“Bir bankamızın yönetim kurulu başkanı son derece karamsar bir tablo ortaya koyuyor. Neymiş? Başarılara gölge düşmüş. Neymiş? Türkiye’nin itibarı zedelenmiş. Neymiş? Hukuk sistemi sorgulanmaya başlanmış. İncelettim. Bankanın son 12 yılda aktifleri 8 kat, mevduatı 6 kat büyümüş!” Yukarıdaki sözler Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’a ait. TÜSİAD’ın 18 Eylül 2014 günü yapılan Yüksek İstişare Konseyi’nde söyleniyor.
Ülkede vergi yükü özellikle dolaylı vergilerle halkın sırtına yüklenmişken, Türkiye iş dünyası için tam bir vergi cennetine dönüşmüşken, yeteneksiz dizi oyuncuları bile vergide ünlü işadamlarına nal toplatırken, tüm yasalar onların çıkarları gözetilerek çıkarılmışken, yukarıdaki satırlar, kişisel düşünceme göre özel bir anlam ifade ediyor.
Ülkemizde ekonomik sisteme kısaca göz atalım: Kamu varlıkları yağmalanmış, kamu bilinci yok edilmiş, ucuz çıkarlar için doğa katliamına bile göz yumulmuş, sendikalar dağıtılmış, taşeronluk şaha kalkmış, çalışan kesim güçsüzleştirilmiş… Artan işsizlik nedeniyle karın tokluğuna çalışacak her meslek grubundan insanımız iş yerleri önünde uzun kuyruklar oluşturmakta, bu da patronlara, dilediğini kapının önüne koyma fırsatı vermektedir.
Sistem; zengini daha zengin, fakiri daha fakir yapacak şekilde geniş halk kitlelerinin aleyhine gelişmektedir.
Mart 2013 ayında Finans dergisi Forbes, Türkiye’deki zengin kişilerin listesini yayımlamıştı. Adaletli kalkınma (!) sürerken dolar milyarderlerimizin sayısı 35’ten 44’e çıkmış! 2014 rakamları bakalım ne gösterecek? Toplumun bütün katmanları genel olarak fakirleşirken, bu medar-ı iftiharlarımızın toplam serveti de 95 milyar dolardan, 117 milyar dolara yükselivermiş! Ne diyelim, “Zenginin malı züğürdün çenesini yoruyor!”
Bu acımasız ve zalim ekonomik düzenden kaynaklanacak sosyal çalkantıların önüne geçmek için kitlelere, “Hüda halka, hurma bize!” prensibi çerçevesinde dini duygular şırınga edilmektedir. Zaten bu dünya geçici değil midir? İnsanca yaşamın adresi olarak öteki dünya gösterilmektedir. Bu da ekonomi dukalarının çıkarları ile birebir örtüşmektedir. TÜSİAD ve temsil ettiği sermaye, hayal bile edemeyeceği ölçüde dikensiz bir gül bahçesi içinde yaşamaktadır. Ekonomideki tüm dengesizlikler ve çarpıklıklar emperyalizmin Türkiye’ye sürüklediği sıcak para ile kapatılmaktadır. Zamanı geldiğinde, emperyalistler bu sıcak paraya kaç emri verdiğinde, olacakları düşünmek bile insanın içini karartıyor.
TÜSİAD ve temsil ettiği zihniyet, sanıldığı gibi baskı, tehdit ve şantaj nedeniyle değil, kendi çıkarlarına işleyen bir düzen kurulduğu için mevcut iktidar ile koşullar ne olursa olsun anlaşma ve uzlaşma zemini aramaktadır.
Cumhuriyet’in hiçbir döneminde kendileri için bu kadar elverişli koşullar oluşturulmamıştır. Bundan sonra da hiçbir zaman böylesine özenle hazırlanmış bir cennet bahçesinde yaşayamazlar! Değirmenin suyu onlara doğru akmaktadır.
Milliyet gazetesinden Güngör Uras’ın yorumu oldukça ilginç ve dikkat çekici: “…kendisini (Cumhurbaşkanı) dinlemeye gelen işadamlarına ‘miktar-ı kâfi’ eleştiriler içeren uzun bir konuşma yapması ‘olumlu’ bir gelişmedir.
İktidar-TÜSİAD barışının gerçekleştiğinin göstergesidir. Hayırlı olsun. TÜSİAD üyelerinin çoğu, üretim yapan, ihracat yapan, ekonomi ile dış dünya arasında ekonomik ve finansal trafiği yönetenlerdir. TÜSİAD Başkanı olarak Haluk Dinçer’in, Sayın Erdoğan ile ilişkileri yumuşatması çok önemli, alkışlanacak bir başarıdır.”
Bütün bunları yan yana koyduğumuzda, Cumhurbaşkanı’nın sözlerini şöyle yorumlayabilir miyiz? “Yeni bir ekonomik düzen yarattık. Bu düzen bizim yararımıza olduğu kadar, belki bizden de fazla sizin yararınıza işliyor. Önünüzdeki bütün engelleri temizledik! Hem çok kısa sürelerde servetinize servet katıyorsunuz hem de orada burada sızlanıp dırdır ediyorsunuz! Ben zaten vergiyi de halktan alıyorum. Alın rakamları inceleyin. Siz kendinizi bulunmaz Hint kumaşı mı sanıyorsunuz? Aklınızı başınıza toplayın! Yoksa…”
Güngör Uras’ın yazısını okuyunca, TÜSİAD’ın mesajı açık ve net bir şekilde aldığını ve ‘hazırol’a geçtiğini anlıyoruz. Bazı durumlarda inişler çıkışlar yaşanmasına ve fikir ayrılıkları doğmasına rağmen Türkiye’de, geleneksel olarak Batı, büyük sermaye ve yönetenler büyük bir uyum içerisindedir. Türkiye pastasından herkes payını almaktadır.
Fransız yazar Honore de Balzac’ın, 1845’te yazdığı “Köylüler” adlı romanı önemli mesajlar verir. Bu romanında Balzac, burjuvazi ile birleşerek aristokratlara karşı savaş veren köylüleri uyarır: “Burjuvazi sizi çok daha zalimce ezecektir.” Acaba, Balzac tehlikeyi 170 yıl önce mi görmüştü?
Burjuvazi, sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde pompaladığı ortaçağ (post-modernist, gerici küreselci) değerleri ile kitleleri karanlığa hapsetmek istemektedir. Ama dünyanın her köşesinde insanlığın yeniden uyanışının ayak seslerini duyuyoruz. Hem ülkemizde hem de dünyada insanlık kazanacak. Hiç kimse tarihin akışını geriye döndüremez!
Amiral Soner Polat
ulusalkanal.com.tr