Merkez’de hayâl mi; baskı mı var?

Çetin Ünsalan Yazar ulusalkanaliletisim@gmail.com

Merkez Bankası’nın bu ayki (PPK) Para Politikası Toplantısı’nda, FED’in de kararı göz önüne alınarak faiz artışı bekleniyordu. PPK’dan herhangi bir hareket çıkmadı. Birilerinin söylediği gibi bu ekonomik başarıdan olmasa da anlaşılabilirdi. Zira dünya ekonomilerinde noel ve yılbaşı sakinliği var.

Beklentinin aksine hareketsiz tutum bu pencereden anlaşılabilirdi. Merkez Bankası zamanı iyi kullanma seçeneği öne çıkarmıştı. Fakat Başkan Erdem Başçı’nın banka ekonomistleriyle yaptığı toplantının ayrıntıları ortaya çıkınca durum değişti.

Artık önümüzde iki seçenek var. Merkez Bankası yönetimi ya rüyada gözüküyor ya da çok ciddi bir baskı altında doğruları yapamıyor. Bir baskı kokusu zaten Beştepe danışmanının apar topar yaptığı açıklamalarla gelmeye başlamıştı.

Üstüne bir de banka ekonomistlerinin yorumları eklenince tuz biber oldu. Çok net ifade edilmese de, faizin üst bantta indirime gideceği sinyali alınması önemli.Borç verme faizini ifade eden koridorun bu noktasında finansman nasıl sağlanacak?

Eğer Merkez Bankası bankalara daha ucuz kredi vermeye hazırlanıyorsa, ekonomik göstergeler ve politikalar dikkate alındığında, yurtdışından para gelmediğine ve gelmeyeceğine göre, matbaayı çalıştırmaya mı hazırlanıyor? Bu felaket olur ve söylendiği gibi sıkı para politikası anlamına da gelmez.

Hadi diyelim ki banka ekonomistleri olayı yanlış yorumladı. Ve yine kabul edelim ki Merkez üzerinde herhangi bir baskı bulunmuyor. O zaman Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı’nın açıklamaları hayâl gördüğü anlamına geliyor.

Sunumda basına da yansıyan ve öne çıkan dört başlık var. Bunlara bakalım: “Avrupa Birliği ülkelerinin talebindeki artışın da katkısıyla büyüme kompozisyonu net ihracat lehine değişmektedir.”

Eylül ayı verileri baz alındığında, sahte büyüme rakamıyla bile olsa Türkiye, AB pazarının en çok büyüyen üçüncü ülkesi. AB ekonomisinin ciddi bir daralma içinde olduğu ve parasal genişleme tiyatrosunun sonuç vermediği, Almanya’nın parayı batık ülkelere kaptırmaya niyetli olmadığı biliniyor.

Öte yandan ihracatımızda da öyle dikkat çekici bir artış yok. Sadece düşen genel ihracat içinde yüzdesel bazda bir olumlu tablo var. Üreticinin can çekiştiği, Pazar terk etmemek için maliyet yapamadan mal sattığı ve kârsızlaştığı bir ortamda, düşen ihracatla, nasıl bir büyüme kompozisyonu öngörülüyor?

İkincisi: “Enerji fiyatlarındaki gelişmeler enflasyonu olumlu yönde etkilemeye devam etmektedir. Bununla birlikte, birikimli döviz kuru hareketleri çekirdek enflasyon eğilimindeki iyileşmeyi geciktirmektedir.”

Enerji fiyatlarındaki düşüşün tüketiciye yansımadığı, enflasyonun gerçeği yansıtmadığı gerçeği bir yana, azalan yükümlülüğümüzün TL bazında maliyetinin artışı bu ifadeyi anlamsız kılıyor.

Üçüncü ifade sıkı para politikaları ve enflasyon üzerindeki tüketici davranışları ise, para pompalama eğilimi dikkate alındığında ve tüketicinin harcayamama yetisine karşılık, borç ödeme zorunluluğuna bakıldığında çok hoş bir tablo oluşmuyor.

En bombası da dördüncü başlık: “Küresel para politikalarındaki normalleşmenin başlaması ile birlikte oynaklıklarda gözlenen düşüşün kalıcı olması halinde önümüzdeki toplantıdan itibaren para politikasındaki sadeleşme adımlarına başlanabilecektir.”

Küresel para politikalarında herhangi bir normalleşme söz konusu değil. Finansı yöneten ülkelerin uyguladıkları politikalar ise bizim boyayı tamamen döküyor. Merkez Bankası dünya ekonomisinin normale döndüğüne inanıyor olamaz; çünkü durum böyle değil ve bunu bilecek bilgi seviyesindeler.

Öyleyse bu laf cambazlığı içerisinde geriye iki alternatif kalıyor. Merkez Bankası ya hayâl görüyor ya da baskı altında? Yanıtı gelir mi; bilinmez. Ama Başkan’ın görev süreci Nisan 2016’da bitiyor. Başkan oraya kadar dayanabilecek mi; işte asıl yanıt bekleyen soru da bu.

Hepsinin yanıtının kokusu ise, en geç Ocak 2016’daki PPK toplantısında ortaya çıkar. Göreceğiz… Çünkü kumarhanenin baskılarıyla, popülist siyaset yapanlar arasında fark yok.

Ve bu kadar sorunun üzerine, bir de Merkez Bankası’nı bu durumlara düşürenlerle, yıllarca yol arkadaşlığı edenlerin kısır ve günlük siyasetiyle uğraşmak hiç hoş olmaz. Keşke gerçekten milli ekonomiden yana olsalar; ama ne yazık ki söylemleriyle eylemleri tutmuyor.

Çetin Ünsalan

Tüm yazılarını göster