Çok sevdiğim bir söz vardır. Sözün sahibi Eleanor Roosevelt... Der ki: “Büyük beyinler fikirleri tartışır; orta halliler olayları; küçük beyinler ise insanları tartışır.” Dünyada bizler gibi bilgiyi kulaktan dolma öğrenen, haberlerin de sadece başlık ve manşetini okuyan ülkelerde bu sistematiği kurmak çok kolaydır.
İşte son zamanda ortaya atılan parasal genişleme söylentileri de bundan ibaret. Öyle bir algı yaratılıyor ki, faizler düşecek; dünya kriz öncesi şartlara dönecek ve bugün sıkıntı çeken ülkeler tekrar paraya ulaşacaklar ve sıkıntılarını aşacaklar.
Son olarak dünyadaki merkez bankalarının tekrar parasal genişlemeye yöneleceği, bunun da ülkeler için kurtuluş olacağı dillendirilmeye başlandı. Bunun kanıtı olarak da FED’deki faiz tartışması ve Avrupa Merkez Bankası ile Japonya tavırları kanıt olarak gösteriliyor.
Bilhassa faiz arttırması beklenen FED ve ECB frene basarken, faiz düşürmenin bile tartışılıyor olması bizi bu noktaya sürükledi. Fakat kimse bunun gerekçelerini tartışmak istemedi. Her ikisinin de ortak noktası, dünyadaki sıkıntı, daralma ve resesyon ihtimaliydi.
Şüphesiz hemen biz de dahil bazı ülkeler meseleyi kendi pencerelerinden okumak ve bunun bir parasal genişlemeyi de beraberinde getireceği şeklinde anlamak istediler. Oysa gerekçe çok açıktı. Dünya ekonomisi patlamak üzere...
2009 yılında krizden hemen sonra gerçekleşen G20 Zirvesi’nde dönemin İngiliz Dışişleri Bakanı, apar topar yalanlanan ve çeviri hatası denilen açıklamasında ne demişti? ‘Krizin faturasını gelişmekte olan ülkeler ödeyecek.’
O günden bugüne hiçbir şey değişmediği gibi işler daha da içinden çıkılmaz noktaya geldi. Çünkü o günkü fotoğrafta dünyada üretilen 66 trilyon dolarlık mal ve hizmete dayalı ekonomiye karşılık, türev piyasalarda ve hedge fonlarla yaratılmış kağıt üzerinde 660 trilyon dolarlık bir ekonomi söz konusuydu.
Yani ortadaki yalan rüzgarı patlamıştı. Bu denge rakamlar büyüyerek ama oran hiç değişmeyerek tıkanma noktasına kadar bizi sürükledi. Şimdi bugün sorunun halen giderilemediğini anlamaz, tekrar bir parasal genişleme duygusu içine girerseniz, günün sonunda sizi yem olmaktan başka bir kader beklemiyor demektir.
Parasal genişleme olmayacak. Göstermelik hareketler yapılsa bile, o para Türkiye’ye gelmeyecek. Velev ki gelirse de ihtiyacı karşılamayacak ve maliyeti çok yüksek olacağından işleri daha da içinden çıkılmaz bir noktaya sürükleyecektir.
Firmaların personel maaşlarını bile işsizlik fonundan karşılamaya çalışan, açlık sınırının asgari geçim ücreti bile dahil edilse asgari ücretin 70 TL üzerinde olan bir ülkenin sorunlarını daha gerçekçi tartışması ve bu tip havuçlara inanmaması gerektiği kanaatindeyim. Şayet kapandaki peynire aldanırsak, ödeyeceğimiz bedel daha da büyük olur.
Ne diyor Kişisel Gelişim Uzmanı, Yazar Ahmet Şerif İzgören : Bedava peynir, ancak fare kapanında olur.” Benden söylemesi...