdi bu araçların bizzat AKP’lileri izlediğinden korkuyorlar. Ya bunlar komik bile değil.

Bir de Dışişleri Bakanı topa girdi biliyorsunuz. O da konuştu, o da dedikodu yaptı. Meğer o bakan da bilirmiş devlet içindeki devleti veya çeteleri. Herhalde başta Ortadoğu olmak üzere dünyayı karıştırmakla çok meşgul olduğundan söyleyememiş, şimdi söylüyor. Hem de nerede? Cami avlusunda. Namaz kılmışlar, sonra çıkışta halk toplandığı için fırsat bu fırsat deyip cami avlusunda bir mini miting yapmış değerli bakanımız. Bunlar yakında namaz kılarken de propaganda yapmaya kalkarlar, din istismarı konusunda dur durakları yok çünkü. Sonuçta karşılarında bütün rezilliklere rağmen bunları yiyenleri buldukça her yerde konuşurlar..

Sevgili izleyiciler, yolsuzluk olaylarının patlaması üzerine paniğe kapılan iktidar, başına gelenlerden kurtulmak için “dış güçlerden, faiz lobisinden, İsrail’den, Amerika’dan” falan dem vururken, cemaati de devlet içinde devlet kurmakla suçluyorlar. Düne kadar kendi emir ve talimatları ile Türkiye’nin nice aydınını, vatanseverini zindanlara dolduran iktidar, şimdi içine düştüğü bataktan kurtulmak için “Herşey düzmece” diye feryat ediyor. Tabii bu konuda inandırıcı olmak için geçmişte kendi yaptıkları hukuksuzlukları, yasa dışılıkları, vicdansızlıkları da itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Biliyorsunuz Başbakan adına konuşan ve yazan bir danışman “orduya kumpas kurulduğunu” itiraf etmişti.

Aslında yapmak istedikleri basit; Zaten kamuoyunun büyük bölümü Ergenekon’du Balyoz’du veya benzeri davalar için “her şey bir komploydu” diye düşünüyor ya, işte onu öne sürüp “Bu komploları hazırlayanlar bunlardı, şimdi bize de yapıyorlar” diyorlar. Böylelikle artık zaten bir yararı kalmayan Ergenekon ve Balyoz’daki hukuksuzluğunun bitirilmesini sağlayarak başlarını ileride dertten kurtarmak hem de bu sayede kendilerini aklamak istiyorlar.

Bu konuda görüşüm çok açık ve net. Zaten bu davaların iğrenç bir komplo olduğunu beş yıldır haykırıyorum. Gelinen noktadan sonra öyle “yeniden yargılama” falan olmaz. Bu davalar tüm karar ve sonuçlarıyla tamamen ortadan kaldırılmalıdır. Mağdurlara tazminatlar ödenmelidir. Bu komployu yapanlar da bilindiğine göre onlardan da hesap sorulmalıdır. Ancak ondan sonra AKP iktidarı aynı komplonun kendine de uygulandığını belgeleriyle ortaya koyarak kendi hesabını sorabilir.

Sevgili izleyiciler bu akşam son olarak dünkü CHP gösterisi ile ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

CHP İstanbul adayını belirledi. Görünen o ki CHP bu adayla İstanbul’u kazanacaktır. Zaten halkta biriken öfke ve tepki oyları doğal olarak CHP’ye yöneltecekti. Sadece kimin aday olacağı belli olmadığı için bir merak ve endişe vardı. Sonunda araştırma şirketlerine göre Türkiye’nin en başarılı ikinci siyasetçisi olarak ilan edilen kişi aday yapıldı. O da bir garip aslında. Bugün Ulusal kanalda bir araştırma şirketi sahibi vardı. CHP’nin İstanbul adayı için aynı tanımı yaptı. “Halkın en çok sevdiği ve başarılı bulduğu ikinci isim” dedi. Ama kendisini de şaşırtan bir durumu da ekledi. “Bu kişi kendi partisi ile en fazla yüzde 6 oy alabiliyor.” Peki bu nasıl oluyor. Yani halk bir kişiyi çok seviyor onu umut olarak görüyor ama ancak CHP içinde olursa destekleyeceğini söylüyor. CHP dışında kalırsa çok sevilen ve başarılı bulunan olarak kabul ediliyor ama oy alamıyor. Böyle seçmen dünyanın başka neresinde var acaba?

Gelelim dünkü gösteriye. Bana göre CHP bir hata yaptı. Birincisi taklit iyi bir şey değildir. Başbakan’ı karşılamak için AKP örgütü seferber olup otobüslerle adam taşıyor diye aynı şeyi yapmanın alemi yok. Onu yapacağınıza örneğin otobüsü Taksim’e sürseydiniz ve orada 500 bin kişinin katılacağı bir miting düzenleseydiniz çok daha iyi olmaz mıydı? Ne yapacaktı yani polis, CHP Genel Başkanını taşıyan otobüsü gaz bombası yağmuruna tutup tazyikli ve ilaçlı su mu sıkacaktı. Sıkardı biraz.

İkincisi, sanıyorum İstanbul’un yeni Belediye Başkanı, Kılıçdarolu’na Ecevit’in 1977’de Amerika’da suikast girişimine uğradıktan sonra İstanbul’a dönüşünü hatırlatmak ve yaşatmak istedi. Bilmeyen genç izleyiciler için anlatayım. Ecevit 1977’de Amerika’ya gitmişti. Orada galiba Kıbrıslı bir Rum Ecevit’e ateş etmek istemiş ancak tabanca tutukluk yapınca gizli servis ajanları adamın üstüne atlayıp yakalamışlardı.

Ecevit iki gün sonra yurda döndü. Hiçbir organizasyon olmamasına rağmen milyonlarca insan Ecevit’in indiği Yeşilköy Atatürk Havalimanı’ndan kent merkezine kadar yollara yığılmış ve kendisini karşılamıştı.

Ama dünkü manzara o değildi. Hazır kıtalar Kılıçdaroğlu’nun bindiği otobüsün önünde yürüdü. Konvoyu yavaşlattı. Meraklılar da otobüsün geçeceği yollarda birikti haliyle. Otobüsün önünde yürüyen kalabalık dışında bir hareketlilik yoktu. Ayrıca E-5 yolu saatlerce trafiğe kapanınca trafik de felç oldu. Yüzlerce kişi uçak kaçırdı, gideceği yere gidemedi. Öyle sanıyorum ki, dün CHP liderine sevgi gösterisi yapanların kat kat fazlası çok ağır tepki gösterdi.

Yani bazı televizyonlara “muhteşem” diye yansıtılan görüntüler aslında CHP’nin aleyhine bir durumdu. Bu tür sahte kitlesel gösteriler günümüzde artık çok ilkel kaçıyor. CHP böyle sahte şovlarla değil, iktidarın açıkça yakalandığı bir ortamda halkı arkasına alabilecek ciddi siyasetle büyür gibime geliyor. Tabii benimki bir fikir, partinin önde gelenlerinden daha iyi bilecek değilim. Sadece gördüğü söylüyorum, belki kulaklarının bir kenarında kalır.

Evet bu akşam da süremizin sonuna geldik. Yarın, yılın son gününde yine birlikte olmak dileğiyle hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın.

Tüm yazılarını göster