TÜİK, Şubat 2021 dönemine ait işsizlik rakamlarını açıkladı. Göstermelik rakam yüzde 13,4, gerçeğe yakın oran yüzde 28,3 oldu. Bu ne demek? Biliyorsunuz atıl iş gücü diye, dünyanın en mantıksız tanımını yaparak bir kavram geliştirildi.
İş aramaktan vazgeçenleri, çalışmaya hazır olduğu halde işgücünün dışında kalanları da ayrıca açıklıyorlar. Ama resmi işsizlik olarak kabul edilmiyor. Elbette gerçek işsizliğin bunun da biraz üzerinde olma ihtimali çok mümkün.
Ama sadece bu tanım bile, ülkedeki işsizlik oranının her üç kişiden biri olduğunu bize çok net anlatıyor. Genç nüfustaki işsizlik ise bambaşka bir açmaz. Son veriyle birlikte yüzde 26,9’a vurdu.
Ne yazık ki son iki yılın en can yakan başlığı olan işsizliğin önümüzdeki süreçte de bir numaralı gündem maddesi olmaya devam edeceğini rahatlıkla söylemek mümkün. Fakat bundan daha tehlikelisi, pandeminin de etkisiyle yaklaşan daha büyük bir risk.
Esasen çok önceden beri dikkat çekmeye çalıştığımız konuların başında geliyordu. Bir ülkede çalışanların içinde hizmetler sektörünün anormal ağırlık kazanması, en büyük problemlerden birini oluşturuyor.
Nitekim zaten düşen alım gücüne paralel iç piyasada yaşanan sıkıntı, borç yüküyle ihtiyaçların ağırlaştırılarak karşılaştırılması eğilimi, istihdamdaki oransal dağılımı riskli olarak önümüze koyuyordu.
Lakin pandemi gibi olağanüstü durumların ortaya çıktığı, işyerlerinin kapatıldığı bu süreç, riskli alanı kronik problem haline dönüştürmeye yetti bile. TÜİK’in son açıkladığı işsizlik verisinin içerisinde, yaratılan istihdamın dağılımı da var.
Türkiye’de yaratılan istihdamın yüzde 55,8’i hizmetler sektöründe yer alıyor. İstisnasız ülke genelinde hangi ilin sanayi ve ticaret odası başkanıyla konuşsak ticaret kısmının büyük problemler yaşadığı gerçeğini bizimle paylaşıyor.
İşte bu gerçekten hareketle, bu süreci kaç işletmenin atlatacağı sorusunun yanıtını aramak ve ona göre bir tedbir almak zorundayız. Hizmetler sektörünün pandemi sonrası ortaya çıkacak ekonomik tablodan büyük hasar alacağını bilmek için artık müneccim olmaya gerek yok.
Bu mantıkla yorum yaptığınızda ise, mevcut işsizliğe ilave olarak, hali hazırda istihdam piyasasında gözüken her iki kişiden birinin işsizlik riskiyle karşı karşıya olduğunu bilmemiz lazım.
Bilmeliyiz ki önlemlerimizi de, yönlendirmelerimizi de bu gerçek doğrultusunda yapalım. Oysa şu çarpıklık bize tercihlerden finans eğilimlerine kadar bir çok başlığın sıkıntılı olduğunu gösteriyor. Ne o?
Kredi mekanizmasının ve desteklerin inşaat temelli olması. Halen ilk fırsatta inşaatı harekete geçirmenin derdindeyiz. Oysa TÜİK verilerine göre istihdamdaki inşaatın payı sadece yüzde 6. Yüzde 6’lık kesimin patronajına öncelik verirken, büyük hasar gören yüzde 55,8’lik hizmetler sektörünü göz ardı ediyorsanız, yarın yaşanacaklarla ilgili de yakınmaya hakkınız olmuyor.
Bugünden gerçekçi bir fotoğraf çekip ama farklı yapılanmalarla, ama hibelerle, ama birleşme gibi önlemlerle hizmetler sektörünü mercek altına alıp, daha sonrasında da bunun istihdam üzerinde bu kadar pay alan tavrını dengelememiz şart. Yoksa mı? Yoksa çok ağlarız.