Aşağıdaki satırlar Atatürkçü bir gazetede, Atatürkçü bir yazar tarafından, Atatürkçülük adına kaleme alındı. Ara başlıklar bana aittir.
YÜKSEK IQ İLE YAZMAK!
Esas mücadelenin aktörleri belli. AKP, CHP ve İYİ Parti. Ancak seçimde bir parti daha var ama durumu çok farklı. HDP... Fark şuradan geliyor ki, HDP’nin cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş hapishanede yatıyor. Dolayısıyla onun mitinglerde konuşması, yapacaklarını ve fikirlerini topluma anlatması asla söz konusu değil. Dört duvar arasından ne diyeceksiniz ki... Peki, suçu ne? Bildiğim kadarıyla bölücülük falan değil. Ya ne? Cumhurbaşkanına hakaret! Hakkında verilmiş bir ceza var mı, herhangi bir ceza almış mı? Hayır, o sadece tutuklu. Yargılama devam ediyor. Tahliye edilmesi için üst yargı organlarına yaptığı itirazlar derhal reddediliyor ve bırakılmıyor. Seçime giren bir partinin genel başkanının, cumhurbaşkanlığı adayının cezaevinde yatıyor olmasını kimseye anlatamazsınız. Hele Batı dünyası böyle bir olayı kabul etmez.
Geçenlerde bir kafede bazı arkadaşlarla oturuyoruz. Lâf döndü dolaştı, seçimlere geldi.
Herkes kime oy vereceğini söylemeye başladı. Arkadaşlarımın kafa yapısı belli. Oylamamızda (!) şu tablo ortaya çıktı: Cumhurbaşkanlığı için üç CHP, iki İYİ Parti... Oyunu açıklayan iki arkadaş ise şöyle diyordu: “Ancak milletvekili seçiminde oyum HDP’yedir.” Doğrusu şaşırmıştım... İkisi de siyasi görüş açısından HDP’ye oy verecek kimseler değildi. Nedenini anlattılar: “HDP’nin yüzde 10 seçim barajını mutlaka aşması gerek. Aksi takdirde onların kazanacağı milletvekillikleri AKP’ye yarayacak ve bu yolla belki de Meclis’te çoğunluğu sağlayacak...” Bizim konuşmalarımıza yan masalardan kulak misafiri olan hiç tanımadığımız bazı gençler sohbete katıldı... “Bizim oylarımız da cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP ve İYİ Parti’ye, ama biz bu iki abinin dediğine katılıyoruz. Milletvekili seçiminde HDP’ye destek vereceğiz...” İlginç bir olaydı... O aşamada kafede uygar bir tartışma başladı. Herkes kendi fikrini söylüyordu.
Şimdi bu HDP olayına kulak kabartmak gerekiyor. Bu parti yüzde 10 barajını geçerse ne olur, geçemezse ne olur? Geçerse, yaklaşık 50 milletvekili ile Meclis’e yine girer. Ama geçemezse, o takdirde bu durum kime yarar? Mantık ve bilim “AKP’ye yarar” diyor. Benzer olaya 7 Haziran 2015 seçiminde tanık olmuştuk. O günlerde de toplumda bir rüzgâr esiyordu: “Oyumuzu HDP’ye verip yüzde 10 barajını aşmasını sağlayalım, AKP’yi iktidardan düşürelim.” Bu hesap ve beklentiler doğru çıktı. Elde edilen sonuç çok önemliydi. HDP barajı aşıp Meclis’e girdi, AKP Meclis’te çoğunluğu yitirdi. Sonra devreye bir sürü uyutma olayları sokuldu ve seçimin yenilenmesi kararı alındı... Ve beş ay sonra yapılan 1 Kasım 2015 seçiminde AKP yine çoğunluğu sağladı. Bu kez çoğunluğu MHP’nin sırtından sağlamıştı zira Meclis’e 80 milletvekili sokan bu partinin milletvekili sayısı, bu ikinci seçimde 40’a düştü.
Bunları HDP’li olduğum, ya da o partiye sahip çıkmak istediğim için yazmıyorum. Tam tersine, onların zihniyeti ile yıllarca mücadele vermiş bir gazeteciyim.
ÇOK BAŞI DİK!
Aşağıdakiler de aynı gazetede Atatürkçülük adına neşredilmiştir: Selahattin Demirtaş mizahı kullanabiliyor. Kendisine ve liderlere gülebiliyor. Espriler yapıyor. Kızgın seçim atmosferinde hepimizin gülümsemesini sağlıyor ve bunu yaparken aslında altını çok ciddi referanslarla doldurabildiği konuşmalar da yapabiliyor. Demirtaş, mağduriyet edebiyatı yapmadan çok başı dik duruşu ile kendinden konuşturuyor. Bu çok başarılı bir hamle! Kızgın seçim ortamında Karamollaoğlu sakinliği ve tüm mesajlarını altında toplayabilmesiyle çok ciddi ses getiren bir lider oldu...
KELEŞE ŞARJÖR DEĞİL, BANDIRMA VAPURU!
Aynı gazetede bir başka Atatürkçü yazar, Atatürkçülüğün daniskasını yazıyor: “Yeni amiral gemisi ...’dür.” diyorlar. Teşekkür ederiz ama... Amiral gemisi değil, Bandırma Vapuru’dur, ...”
Ne diyelim; yolunuz açık, pruvanız nete olsun! Selametle... Ne mutlu Türk Milleti’ne ki içinden böyle muhteşem Atatürkçüler çıkarmış! Tü, tü, tü, tü maşallah, nazar değmez inşallah!
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr