Tatil yapmaya memlekete gitmişti. Gitmişken o zamana denk gelen Ulusal Piyano Yarışması’na katılayım dedi ve Eskişehir’e uğradı yol üstü. Yarışmada İdil Biret beğeniyle dinledi onu. Yarışmadan sonra Cem Yılmaz’ın önünün açılması ve onu Türkiye’deki musiki camiasıyla tanışması için referanslar yazdı:
“Cem Yılmaz çok kişilikli, olağanüstü kaliteleri olan bir piyanistimizdir. Her ele aldığı eseri derinlemesine araştıran, hakiki anlamda bir müzisyendir. Teknik rahatlığı da her tür repertuarda başarılı olmasını sağlamaktadır. Teknik özellikleriyle derin ve hakiki müzikaliteyi birleştirmiş olan genç ve parlak bir sanatçıdır. Cem Yılmaz’ı hararetle tavsiye ederim.”
Meşhur Azerbaycanlı piyanist ve Profesör Zöhrab Adigüzelzade’nin yanında, Fazıl Say’ın ve bir sürü birbirinden değerli Türk piyanistin de hocası olan Kamuran Gündemir de vardı jüride. Duygusal ve coşkulu tavırlarıyla bilinen rahmetli üstat, yarışmadan sonra herkesin duyabileceği biçimde daha henüz Cem Yılmaz’ın icrasının etkisi altındayken, biraz abartarak şöyle demişti:
“O bir Kemal’den öte, o bir Mustafa Kemal. Duruşuyla, çalışıyla. Bu çocuğun yolunu açmamız lazım.“
Türkiye’nin önemli piyanistlerinin yanı sıra ünlü müzik bilimcisi yazar Filiz Ali de jürideydi:
"Jüri üyelerini hayrete düşüren bir olgunluğa ve teknik yeterliliğe ulaşmıştı. Liszt’in Si minör piyano sonatını çaldı. Hepimizin nutku tutulmuştu. Birincilik ödülünü Gökhan Aybulus ile paylaştı ve Almanya’ya döndü Cem Yılmaz. İleriki yıllarda adını duyacağız... "
Pek bağırıp çağıranlardan olmasa da duyanlar duymaya başlamıştı Cem Yılmaz’ı. Örneğin popüler gazete yazarı Hıncal Uluç, Cem Yılmaz’la defalarca katıldığı BÜ konserlerinde karşılaşmıştı:
"Bu adı not edin, çok yakında çok daha sık duyacaksınız. Böyle bir deha Hannover’de taksisinde müşteri bekliyor. Bu ülkenin devletinde, ya da özelinde Cem Yılmaz’la ilgilenen, Kemal Cem’i sahiplenen çıkar mı acaba?“
Evet, artık orkestra şefleri onu tanımaya ve sevmeye başlamıştı. İlk başta Cem Mansur, Akbank Oda Orkestrası ile Liszt’in Malediction adlı görkemli eserini icra ettiklerinde tanışmıştı Cem Yılmaz ile. Cem Mansur’un tespiti net idi:
“Etkileyici tekniği ve konser anında yakaladığı duygusal yoğunlukla, yeni kuşağın en önemsenmesi gereken piyanistlerinden biri olduğuna inanıyorum.”
O zaman o harika orkestranın solo kemancısı ve bugünlerin en meşhur şeflerinden Hakan Şensoy, bir ağabey gibi destek olmaya başlamıştı. Konserler ayarladı. Sohbetlerine çağırdı. Daima birlikte çalıştı Cem Yılmaz’la.
Onun da Cem Yılmaz’ın kabiliyetine inancı tamdı:
"Cem Yılmaz yüksek idealleri, olağandışı müzikal algılama ve aktarımı, olağanüstü tekniği ile gelecek yılların en dikkate değer solistlerinden olacaktır."
