Ödül almanın da bir adabı var

Abdullah Gürgün Yazar gurguna@hotmail.com

İşi gücü bıraktık milletçe, Antalya Film Festivali Ödül Töreni’nde Tamer Karadağlı ile Nihal Yalçın arasında yaşanan tatsız olayı tartışıyoruz. Bizim de katkımız olsun...

Töreni değil ama videosunu dikkatle izledim. Gördüklerim şunlar:

En iyi kadın oyuncu ödülünü alacak olan Nihal Yalçın alkışlar içinde sahneye geldi. Kendisine ödülü sunmak için bekleyen ve vermek için ilk hamleyi yapan Tamer Karadağlı’yı tabiri caizse pek de adam yerine koymayarak, ödülüne de yangözle bile bakmadan, kurulmuş pilli bebekler gibi mikrofona geçip konuşmasına başladı. Tamer Karadağlı’nın hemen bu anda canının sıkıldığı yüz ifadesinden belli oldu. Konuşmasına, kadın erkek eşitliği üzerine yanlışlarla doğruların harmanlandığı, oyuncunun kendi öznel düşüncelerini dile getirdiği mesajlarla başladı. (İzlemediyseniz buyurunuz izleyiniz: ( https://www.youtube.com/watch?v=4aKIMTCaWAE ).Konuşma uzadıkça da Tamer Karadağlı,vücut dilinden anlaşıldığı üzere, daha da gerilmeye başladı.Ödülü vermek için uygun bir zaman kolladı ve iki buçuk dakika sonra, tam da yönetmen ve yapımcıya teşekkür ettiği bir anda Nihal Yalçın’a ödülü verdi ve alkışlamaya başladı. İzleyiciler de alkışlamaya başladılar. Yalçın, konuşmasına kendisini o kadar kaptırmıştı ki elinde ödülle birkaç saniye daha devam etti. Kısa bir süre sonra Tamer Karadağlı’ya dönüp “bana sus mu diyorsunuz?” diyerek tepki gösterdi. Karadağlı,kendisini yok sayarak, bostan korkuluğu yerine koyan birine, yine de çok nazik davranarak, şakacı bir tavırla "Rica ederim. Ödülünüzle birlikte konuşun diye, kaldırın böyle (koluyla göstererek) ve zafer konuşmanızı öyle yapın"dedi ve alkışlayarak geri çekildi. Burada seyirciden gelen alkışların Tamer Karadağlı’ya mı yoksa Nihal Yalçın’a mı olduğu pek anlaşılmadı. Bana sanki Karadağlı alkışlandı gibi geldi. Hanım sanatçımız hiçbir şey olmamış gibi bir dakika kadar daha konuşup, “İstanbul sözleşmesine sahip çıkalım” diyerek yeni bir mesaj daha verdi.Karadağlı’ya ve diğer sunucuyada teşekkür bile etmeden hatta yüzlerine bile bakmadan geldiği gibi sahneden inip gitti. Ödül konuşma sırasında eline tutuşturulmasa belki onu da unutup gidecekti...

Ardından medyada ve sosyal medyada bir mahalle kavgası başladı ve sürüyor. Tamer Karadağlı’nın ne kadın düşmanlığı kaldı ne köpekliği ne faşistliği... Hatta “sanatçı değil” diyenler bile var. Gördüğüm kadarıyla Karadağlı’yı linç edenlerin başını HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan ile CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu çekiyor.

HDP Eşbaşkanı yaptığı bir konuşmada Karadağlı’yı Kürt düşmanlığı, kadın düşmanlığı, erkek siyaseti yapan, haddini aşan, kadınların başarısını hazmedemeyen, bulanık zihinli biri olarak tanımladı. HDP’nin Kürtlerin, Alevilerin partisi olduğunu vurgulayıp, Türk ve diğer halk, din ve mezhepleri saymayan Buldan sanatçıyı ırkçı olmakla suçladı.

Canan Kaftancıoğlu da sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Güzelim ülkeyi çok konuşan kadınlar değil boş konuşan erkekler(eril bakışa sahip)bu hale getirdi. Nihal Yalçın tahammül gösterilmeyen kısacık konuşmasında(3.7dk) kadının gücünü, kararlılığını, T. Karadağlı ise erkek egemen bakışın çirkin bir suretini göstermiştir. Kutluyorum” dedi.

Oysa videoda görünen;haksızlık, saygısızlık gören, mağdur olan kişi Kürt değil Türktür. Kadın değil erkektir. Nihal Yalçın değil Tamer Karadağlı’dır. Olay bana hiç yabancı da değildir. Kürtçü takım önce kafaya almaya çalışır, över, yakınlaşır, ödül verir. Olmadı, yalan dolana başvurur, mağduru oynar, acıklı hikayelerle merhamet duygularınızı kaşır, olmadı; hırçınlaşır, tehditler savurur,saldırganlaşır. Hiçbiri yarar sağla(ya)mazsa karalamaya, itibarsızlaştırmaya çalışır.

