Ekonomide herkes bir şey konuşuyor. Bir tarafta sorun yokmuş gibi davranılıyor; ardından ne kadar büyüdüğümüz söyleniyor; hatta hızını alamayıp dünyanın gelişmiş ekonomilerinin bizi kıskandığını dile getirenler oluyor.
Şimdi önümüzdeki günlerde yeni orta vadeli program da açıklanacak. Bu konuda başımıza neler geleceğini, neler söyleneceğini tahmin ediyorum ama yine de metni görmeden değerlendirme yapmayalım.
Özellikle bu kıskanma sohbetleri sırasında o dönem TV programında da dayanamayıp dünya ekonomi haritası üzerinden meseleyi anlatmıştım. Türkiye’nin dünya ekonomisindeki ağırlığı yüzde 1’i bile bulmuyor.
Ayrıca bu payın Dolar / TL’nin her aleyhimizde hareketine bağlı olarak azalacağını da hatırlatırım. Bu seviyede bir ağırlıkla kimsenin size kıskanması mümkün değil. Ben Türkiye’nin çok büyük bir potansiyeli olduğuna inanıyorum.
Ama potansiyel ancak doğru işler yaparnsanız ortaya çıkar. Yani ülkenizin dört bir tarafı mesela petrol ve altın ile dolu olsa, onları çevreye uygun koşullarda çıkarıp ekonomiye katmıyorsanız bunun adına boş zenginlik derler.
Ben meseleye buradan dikkat çekerken, medyaya düşen bir haber içimi daha da acıttı. Tetkik edilerek doğrulan IMF verilerine göre sadece bugün değil, büyük sıçrama yaptığımız son 40 yıldır yol kat edemediğimiz anlaşıldı.
Bugün Türkiye’nin dünya ekonomisinden aldığı pay sadece yüzde 0,86… 1980 senesinde de oran yüzde 0,85 imiş. Arada yüzde 1’in üzerine çıktığımız dönemler olmuş. Ama o da muhtemelen düşük kur politikası nedeniyle fiktif bir değer artışı…
Türkiye’de 1980 yılı ile 2021 yılı arasında gelişme oldu mu? Elbette oldu. Ama sizin bir adım atmanız diğerleri yerinde sayıyorsa anlamlıdır. Yani bir trende lokomotif değilsiniz. Arkaya dizilen vagonlardan birisiniz. Elbette tren yol kat ettiğinde ya da dünyadaki ekonomi, teknoloji geliştiğinde siz de ilerlersiniz.
Fakat bu dünyadaki pozisyonunuzu değiştirmez. Yani vagon olarak bu yolculukta yerimizden bile oynamadığımız, sadece lokomotifin ilerlediği kadar yol aldığımız gözüküyor.
Ve şimdi… Kapılan köşelerin yuvarlandığı, doğru işleri yaparsak lokomotife ortak olma ihtimalinin belirdiği bir ekonomik kırılmanın arifesindeyiz. Meseleyi böyle görür ve hamaseti, boş övünmeleri bir kenara bırakırsak, önümüzde bir fırsat var.
Çok seslilikle, doğru bir dönüşümle, dünya ekonomisine üretimiyle katkı yapan yapı oluşturarak Türkiye adına yüzde 1’i bulmayan ağırlığımızı değiştirebiliriz. Bu potansiyel var.
Fakat bunu herkesle kavga ederek ya da birilerine yaranarak, kimsenin inanmadığı verilerle algı yöneterek yapamayız. Çalışmamız lazım; çünkü artık hızlı tren dönemi.