Son dönemin en büyük yılan hikâyesi İstanbul’un finans merkezi olması… Önce dünya çapında bir merkezden bahsettiler. Hatta bu uğurda Merkez Bankası dahil, kamu bankalarının genel müdürlüklerinin taşınması bile gündeme geldi. Şunun altını çizmek gerekir ki, bu yolla iyi emlak rantı yarattılar.
Fakat her şey bir yana İstanbul’un finans merkezi olma şansı hiçbir zaman söz konusu değildi. Hele ki 2008 krizinin ardından yaşanan süreçte, parasal genişlemenin noktalandığı, faiz artırımının pamuk ipliğine bağlı olduğu ve artan riskler nedeniyle paranın güvenli liman olarak gördüğü kendi ülkelesine döndüğü bir süreçte.
Lakin yine de bir hikâye yazmak gerekiyordu. Kimin için? Finans çevrelerinin hem burayı terk etmemesi, olursa parasını getirmesi adına… Oysa Türkiye’nin mevcut finans merkezlerini aşıp da, dünya genelinde odak nokta olması çok zordu. Paranın gelmeyeceği anlaşılınca isim değişti: Faizsiz finans merkezi…
Bu Türkiye için çok değişik bir kavram değildi. Daha önce de faizsiz bankacılık adı altında para toplayan kuruluşlar oldu. İddia oydu ki, burada faiz söz konusu değildi. Kâra ya da zarara ortaklık esastı.
Fakat 2001 krizi sonrasında batan kuruluşlarla birlikte gördük ki, bu da doğru değilmiş. Çünkü ekonomik sıkıntı karşısında zarara ortak olduğunu söyleyenler, faiziyle parasının peşine düştü. Zaten ortadaki de tamamen bir hülleydi. Yani normal bankacılığın adı değiştirilmiş, Arap coğrafyasından gelecek ya da buna yakın içteki paraya hülle yapılmıştı.
Şimdi katılım bankaları atağının ardından yeni bir söylem başladı. İstanbul’un dünya finans merkezi olamayacağı ortaya çıkınca, faizsiz finansın merkezi olmaya çalışacağı belirtiliyor. Öncelikle İstanbul’un neden dünya finans merkezi olamayacağını söyleyelim. Çünkü burası sığ bir piyasa…
Borç parayla döndürülen ve başkasının parasına muhtaç, toplam finans sektörünü ve bankacılık büyüklüğü de orta çaplı bir dünya bankasına tekabül eden bir hacmin ve yapının cazibe yaratması çok zor. Çünkü sunacağınız olanaklar, başkalarının size sunduklarıyla doğru orantılı.
Peki faizsiz finansın merkezi olabilir mi? Belki bundan 6-7 sene önce konuşuyor olsaydık, güçlü bir ihtimalden söz edebilirdik. Nitekim İngiltere de bu paraya talip ülkelerden biri. Şimdi gözünüzün önünde canlandırın. Londra ve İstanbul… İETT ile KGB’nin rekabeti gibi bir şey…
Fakat dünyada petrol fiyatlarının düşmesiyle birlikte buradaki ülkelerin ekonomik açmazlar yaşamaya başlaması, bu coğrafyadan para bekleyenler açısından da durumu değiştirdi. Hem muhatap ülkelerin iktisadi sıkıntıları, hem de siyaseten bağımlı fotoğrafları, legal paranın Türkiye’ye gelme ihtimalini zayıflatıyor.
Derseniz ki, buradaki şeyhler emirler şahsi paralarını kaçırırlar; onun da dünya finans sistemi üzerinde kaynağı belirsiz para olarak algılandığını biliyoruz. O kadar adil bir dünyada yaşıyoruz ki, bu para Londra ya da New York’tan geçse başka, İstanbul’dan geçse başka muamele görür.
Tüm bu nedenlerle ‘şerbetliyiz’, ‘bize para gelir’, ‘kültürel bağımız var’ gibi rengi ne olursa olsun paranın sahiplerinin hiç umursamadığı kriterleri bir kenara koyup gerçeklere dönün. Üretmeden harcarsan batarsın. Ders almazsan ve kolay para peşinde koşmaya devam edersen, daha çok batarsın. Değiştirmemiz gereken gelen paranın adresi değil, yapısı ve kullanılış biçimi.
Çetin Ünsalan