Elli yıla yakın İsveç’te yaşadım, yıllarca İsveç Radyo ve Televizyonu adına Nobel ödülü dahil (Orhan Pamuk ödül aldığında İsveççe yapılacak konuşma ve yazıları da Türkçeye ben çevirdim) pek çok ödül izledim. Kendim de İsveç Türk Düşünce ve Kültür Derneği Başkanı iken İsveç’te Türk İsveç dostluğuna en fazla katkıda bulunmuş kişiye “Dostluk Ödülü” verdim. Yeterince bilgi ve deneyim sahibiyim. O nedenle bu konuda görüş bildirmemin yanlış olduğunu düşünmüyorum.

Ödül törenlerinin de bir adabı vardır.

Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakalım:

Adap: Töre, yol yordam

Edep: Toplum töresine uygun davranma, iyi ahlak, incelik, terbiye.

Adabımuaşeret: Görgü kuralları

Empati: Duygudaşlık (Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma)

Saygı: Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram; başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.Ve Yaşar Kemal’in bir sözünü koymuşlar: "İnsanlara saygıyı yitirdin mi yandın bittin, on paralık oldun demektir."

Nezaket: Başkalarına karşı saygılı ve incelikle davranma, incelik, naziklik.

Ödül sahnesinde yer alanlardan edepli davranmaları, nazik ve saygılı olmaları, yol yordam bilmeleri beklenir. Sahnede ne ödül alanın ne de verenin etnik, dinsel, mezhepsel, yöresel, siyasal durumu önemlidir. Önemli olan ödül töreni adabına uygun davranabilmesidir.

Nedir Ödül töreni adabı? Özetleyelim:

Sunucu ya da sunucunun davet ettiği ödülü açıklayacak veya verecek kişiler sahneye gelir, zarfı açarak karttayazılı ismi okur ve ödülü alacak kişi gelir.ÖNCE ÖDÜLÜ VERECEK KİŞİNİN ELİNDE TUTTUĞU ÖDÜLÜNÜ ALIR samimiyet durumuna göre, sarılır, tokalaşır, öpüşür. Ya da en basitinden sadece teşekkür eder.

ÖDÜLE LAYIK GÖRÜLEN KİŞİ ASLA VE KAT’A ÖDÜLÜ ALMADAN, ÖDÜLÜ VERMEYE HAZIRLANAN KİŞİYE SELAM BİLE VERMEDEN SIRTINI DÖNÜP, MİKROFUNA KOŞUP KONUŞMAYA BAŞLAMAZ.Ayıptır. Bir sanatçıya yakışmaz. (Şimdi bazılarının “BURASI TÜRKİYE!” dediklerini duyar gibi oluyorum).

Ödülünü alan kişi, genellikle ödülünü havaya kaldırarak seyircilere gösterir, mikrofona yürür. Ödülü sunanlar da geri çekilirler.

Konuşma içeriği kuşkusuz kişiye göre değişir ama genellikle birkaç tümceyle duygularanlatılır, adap gereği, ödülü kazanmasına yardım eden kişilere teşekkür edilir. Siyasi bir mesaj da vermek isteyen bunu çok kısa ve uygun bir lisanla yapar. Dört dakikaya yakın konuşmaz. (Kaftancıoğlu’nun sandığı kadar kısa bir zaman değildir bu. İki dakikadan sonra seyirci sıkılmaya başlar. Hele alakasız bir yerde tereciye tere satmaya kalkıyorsanız)

Nobel Ödül töreninde, konuşma yapılmaz. Sadece teşekkür edilir. Konuşma/konferans bir yan etkinliktir. Ayrı bir günde yapılır.

Bence Oscar ödüllerinde konan 45 saniye uygun bir zamandır. Hadi madem burası Türkiye, iki dakikaya kadar çıkalım ama çok laf yalansız çok mal haramsız olmaz. Kısa kesip Aydın havası (abası) yapmak en doğrusudur.

Ödül sahibi, Konuşma bitince genelliklesahneye çıkılan yerden değil, karşı yönden alkışlar arasında iner, yerine oturur,kendisinden sonra ödül alacakları izler.

Başta ödül töreni adabını bilmeyen adaylar olmak üzere hepimiz bunları öğrenmeliyiz. Bilgisiz fikir, fikirsiz zikir yanlıştır, yersizdir, gereksizdir.

Amaç üzüm yemek olmalıdır, bağcı dövmek değil.

Tüm yazılarını göster