Bilindiği üzere ABD, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta Türkiye karşıtı girişimlerine hız verdi. Türkiye’nin bu bölgedeki bütün çıkar alanlarında düşmanlık derecesine varan faaliyetlerde bulunuyor. Son olarak Kıbrıs’ta askeri olarak üslenmek için Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY)’ne başvurdu. Genelkurmay Başkanlığı için adı geçen Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Mark Milley, Ağustos 2018’de adayı ziyaret etmiş, deniz ve hava üssü talebi dışında, genel olarak askeri ayrıcalıklar talep etmişti.
TÜRKİYE’NİN İTTİFAK POTANSİYELİ
Kıbrıs’taki gelişmeler Rusya tarafından da tepki ile karşılandı. Rusya, GKRY’yi sert bir dille uyardı. Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova’nın demeci oldukça ilginç ve dikkat çekiciydi: “ABD ile GKRY’nin Rus karşıtı planlarından haberdarız! Amerikan askerini adaya sokmak istiyorlar. Suriye’deki askeri başarılarımıza bu şekilde karşılık veriyorlar.” Aslında bu demeç doğrudan ya da dolaylı olarak Türkiye’nin Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta Batı’ya karşı denge sağlamak için uluslararası bir ittifak kurma potansiyeli olduğunu da gösteriyor. Türkiye şimdiye dek bu bölgedeki sorunlarında sadece Yunanistan ve GKRY ile boğuşmadı. Batı, her zaman bir ve bütün olarak Türkiye’nin karşısına çıktı. İsterseniz, yıl ayrımı yapmadan herhangi bir yıllık “Avrupa Birliği (AB) Türkiye İlerleme Raporu”nun ilgili bölümlerine göz atın! Haklı, haksız her hal ve şartta Türkiye’nin suçlandığını göreceksiniz…
ULUSLARARASI SULAR BUHARLAŞIYOR…
Ege’ye bakalım! Yunanistan bu denizde 6 mil olan karasularını 12 mile uzatmak istiyor. Peki, böyle bir durumda ortaya nasıl bir sonuç çıkar: “Ege’deki açık denizalanı, bir başka deyişle uluslararası sular yaklaşık yüzde 50’den, yaklaşık yüzde 20’ye düşer!” Bilindiği gibi Karadeniz, başta Rusya olmak üzere sahildar ülkelerin can damarıdır. Bu ülkelere giden ve gelen gemiler Ege’yi kat etmek zorundadır. Bu gemiler uluslararası sular yerine, Yunan karasularında seyretmek zorunda kalacaklardır. Bu ise hukuki anlamda bazı sınırlamalara tabii olmalarını gerektirir.
Olağan koşullarda, başta Karadeniz’e sahildar ülkeler olmak üzere bütün ülkelerin bu girişime karşı çıkması gerekir. Ama uluslararası sistemde böyle bir gelişme kendiliğinden olmaz. Bir ülkenin liderlik yaparak bu alanda kamuoyu oluşturması, sessiz ikili görüşmelerle meselenin doğasını anlatması ve ortak bir iradenin ortaya çıkması için çaba sarf etmesi gerekir. Diğer taraftan Ege’deki gerginlik, kriz ve çatışma tarafsız ticari trafiği felç eder. Taraflar, tehlikeli bölgeler, atış sahaları, geniş tatbikat alanları ilan ederek, zaten irili ufaklı adalarla kaplı olan bu denizi kapatırlar. Bu nedenle Ege sorunlarının gerçek boyutuyla Batı dünyası dışındaki ülkelere anlatılması bir zorunluluktur.
TÜRKİYE’YE TERTİP VE TUZAK
Doğu Akdeniz hâlihazırda küresel düzeyde yaşanan jeopolitik rekabetin önemli bir sahnesidir. Zengin hidrokarbon kaynaklarına sahip olması itibarıyla da dünyanın ilgi odaklarından birisidir. Yunanistan-GKRY ikilisi, bu bölgede Türkiye’yi yalnız bırakmak ve bir çatışma ortamına sürüklemek için şeytanın aklına gelmeyecek yöntemler uygulamaktadır. Oysaki Türkiye başta Batı dünyası ve İsrail ve de onların maşaları olan Müslüman ülkelerden kaynaklanan tehdidi tek başına karşılamaktadır. Unutmamalıyız ki Doğu Akdeniz sadece Batı’nın etki ve ilgi alanına giren bir bölge değildir. İşte Rusya, ABD’nin Kıbrıs’ta üslenme çabalarına resmi düzeyde karşı çıkmıştır. Çok sayıda ülkenin Doğu Akdeniz oyununa girmek için fırsat kolladığını biliyoruz.
SONUÇ VE DEĞERLENDİRME
Yunanistan Avrupa tarafından bir jeopolitik proje olarak (1821-1829) kuruldu. Amaç Avrupa’nın güneydoğu sınırlarını belirlemek ve Asya sınırına duvar çekmekti. İngiltere’nin 1878’de Kıbrıs’a el koymasından sonra Avrupa’nın Doğu Akdeniz ve Kıbrıs iştahı kabardı. Günümüzde Batı; ABD, AB ve Avrupa’nın önemli ülkeleri ile bu alanda büyük bir mücadele veriyor.
Batı, Yunanistan’ı Avrupa’nın güneydoğu sınırı olarak kabul ediyor ve bu sınırı Kıbrıs’a kadar uzatmak istiyor. Sınırına yakın ada ve adacıklar ve deniz sahasında mutlak hâkimiyet sağlayarak Asya’yı denizden koparmak istiyor. Buna verilecek en iyi cevap, Avrasya güçleri ile ortak çıkarlar ve dayanışma zemininde bu bölgede Batı’nın karşısına dikilmektir. İşte ancak bu durumda yalnızlıktan kurtulan Türkiye’nin etkinliği artar. Bunun ilk adımı Ege, Kıbrıs ve Doğu Akdeniz’de soyut kavramları bir kenara iterek somut verilerle gerçekçi bir jeopolitik durum muhakemesi yapmaktır. Türkiye bu yola girmekte ne kadar geç kalırsa, o kadar fazla zemin kaybedecektir. Jeopolitik yasadır: “Uluslararası güce, uluslararası güçle karşılık verilir!”
Amiral Soner Polat
ulusal.com.tr