İyi akşamlar sevgili izleyiciler. Bu Salı başka Salı. Hani derler ya "Salı sallanır" diye işte aynen o oldu, Salı öyle bir sarstı ki, Allah aklımızı korusun. Bu sabah şok bir operasyonla uyandık. Açık söyleyeyim, önce inanamadım. Üç bakanın oğlu gözaltında. Bir büyük kamu bankasının genel müdürü göz altında. Bir belediye başkanı gözaltında. Ali Ağaoğlu gibi bir inşaat devi gözaltında. Bazı çok zengin işadamları gözaltında. Bunun da ötesinde bazı bakanlıklarda polis arama yapıyor, özel kalem müdürlerini ya da kimi görevlileri gözaltına alıyor.
Henüz detaylara tam ulaşamadık ama sızan ilgilere göre iddialar korkunç. Yolsuzluk, ihaleye fesat karıştırma tarihi eserleri satma, suistimal, nüfuz ticareti. Aklınıza ne gelirse var.
Ama en müthiş olanı ne biliyor musunuz? Polis bu operasyonları yaparken ne ilgili bakanlara ne de hükümete haber bile vermemiş. Savcılık talimatı vermiş bunu günlük raporlarda ve istihbarat bilgilerine de koymamış. Koca içişleri bakanı oğlunun gözaltına alındığını ancak alındıktan sonra öğrenebiliyor. Koca bakanın kendi polisinin operasyonundan bile haberi yok.
Yine sızan bilgilere göre savcılık operasyonun düğmesine bundan bir yıl önce basmış. Polise talimatlar verilmiş, İçişleri, Çevre ve Sanayi bakanlarının çocukları, bu bakanlıklarda çalışan personel, bunlarla ilişkisi olduğu saptanan işadamları, bürokratlar teknik takibe alınmışlar. İzlenmişler, belli ki telefonları dinlenmiş, büyük bir olasılıkla özel hayatları da kayda alınmış.
Bunların hiçbirinden hükümetin haberi yok. Olamazdı da zaten.
Neden mi sevgili izleyiciler? Beni ekranlardan, yazılarımdan, halkla sohbetlerimden veya konferanslarımdan izleyenler bilirler, yıllardır şunu anlatıyorum; "Devlet yönetimini mafya düzeni ile yürütmeye kalkarsanız bir gün gelir bunun altında ezilirsiniz. Siz eğer sırf intikam amacıyla beğenmediğiniz, kendinize muhalif gördüğünüz, tehdit ve tehlike olarak algılandığınız insanları yasadışı yollardan izler, dinler sonra bunları kurgulayarak insanları zindanlara doldurursanız, gün gelir bu silah size karşı teper. Çünkü kirli işleri yapanlar, bu kirli işlerin talimatlarını verenler hakkında da kirli belgeler toplarlar ya da düzenlerler ki, bir gün işler bozulursa kendilerini garantiye alsınlar."
İşte sevgili izleyiciler, AKP iktidarının başına gelen budur. Başkaları için belge toplattıkları, dinleme, izleme yaptırdıkları, fişlettikleri kimlerse, şimdi aynı insanlar bu silahı iktidara karşı kullanıyorlar.
Ancak şunu açıklıkla söylemeliyim, lütfen gelişmeleri salim kafayla izleyin. Şu yapmış bu yapmış diye düşünmeyin. İktidarla cemaat kapıştı, zamanlama çok dikkat çekici, niye bunlar şimdi açığa çıkıyor gibi ayrıntılara takılmayın. Önemli olan pisliğin, yolsuzlukların, hırsızlıkların ortaya çıkmasıdır, çıkaran kimse kim, onu zaman içinde öğrenir, irdeler ve kararını veririz. Şu an için önemli olan bu iktidarın yolsuzluk batağına batmış olup olmamasıdır. Yargı, eğer baskı altında olmadan çalışabilirse bu kirlilik kanıtlanacaktır. Kimin yaptığına sonra bakarız.
Sevgili izleyiciler, bu iktidar sahipleri, kendi hırs ve intikam duygularını tatmin etmek için bu ülkenin gerek vatanseverlerini, aydınlarını, sanatçılarını, akademisyenlerini, askerlerini acımasızca zindanlara gönderip, düzmece belgelerle çok ağır hapis cezaları verirken "Türkiye'nin bağırsaklarının temizlendiğini" ileri sürerek bu hukuk tanımazlığı alkışlıyorlardı.
Ortada yığınla sahte, düzmece varken, bunları adeta haykırarak dile getirenleri sindiren iktidar "yargıya güvenin" gibi kimsenin itiraz edemeyeceği, ama sonuçta yüzlerce insanın hayatını karartan kasıtlı operasyonları destekliyor ve hatta başbakan "ben bu davaların savcısıyım" diyecek kadar ileri gidebiliyordu.