Ve nihayet günümüzün kuşkusuz en sevilen Türk orkestra şeflerinden biri olan İbrahim Yazıcı, Cem Yılmaz’ı İzmir’de Chopin etütleri ve Mozart sonatlarından oluşan bir resitalde dinledi. Hissettiklerini söyle paylaşmıştı:
“Mozart’ını dinlerken Leyla Gencer’i duyuyordum sanki. O nasıl güzel bir nağmelemeydi. O nasıl bir derin bir hissiyat ve tınıydı…”
Dahası; Türkiye’nin en meşhur ve dünya çapında etkileyici müzisyeni Fazıl Say, Cem Yılmaz’ın kayıtlarını dinledikten sonra ona duyduğu saygıyı ve hayranlığını şöyle ifade etmişti:
“Cem Yılmaz çok değer verdiğim genç bir müzisyendir. Onda gerçek bir sanatçı ruhu ve bitmek tükenmek bilmeyen bir çalışma sevgisi vardır. Piyano repertuarının en zor eserlerini çalışmakta, bunları en ince ayrıntısına kadar büyük bir duyarlılıkla icra etmektedir. İlginç hayatını ve değerli müzisyenliğini hayranlıkla takip ediyorum. Cem Yılmaz için bir tavsiye mektubu yazmak benim için onurdur.”
Yıllar geçti, Cem Yılmaz profesyonel kayıtlar yapmaya başladı, etkin olduğu mekanlar arttı, artık yurt dışında da daha fazla insan tanımaya başladı onu. Dünyanın dört bir yanında faal olan uluslararası en üst düzey piyanist dostların yanında bu sefer önemli müzik yazarları ve eleştirmenleri Cem Yılmaz’ın kayıtlarından övgüyle bahsetmeye başlamıştı:
Mesela JEAN-YVES DUPERRON:
“Türk-Alman piyanist Cem Yılmaz, bu piyano parçalarının vokal doğasını içgüdüsel olarak ortaya çıkarıyor (sonuçta Schubert, her şeyden önce bir Lied (şarkı) bestecisiydi) ve bir şarkıcı gibi, ne zaman ve nerede yavaşlayacağını ve nefes alacağını biliyor. Müzik koleksiyonunuzda zaten bir veya daha fazla Schubert Impromptu kaydı vardır, ancak bunu koleksiyonunuz için alternatif olarak cidden düşünmelisiniz. Yoksa, hiç tereddüt etmeyin. Bu Cem Yılmaz’ın sadece ikinci kaydı gibi görünüyor, ilki ise Bach'ın Goldberg Varyasyonları'nın aynı plak şirketinden yayınlanmış hali. Umalım ki çok daha fazlası olsun.”
Veya JERRY DUBINS:
“Cem Yılmaz'ın performanslarını çok beğeniyorum. Şarkı söyleyen bir tonla, çevik parmak hareketleriyle, doğru yerlerde doğru miktarda pedal kullanarak çalıyor ve eşlikten gelen melodik çizgileri şekillendirmede oldukça usta. Şarkının ritmik kalıplardan ve değişen armonilerden ortaya çıkan ve içinde gizlenen konturlarını duyuyoruz.
... favorilerimden beşi: Andreas Haefliger (Sony), Maria João Pires (Deutsche Grammophon), Krystian Zimerman (Deutsche Grammophon), Wilhelm Kempff (Deutsche Grammophon) ve Radu Lupu (Decca). Yılmaz'ı da aralarına koymuş olmam gerçekten büyük bir övgü."
Veya JEAN-CHARLES HOFFELÉ:
" Piyanoda açıkça ama gizlice bir şarkı söyler gibi çalınan Opus 90; baştan sona bir şefkat, gizem ve sükunet arayışı harikası olarak, bu eşsiz piyanistin kesinlikle takip edilmesi gerektiğinin kanıtıdır.”
Türkiye’de daha nice Cem Yılmaz’lar var. Parlak, yetenekli, rengarenk ses sanatının tüm alanlarında harikalar yaratabilecek kabiliyette ses sanatçıları. En iyi eğitimi almış. Usta olmuş veya ustalık yolunda ilerleyen…
Bu zor günlerde en fazla geçim derdi yaşayanlardan biri de onlardır. Buyurun okuyunuz:
aydinlik.com.tr/haber/muzisyenlerin-talebi-sosyal-guvence-241777
O Cem Yılmaz’lar da görmezden gelinmesin artık!
Allah aşkına!