Başkan ve adamları

Soner Polat Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Bir kurumu tarihi köklerinden, geleneklerinden ve doğasından soyutlama olanağı yoktur. Tarihi süreç içinde Türk Milleti Padişah’ın tek adam yönetimine Meclis ile cevap vermiştir. 1876 yılında nispeten zayıf olan Meclis, 1908 yılında göreli olarak güçlenmiş ve İstiklal Harbi yıllarında gücünün doruğuna çıkmıştır. Türk bağımsızlık savaşının sembolü olan Meclis, hak ederek gazi unvanı kazanmıştır. Bu nedenle Türk Silahlı Kuvvetlerinin gerçek Başkomutanı TBMM’dir. “Başkomutanlık TBMM’nin manevi varlığından ayrılamaz ve Cumhurbaşkanı tarafından temsil olunur. (Anayasa Md. 117)” Yani, asıl olan Meclis, temsili olan Cumhurbaşkanı’dır.

OSMANLI NEDEN HASTA OLDU!

Avrupa ile Osmanlı arasındaki mukayese önemli bilimsel incelemelere konu oldu. Ortak görüş şudur: “Osmanlı geriledi, çünkü güç paylaşılmadı. Sadece Padişah ve boynu kıldan ince kullar vardı. Sadrazam’ın bile hiçbir güvencesi yoktu! Hâlbuki Avrupa’da krallar gücü, kilise, prensler, derebeyleri ve aristokrasi ile paylaşmak zorunda kaldı. Bu ise toplumu ileri doğru sıçratan müesseseleri doğurdu. Parlamento da bunlardan birisidir.

TBMM MİLLETİN GENETİK KODUDUR!

TBMM Cumhuriyet’in ilanından sonra Türk yasama sisteminin vazgeçilmez bir parçası olmuştur. TBMM, devletimizin ve milletimizin birlik ve bütünlüğünün teminatıdır. Halk kendisi seçtiği ve kendisini temsil ettiği için Meclis ile kendisini özdeşleştirmiştir. Devlet dairesinde, mahkeme koridorlarında son kerte dikkatli olan yurttaş, milletvekiline içini bütün çıplaklığı ile sansürsüz olarak döker. Çünkü TBMM ve milletvekili milletin aynasıdır. Millet oraya bakınca kendini görür ve yönetime dâhil olduğunu hisseder.

Meclis’i dışlamak, bir anlamda milleti egemenlik tarlasının dışına sürmek anlamına gelir. Şimdiye dek askeri darbe dönemleri gibi çalkantılı süreçlere rağmen, TBMM’ye dayalı sistem ülkemizde hiçbir zaman sorgulanmadı! Türk Milleti, Meclisi’ne hep inandı; hep güvendi; bütün sorunlarının çözüm adresi olarak Meclis’i gördü… Haksız da sayılmazdı! 1 Mart tezkeresinde olduğu gibi, ABD’nin Türkiye’yi işgali sonuçlanabilecek tehlikeli girişimleri, yürütme değil, Meclis önledi!

TBMM’YE RAKİP!

Meclis’e dayalı düzen ilk darbeyi Cumhurbaşkanı’nın doğrudan halk tarafından seçilmesi ile aldı. Cumhurbaşkanı’nı da seçen Meclis manevi bir üstünlüğe sahipti. Halkın seçtiği bir cumhurbaşkanı, ister istemez mevcut yetkilerinin yetersiz olduğunu ileri sürecekti! Öyle de oldu! Böylece halk tarafından seçilme, yetki genişlemesi için bir dayanak yapıldı. Öyle bir noktaya gelindi ki artık TBMM’nin denge unsuru olması bile söz konusu olamazdı! Başkanlık sistemi kabul edildiği takdirde TBMM, çok sınırlı yetkileri olan bir süs bahçesine dönüşüyordu. Eski İstanbul Barosu Başkanı Ümit Kocasakal’ın deyimiyle Gazi Meclis, “Şehit Meclis!” oluyordu.

BAŞKANLIK TÜRKİYE’YE UYGUN MU?

Ancak tüm zorlamalara karşın bu sürecin başarı şansı yoktur. Bütün köprüler atılıp sistem değiştirilse bile sürdürülebilir değildir. Kısa sürede eski düzene dönmek kaçınılmazdır. Çünkü Başkanlık sistemi Türk toplumun sosyokültürel yapısına uygun değildir; inorganiktir. Devasa tarihi, siyasal ve yasal arka planı yok saymaktadır. Türkiye’nin 200 yılda nakış örer gibi geliştirdiği devlet birikimi ve yönetin mantığını dışlamaktadır.

Kargaşa ve kafa karışıklığı yaratacak bu sistem ile Türkiye yönetilemez! Kısa süre içinde yetki dağıtımı ihtiyacı ortaya çıkar. Bunun doğal sonucu, Birgül Ayman Güler Hocamızın işaret ettiği eyaletleşme ve devlet dışı özerk kurumlardır. Bu ise devletin dağılması anlamına gelir. Devlet, yapılan hataları kendi içinde tespit eden ve ortadan kaldıran bir kurumlar silsilesidir. Bu muazzam yapı birkaç kişinin çabası ile ayakta duramaz! Kişiler kandırılabilir ama devleti kimse kandıramaz!

Milletvekilinin yakasına yapışan yurttaş, Başkan ve adamlarından hesap sorabilir mi?

Amiral Soner Polat

ulusalkanal.com.tr

Tüm yazılarını göster