Ama ne oldu, gün döndü hesap döndü, şimdi iktidar kendi kullandığı yöntemlerle bıçağın altına yatırıldı. 11 yıldır hesap vermekten kaçan, hesap vermeyi karizmasının çizilmesi olarak değerlendiren iktidar hiç beklemediği bir anda okkanın altına gitti.
Elbette bugüne kadar devlet gücünü kullanarak tüm halkı sindiren, yargıyı, polisi, bürokrasiyi ve hatta sonunda askeri bile kendi hizmetine sokan iktidar, ortaya saçılan bu kirli iddiaları da çürütmek, belgelerini ortadan kaldırmak, halkın beynini yıkayacak formüller üreterek durumu lehine çevirmek için çabalayacaktır.
Ama inanın bu kez bunlar nafile çabalar olacaktır. Ortaya öyle bir pislik saçıldı ki, sık sık söylediğim gibi posseptik patlaması gibi bir şey yaşadık.
Sevgili izleyiciler, bugün yaşamaya başladıklarımız gezi direnişinden bu yana gördüğümüz en önemli olaydır. O hafife aldıkları gezi olaylarının bir sonucudur bu aslında. Halkın iktidara karşı olan birikmiş öfkesinin artık saklanamaz hale gelmesinin bunda payı çok büyüktür. Operasyonun gizli nedeni ne olursa olsun, bu olay artık halkın sabrının da kalmadığının bir göstergesidir, bu kirlilik eninde sonunda ortaya çıkacaktı. Efendim cemaatla iktidar kapışmış, bunlar bu yüzden oluyormuş. Geçin bunları, evet bir kapışma var mutlaka da siz sonuca bakın.
Bugün itibarıyla artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Hükümet devletin bütün olanaklarını seferber ederek ortaya çıkan bu durumu örtbas etmek isteyebilir. Hatta muhtemeldir karşı atağa bile geçebilir. Başbakan bugün sert konuştu, "Sizin topunuz tüfeğiniz varsa bizim de Allahımız var" dedi. Bu iyi bir ruh hali değildir. Başbakan belli ki operasyondan habersiz olmanın verdiği rahatsızlıkla büyük öfkeye kapılabilir ve karşı atak için düğmeye basabilir. Ayrıca keşke öyle yapsa da işin içini dışını, her şeyini öğrenebilsek.
Sevgili izleyiciler, dediğim gibi bugünden itibaren hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır olamaz da. Örneğin bu yolsuzluklarla ilgili 3 bakanın oğlu gözaltında. Bu bakanlıklardaki bazı personelle ilgili soruşturmalar yapılıyor. O halde bu üç bakanın derhal istifa etmesi gerekiyor. Bu bırakın demokratik olmayı, devlet düzeni olan, hangi rejimle yönetilirse yönetilsin, her ülke için geçerlidir.
Ama sadece bu üç bakan da yetmez. Bugünkü operasyonun kapsamından anlaşıldığı kadarıyla bu iktidar yolsuzluk ve suiistimal batağına sonuna kadar saplanmış durumda. Üstelik başlatılan operasyondan da haberi yok. Bu bile başlı başına Türkiye'yi kimin yönettiği sorusuna neden olacaktır.
Düşünebiliyor musunuz, tüm Ortadoğu'da istihbarat çalışması yapmakla, bu konuda Amerika ve İsrail'i bile geçmekle övünen bir içişleri bakanının içine düştüğü yürekler acısı duruma bakar mısınız? Oğlu bir yıldır kendi emrindeki polislerin takibinde ama onun haberi bile yok. Tabii şu da var, bilemiyoruz ki, belki savcılar bakanları alamadıkları için operasyonları çocuklar üzerinden götürüyordur. Her ne ise, bu durumda hükümetin de istifa etmesi gerekir. Hükümet bunu yapar mı? Ya da deyin ki istifa etti, yerine hangi hükümet kurulacak? O halde muhtemelen çözüm seçimde aranacaktır. Yerel seçimlerle birlikte genel seçimlerin yapılması olasılığını da göz ardı etmeyin bu kimse için sürpriz olmamalı.
Sevgili izleyiciler, Başbakan bugün gözaltı olaylarına direk girmedi ama aba altından sopa göstererek "Arkasına karanlık güçleri alanlar Türkiye'ye ameliyat yapamaz" dedi. Çok güzel de, kimdir bu karanlık güçler? Eğer geçekten Türkiye'ye ameliyat yapmaya kalkan karanlık güçler varsa bunları ben mi ortaya çıkaracağım, ben mi hesap soracağım? Her sıkışıklarında yok faiz lobisi, yok karanlık güçler, yok çıkar çevreleri demek bir çözüm değil ki.
