Türkiye istese de istemese de önemli bir değişimin arifesinde! Yapısal sorunlarla boğuşurken, iç siyasi tansiyon da giderek yükseliyor. Yüksek kan basıncı ülkenin sinir merkezlerinde ciddi tahribata neden oluyor.
TANSİYON DÜŞÜRÜLMELİ!
Bu nedenle tansiyonun bir an önce düşürülmesi gerekiyor. Bunun için ilk aşamada seçimlerin Türkiye’nin gündeminden çıkarılması önem arz ediyor. Seçimler artık geride kaldı. Milletin tercihine saygı gösterip yolumuza devam etmeliyiz. Toplumun büyük bir bölümü ağır ekonomik sorunların çözülmesi için iktidardan yapıcı ve yaratıcı önlemler beklerken, muhalefetin de bu çabalara destek vermesini talep ediyor. Türk siyasetinde mutfağın belirleyici rolü bu seçimlerde bir kez daha görüldü. Ekonomik sorunlar ailenin sofrasında kısıntıya neden olduğunda seçmen tereddütsüz olarak oyuyla karşılık veriyor.
ULUSLARARASI BASKILAR ARTIYOR
İç siyasi tansiyon artarken, ne yazık ki başta ABD olmak üzere AB ve birçok ülke Türkiye’yi hedef tahtasına koyuyor. Ülkemiz üzerindeki siyasi baskılar artıyor. Türkiye’nin S-400 füze alımı nedeniyle, “ABD Türkiye’ye F-35 uçağını vermeyeceğini” resmen ilan etti. AB, Türkiye’nin önüne art arda engeller koyuyor. Fransa ve İtalya Ermeni Soykırım Yalanından medet umuyor. İsrail her vesile ile Türkiye’ye karşı düşmanlık içeren açıklamalar yapıyor. Zaten Kudüs, Golan ve Filistinli yerleşimciler sorunları ister istemez iki ülke arasındaki yüksek gerilim hattını ısıtıyor. ABD ile Türkiye arasındaki PYD/YPG anlaşmazlığı ciddi bir potansiyel kriz alanı olarak önümüzde duruyor. Türkiye ve ABD’nin güvenli bölge konusunda bir noktada buluşma ihtimali tamamen ortadan kalktı. Diğer taraftan, Suriye ile aramızdaki sorunlar bu ülkedeki çözüm çabalarını hem geciktiriyor hem de engelliyor.
EKONOMİK PAKET YETERSİZ!
Tarihi bir nitelik taşıyacağı düşünülen ekonomik destek paketi Türkiye’nin hiçbir yapısal sorununa çare olabilecek bir nitelik taşımıyor. Dağ fare doğurdu. Bakan’ın açıklamaları, daha ziyade uluslararası küresel sermayeye güvence vermekten öte bir anlam taşımıyor. Buna rağmen küresel sermaye yapılanları yetersiz bulup yeni garantiler istiyor. İktidarın küçük çaplı düzenlemelerle köhne ve çürümüş bir ekonomi ile yola devam etmek istediği anlaşılıyor. Borç para bulunması ve bu şekilde raydan çıkan trenin yeniden demiryolu üzerinde yürütülmesi hedefleniyor. İflas eden bu sistemde ısrar karşımıza daha ağır sorunlar çıkarabilir. Bir üretim devrimi gerçekleştirmeden Türkiye köklü ekonomik sorunların üstesinden gelemez. Boşa geçen her gün ülkemize büyük maliyetler çıkarır. İktidar makas değiştirerek, treni emniyetli raylar üzerinden intikal ettirmeli! Aksi takdirde ekonomik kriz birdenbire gerçek anlamda ülkemiz için bir beka sorunu olur.
TÜRK MİLLETİ SOĞUKKANLI VE DİKKATLİ
Siyasetçilerin sorumsuz ve tahrik edici demeçlerine rağmen Türk milleti son kerte soğukkanlı ve dikkatli davranıyor. Millet sağduyusu ile politikacıların kutuplaştırıcı beyanlarına prim vermedi. Olağan koşullarda bu kadar gergin bir seçim atmosferi vatandaşlar arasında çatlaklar yaratabilirdi. Ama insanlarımızın olayları değerlendirme yeteneğinin siyasetçilerin üzerinde olduğunu söyleyebiliriz. Genel olarak bakıldığında, hangi siyasi görüşten olursa olsun vatandaşların büyük bir bölümü birbirlerine sıcak yaklaştı. Seçimin bir ölüm-kalım meselesi olmadığı biliniyor. Siyaset kurumu halkımızı radikal söylemlerle yönlendirme yeteneğini kaybetti. Makul olmayan, abartılmış suçlamalara seçmen itibar etmedi! Vatandaş siyasetçiyi dinliyor ama doğru olarak bildiği çizginin dışına çıkmıyor.
KÖPRÜDEN ÖNCEKİ SON ÇIKIŞ
İçinde bulunduğumuz koşullar Türkiye için köprüden önceki son çıkıştır. Hata yapma kredisinin tamamı tüketilmiştir. Her yönden kuşatılan Türkiye, içeriden ekonomik krizle boğulmaktadır. Bu aşamada hiçbir siyasi partinin kapris yapma, dudak bükme ayrıcalığı olamaz! Zaman işbirliği, kenetlenme ve dayanışma zamanıdır. Çünkü önümüzdeki devasa sorunları ancak ortak bir anlayış birliği ile çözebiliriz. Bunun ilk adımı hiç vakit kaybetmeden seçim atmosferinden çıkmaktır. Daha sonra siyasi partiler bir masa etrafında toplanarak ortak görüş alanlarını belirlemelidir. Uzlaşma sağlanamayan alanlarda müzakereler derinleştirilmelidir. Çünkü dış tehdidin baskısı altındaki iç sorunları çözmek, ancak toplumun en geniş bölümünün desteği ile mümkündür. Bir araya gelme ve sorunları uygarca tartışabilme kültürü edinebilirsek bu Türk siyaseti için çok büyük bir kazanç olur. Bakalım Türkiye kısır siyasi çekişmeler içinde boğulmadan, hep birlikte ileri doğru bir adım atabilecek mi?
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr