Enflasyon bilmecesi büyüyor

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Türk insanının en büyük sendromlarından biridir enflasyon... Yıllarca enflasyon baskısı altında yaşayan bu Millet’in kılcal damarlarına dokunmak istiyorsanız, enflasyon ile korkutmanız yeterlidir. Tersine güven telkin etmek arzusundaysanız da enflasyon atıflı açıklamalar yapmak gerekir.

Eski yılara oranla bugün enflasyon çok düşük seviyelerde. Fakat meseleye sadece bir rakam ve istatistik olarak yaklaşırsanız, akabinde önünüze gelen sorunların da içinden çıkamazsınız. Türkiye’de enflasyon tek başına gerilemedi. İnsanların satınalma gücünü de beraberinde alıp götürdü.

Yani aslında vatandaşın hayatı açısından çok bir şey değişmedi. Ne diyor Osman Altuğ Hoca? İşsiz adamın enflasyonu kaçtır? Yanıt; yüzde 100... Geliriniz yoksa, her bir puan sizin için ölüm anlamına gelir.

Peki ya çalışanların, emeklilerin veya sabit gelirlilerin tamamının durumu ne? Onlar da yıllarca açıklanan enflasyon ile gerçek enflasyon arasında satınalma güçlerini kaybetmeye devam ettiler. Sahte kişi başı milli gelirlerle oyalanırken, arada açılan makasla ezildikçe ezildiler.

O zaman bu durum neden anlaşılmadı? İşte burada da karşımıza borçlandırma mekanizması çıkıyor. Bugün elde edemediğimiz geliri, gelecekteki gelirlerimizden hortumlatarak, krediler yoluyla sahte refah yaratmayı başardılar.

Üreticiyi de dalgalı adı altında bastırılmış kur üzerinden sıkıştırıp, iç piyasada rekabet edemez hale getirdiler. Demem o ki, kur politikası bile sahteydi. Yani cebimize kart ya da ihtiyaç kredileri koyup, geleceği ipotek altına alırken, ‘bak bu daha ucuz’ havucunu göstererek Türkiye’yi ithal mal cenneti haline getirdiler.

Ülkede işsizliğin rakamsal anlamda bile düşürülememesinin temel nedeni bu. 12 yıl boyunca üreten, ürettiğine pişman edildi. Peki, sadece üreten mi? Esnaf da, AVM ve market kıskacına alınarak, yaşam döngüsü TESK verilerine göre 1 ile 3 yıl arasına düşen ve esasen komada yaşam mücadelesi veren hale sokuldu.

Ekonomi yönetimi de ithalat üzerinden ve dolaylı vergileri kullanıp, tüketim aracılığıyla vergi topladı. Şimdi geldiğimiz noktada işsizlik, çevrilemez borçluluk, maaş dahil tahsilât sıkıntısı ve pazarın enflasyonuna yetişememe açmazı duruyor.

Tüm bu koşullar içerisinde ise önce Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı, ardından Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, 2016 yılında enflasyonun şaşırtıcı derecede düşeceğini ifade ediyor. Eğer bir enflasyon düşecekse, inanın yaşadığınız değil, kâğıt üzerinde okuduğunuz olacaktır.

Onu da baz alınan veri hilesiyle elde ediyorlar. Elbette her gün ekmek yerine, epilasyon aleti almıyorsanız. Çünkü değerlendirmenin içinde bu bile var. Peki enflasyon nasıl düşecek?

Hem dış pazarları kaybettiğimiz ortamda, çareyi iç pazarda arayacaksınız; hem insanlara standart ihtiyaçları için yeterli zammı vermeyeceksiniz; hem üreticinin maliyetlerini azaltamayacaksınız; hem de enflasyon düşecek.

Kâğıt üzerindeki rakamdan değil, gerçek hayattan bahsediyorum. Bu nasıl olacak? Üstelik 12 yıllık afyon etkisi yaratan kredilendirme mekanizması da açmaza girmişken... Enflasyonun düşme ihtimali çok yok. Seçim üzeri, ülkedeki enflasyon sendromu üzerinden algı yönetimi yapıyorlar.

Bırakın enflasyonu, Türkiye’nin önündeki büyük risk stagflasyon. Yani daralma ile enflasyonun aynı anda yaşanması. Bu durumda da hem enflasyonun, hem de işsizliğin önlenemez bir biçimde yükselmesi sonucunu iliklerinize kadar hissedersiniz. Sonuçları da çok acı olur.

Anlaşılan o ki, bir yandan seçim politikası uyguluyorlar; bir yandan da dünyada kulaklarına üfleneni Türkiye’ye anlatmaya çalışıyorlar. Zira aynı risk dünyada da var ve bono sahiplerini düşük getiriye ikna etmek uğraşısıyla birlikte yürüyor. Bunun sonuç alması mümkün değil.

Bu yaklaşım ise, iktidarın kameralar karşısına geçip, boyundan büyük laflar ederek, açıkladığı paketlere inanmadığını gösteriyor. Tek hedefleri var; seçimi kazanmak. Sonrası mı? İnanın onlar da bilmiyor. Tek bildikleri ensemizde boza pişirmeye niyetli oldukları...

Tüm yazılarını göster