Başbakan böyle konuşurken kimi çok akıllı danışmanları da panik halinde "Türkiye kaybet kaybet'e doğru gidiyor" diye ahkam kesiyor. Başbakan'ın bir danışmanı var, Yalçın Akdoğan. Bugün böyle buyurdu. Ama adam farkında değil ki, nasıl bir itirafta bulunduğunun. Bunlar zamanında "kazan kazan" diyorlardı. Şimdi mi "kaybet kaybet"e dönüştü bu. Değil. Aslında zamanında "kazan kazan" dediklerinin devlet gücünü ve olanaklarını kullanarak yolsuzluk yapılmasıymış meğer, şimdi bu ortaya çıkıyor. Öyle ya dün kazan kazan dediklerinizin neyi nasıl kazandıklarını anlatıyor muydunuz da bugün "kaybederiz hep birlikte" diyorsunuz.
Değerli izleyiciler, aslında pek fark etmedik ama bugünün geleceği dünkü bir olaydan belliydi. Biliyorsunuz AKP milletvekili Hakan Şükür dün partisinden istifa etti. Üstelik hayli uzun, muhtemelen kendisinin yazmadığı bir istifa dilekçesiyle ayrıldı Hakan Şükür.
Hakan Şükür'ün istifası bir başka AKP'linin istifasına benzemez. Hakan Şükür bizzat Genel Başkan Erdoğan'ın kişisel ricasıyla partiye gelen ve milletvekili seçilen bir isim. Cemaate yakınlığı ile bilinen biri. Ayrıca futbol hayatı sırasında taraftarların gönlünde taht kurmuş, sevilen bir isim.
Böyle birinin tek başına ortaya çıkıp AKP'yi terk etmesi Başbakan Erdoğan'ın karizması için de feci bir şeydir. Başbakan en değer verdiği, özenle koruduğu bir ismi bile yanında tutamaz hale gelmiş demektir. Bu açıdan bakınca istifanın psikolojik etkisinin çok daha güçlü olduğunu görebiliriz.
Ancak öyle sanıyorum ki Hakan Şükür istifa ederken artık AKP iktidarının da sonunun gelmekte olduğunu biliyordu, bugün başlayan ve büyük bir olasılıkla büyüyerek devam edecek olan operasyonlardan haberdardı. Şükür topluma bir mesaj verdi sanki.
Başbakanın bu istifa karşısındaki tepkisi de çok ilginç. Hakan Şükür'e yakıştıramamış bu istifayı. Ama diyor ki "Madem partisinden istifa etti, parlamentoyu da bıraksın." Niye. Bundan önce başka partilerden istifa eden milletvekillerini kendi partisine katarken "Siz kendi partinizin disiplinine uymadınız, sizin parlamentodan da ayrılmanız gerek" dedi mi hiç. Tam tersine görkemli törenlerle o milletvekillerini kendi partisine kabul etti, rozetlerini bizzat kendi taktı.
İşte panikle birleşen öfke böyle bir şey. Başbakan o kadar sarsılmış durumda ki, bundan sonra ne yapacağını tahmin etmek bile çok güç. Yarın sabah hatta bu gece bile bir karşı atak başlayabilir.
Sevgili izleyiciler son olarak medyanın bu önemli günde takındığı tavırla ilgili birkaç cümle söylemek istiyorum.
Yandaş ve bağımlı medya, gezi olaylarında ne yaptıysa bugün de aynını yaptı. O anlı şanlı penguen kanalları sabahın erken saatlerinde başlayan operasyonlar karşısında ne yapacağını bilemedi. Önce haberleri hiç görmediler, sonra bakanların adını vermeden bir operasyondan söz ettiler. Her olayda günlük akışı bozup sürekli yayına geçen bu kanallar yolsuzluk operasyonu haberlerini saat başlarındaki haberlerinde üstün körü geçmeyi tercih ettiler.
Neden? Önce iktidardan bir tepki gelmesi gerek. Ona göre yeniden şekillenecekler.
Ama şunu iyi bilin derim; eğer bu operasyonlar hükümeti iyice sıkıştıracak hale gelirse, hiç kuşkunuz olmasın ki bu baskı altındaki medya da hemen yeni duruma ayak uyduracaktır. Bu sabah bile yayın yapmakta zorlanan, korkuyla karışık endişesi nedeniyle halka bu haberleri duyuramayanlar, bir anda en muhalifleri bile gölgede bırakacak kadar hükümet aleyhine yayınlara başlayacaktır.
Evet sevgili izleyiciler. Bugün AKP iktidarı için bir dönüm noktasıdır. Bundan sonra artık her şey olabilir. Benim bugünlük sürem bitti. Ama zamanımız bol, daha çok konuşacağız.
Yarın aynı saatte tekrar birlikte olmak dileğiyle hepinize iyilikler dilerim. Hoşça kalın.