Seçim sonrası tartışmaların gölgesinde yaşananları düşünerek İstanbul trafiğinde giderken hızla normalleşen bir görüntü yeniden dikkatimi çekti. Yine kaldırım yapılıyor, yollar kazılıyor ve nedenini bilmediğimiz bir şekilde İstanbul’a para, üstelik borç para gömülüyordu.
Sonra geriye dönük aklımda bir sağlamasını yaptım. Gerçekten İstanbul’un inşaatı neden bitmiyordu. Elbette bunun farklı sebepleri var. Öncelikle şehrin potansiyelinin üzerinde taşıdığı nüfus, almaya devam eden göç bunda etkiliydi.
Fakat ortada bununla açıklanamayacak bir durum vardı. Çünkü gelişmekte olan ya da gelişmemiş semtlerden bahsetmiyorum. İstanbul’un merkez ilçelerinden, dokusu korunanlara kadar hepsinde hummalı bir çalışma… Şimdi bazıları bunu gelişme olarak nitelendirecektir; ama iş o kadar basit değil.
İktidarlar değişiyor; yönetimler farklılaşıyor ama bu inşaat görüntüsü bir türlü bitmiyor. Düşünürken, Business Channel’da görev yaptığım süreçte kanalın önündeki kaldırımın bir sene içinde 5 kez yeniden yapıldığını hatırladım.
Sonra buraya gömülen paraları, ağırlıklı olarak borç biçiminde sırtımıza yüklenen kamburları düşündüm.
İstanbul siyasetin oyuncağı oldu. Bir para, iş ve rant dağıtma mekanizmasına dönüştü. Aslında siyasi partilerin gerek genel seçimlerde, ama bilhassa yerel seçimde İstanbul tutkusunun sebebi de bu.
Kimsenin bu güzide şehre aşık olduğu için yönetmeye aday olduğunu düşünmüyorum. Aday olan namuslu bile olsa, partiler için burada çok büyük bir rant var.
Ya yapılan bir işi bozup, tekrar yapıyorlar ya da yeni bir alışveriş merkezi veya rezidans inşaatı için altyapı çalışmasına girişiyorlar. Dünyanın gelişmiş hiçbir yerinde böyle bir sistem yok.
Bir iş layıkıyla yerine getirilmediyse ve yeniden yapılması gerekiyorsa, önceki firma mutlaka sorgulanır. Biz bırakın sorgulamayı aynı firmaya iş bile veriyoruz. Öte yandan yeni binalara altyapı meselesine gelince, normal bir şehircilik mantığında zaten o altyapı müsait değilse, o inşaat izninin verilmemesi gerekir.
Türkiye’de ise sistem farklı... Arsayı buluyorsunuz, maketi yapıyorsunuz, satışa çıkıyorsunuz; belediyeyi görüyorsunuz (!); sonra da altyapıyı size uygun hale getiriyorlar. Veliefendi - Merter arasındaki alışveriş merkezi bunun en güzel örneği.
Normal şartlarda ne yol, ne altyapı burasının yapılmasına olanak tanımıyordu. Semt sakini de AVM diye ölmüyordu. AVM yaptılar, onun inşaatı sürerken, altyapıyı ona uydurdular. Böyle bir pespayelik olabilir mi?
Dünyanın hangi gelişmiş şehrinde sürekli inşaat görüntüsüne rastlarsınız? Devamlı inşaat ve şantiye görüntüsünde bir Köln, Berlin, New York, Paris, Londra, Madrid bulabilir misiniz? Yapıldığı takdirde hem orada yaşayanların, hem de burada ekonomik anlamda iş yapanların tepkisini düşünün.
Zira sürekli inşaat, turizmden yaşam kalitesine, trafikten toplumsal verimliliğe, kaynak yönetiminden esnafa kadar herkesi etkileyen bir faktör. Ama bizler sadece gelip geçiyor ve normalleşen görüntüsüyle bakıyoruz.
Soru çok açık: İstanbul neden bitmeyen bir inşaat gibi?
Çetin Ünsalan